15 Yaşındayken Ülkü Ocağının Önemli Bir Kademesine Yanlışlıkla Atanan Gencin Yaran Hikayesi

Sözlük yazarı "zorla bakkala gonderilen kardes"in hikayesi oldukça tatlı bir lise anısı.
15 Yaşındayken Ülkü Ocağının Önemli Bir Kademesine Yanlışlıkla Atanan Gencin Yaran Hikayesi
iStock


yıl 1999, yaş 15

internet kafelerin yeni yeni patladığı bir dönem… ben de harçlığı bu mekanlara gömmek adına okula 2-3 saat erken geliyorum ve her allahın günü quake falan oynuyorum. yine böyle bir günde taner denen bir arkadaş "gel seninle bir yere gideceğiz" diyor. sorgusuz sualsiz "he, tamam" diyorum. mal…

çocuk tutuyor beni ülkü ocağına götürüyor. böyle reis diye biri var oturmuş ofis koltuğuna herkes elini sıkıyor. sonra toplantı odasına geçiyoruz. islam, türk, ülkücülük hakkında konuşmaları dinliyoruz. işte okullar nasıl örgütlenir, yeni ülkücü gençlere nasıl ulaşılır falan filan.

tüm bunlar konuşulur iken siyaset ile ilgisi olmayan ben, içimden "bitse de gitsek, bir daha gelmem buraya" diye mal mal etrafa bakınıyorum. neyse işte, toplantı bitiyor, okula yollanıyoruz. ertesi gün yine internet kafede quake oynarken omzuma bir el dokunuyor, dönüp bakıyorum dün ülkü ocağında gördüğüm bir çocuk. bana "kardeş senin seminerin yok mu ocakta? ne işin var burada?" diyor. diyor ama ters bir cevap versem ebemi s.kecek bir tonlamada söylüyor. tırsıyorum ve bir şey diyemeyip çocuk ile birlikte yeniden ülkü ocağına gidiyoruz. yine toplantı, yine konuşma… sonra okula yollanma. bu mına koduğumun "seminerleri" her allahın günü oluyor. artık ritüele bağlanmış gibi beni internet kafeden alıyorlar, seminere gidiyoruz, bir şeyler dinleyip dönüyoruz. hayır, öyle bir hava var ki "gelmiyorum lan, ben ülkücü değilim" desem s.kecekler resmen. ben de tırsıp gidiyorum. zaten belli bir süre sonra pavlov’un köpeği gibi koşullanmış şekilde artık saate adapte oluyorum ve kimsenin dürtüklemesine gerek kalmadan ben kalkıp gidiyorum. lakin hala ülkücülük ile zerre ilgim yok.

zaman geçiyor. bir gün seminerde her öğrenciden sorumlu adamlar seçileceği söyleniyor

yani lise birleri, lise ikileri ve son sınıfları temsil edecek 3 adam seçilecek. reis, lise 2 ve 3 için kendi belirlediği adamları seçiyor. sıra lise birleri temsil edecek kişiye geliyor. ben dahil 10-15 lise 1 mal değneği mevcut. reis lise 1 temsilcisi için ‘’aranızdan dersleri en iyi olan temsilci olsun’’ diyor ve tabiki ihale bana kalıyor. bir anda koskoca okulun lise 1’lerinden sorumlu oluyorum. ben görev tanımım hakkında ufak bir brifing ya da ne bileyim buna benzer bir şey alacağımı düşünürken okula yollanıyoruz yine.

aradan günler geçiyor. mini mini birlerin mini mini reisi olup çıkıyorum. koridorda falan "selam abi" diye selamlar alıyorum. hava o biçim. vay efendim ocaktan birine ters bir şey mi denmiş hop bana geliniyor ben de olağan seminerlerde bunu anlatıyorum ‘’filanca çocuğu hırpalamışlar’’ diye. ilk başta "tamam kardeşim, iletirim ben" modunda takılan şahsım, iktidar zehirlenmesi yaşıyor jargonum değişiyor. "tamam koçum, halledicem. o iş bende" modunda takılıyorum.

lakin hala ocağa gittiğimde "mınıskiim benim ne işim var lan burada" diye takılıyorum. hala ülkücülük ile ilgili en ufak bir kıpırtım bile yok. neyse işte çok uzatmayalım, vardığım zirve noktası bu anlattıklarımdan ibaret.

ha peki bu zirveden ben nasıl düştüm, onu da söyleyeyim

elimden kalemimi alan ozan denen bir piçe arkadan tekme attıydım da dönüp gitmek yerine ağzıma gözüme yumruk atarak dövmüştü beni. ee tabi bunun üzerine zırıl zırıl ağlayan yüzü gözü şişmiş bir bebeyi de kimse lise bir sorumlusu olarak tutmazdı. öyle de oldu.

ozan seni s.kecem aslanım. türk siyasetine 1999 yılında balta vurdun sen.