1990'lı Yılların Tadı Neden Daha Bir Başkaydı?

Geçmiş zamanın her daim şimdikinden daha çekici gelmesi mevzusundan mı kaynaklanıyor bu durum bilmiyoruz ama 90'lı yıllar şimdi bakınca daha bir çekici ve huzurlu geliyor. Sözlük yazarlarının konu hakkındaki yorumlarına bir bakalım.
1990'lı Yılların Tadı Neden Daha Bir Başkaydı?


insanlar insan gibiydi.

mahalle arkadaşlığı vardı, dostluk vardı, şimdiki gibi ikiye pasta misali bölünmüş bir ülke yoktu.

90'ların özel olmasının sebeplerinden biri de kimsenin bu kadar laubali olmamasıydı bana göre. tv spikerleri düzgün şekilde tarafsız haberler yaparlardı mesela. şimdiki gibi izleyiciyle asker arkadaşı gibi konuşup reytingin bununla doğru orantılı olduğu seviyesiz durumlar yoktu.

başka bir tespit daha yapayım. o zamanlar çocuk olan şimdinin yeni üretime geçmiş bireylerinin izlediği çizgi filmleri japon kalitesini taşıyordu. bence anime izleyen 90'lar kuşağı çocukları için bu bile başlı başlına bir özellik güzellik barındırmalı bana göre.


90' ların bu denli özel olmasının sebebi, milenyum (2000 ve sonrası) yılına denk gelmesinden ibarettir.

milenyum sonrası türkiye' de ve dünyada çok şey değişti. teknoloji gelişti, insanların uğraşları, alışkanlıkları, imkanları, ihtiyaçları farklılaştı. zevkler, renkler bambaşka bir hale büründü.

90' ları belki de en özel yapan eden internetin de bu denli yaygın olmayışıydı. zira, insanlar reel hayat ile daha bütün bir halde idi. iletişim çok kıymetli idi. değer veriliyordu. şimdi ise basit bir araç ve önünde kocaman bir yelpaze var.

90' lı yılları yaşayan neslin belki de en önemli dönüm noktası marmara depremi idi. şahsen bu benim dönüm noktamdı ve bu olaydan sonra hayatım çok değişti. 90' lı yılları hala arar gözlerim, insanlarla iç içe olduğum o dönemler, sevgi, şefkat daha çok demekten ziyade bazı şeyler daha sade, daha yerinde idi ve bir çok kişi bence haddini de biliyordu.

90' lar ne çok iyiydi ne de çok kötü, sadece bazı şeyler yapaylaştı, sanal bir hale geldi.

90'ların teknolojinin patlamasından hemen önceki dönem olduğundan dolayı olabilir. 2000'li yıllara girdikten sonra teknoloji, bilgisayarlar, cep telefonları, internet hayatımıza öylesine hızlıca girip değiştirdi ki bizi, şu an yaşadığımız hayatla az önce terkettiğimiz hayat arasında siyah ile beyaz arasında bir fark oluştu. oysaki o 90'lar 30-40 sene öncesi değil, daha 10-15 sene önce terkettiğimiz bir yaşam biçimi.

bence bütün olay hayatımızın değişim hızı. şu an etrafınızda olan, sizi saran, 15 sene önce hayal bile edemeyeceğiniz bir yaşam biçiminin içerisindeyiz. bambaşka kelimesi, yaşamımızın değişme hızını ancak bu şekilde açıklayabilir. ve 90'lar'da terkettiğimiz yaşamın ardında bıraktığımız kapıyı temsil ediyor. ne zaman bu hayattan bunalsak, ardından gelip kapattığımız kapı olan 90'lari özlüyor olmamızın, bize özel gelmesinin sebebi de bu olabilir.


benim de zaman zaman sorduğum bir soru.

fotoğraflar daha gerçek, fotoğrafların taşıdığı anlar daha kıymetliydi. hepsi bir hikaye anlatırdı. 36 adet filme tonla para verdiğimizden bir de onları tab ettirmek için yığınla para yine verdiğimizden mütevellit her bir filmi en güzel anlarımıza saklardık. karenin içine sığan insanlar çok, gülümsemeler daha gerçekti. çektiğimiz fotoğrafın nasıl çıktığını, kimin nasıl baktığını, kimin nasıl durduğunu bilmeden makinanın tuşuna basardık. sonra teker teker tab ettirdiğinizden elimizde gerçek gülüşler, herkesin en doğal hali, bulunduğumuz mekanın en gerçek hali görünürdü.

şimdi öyle mi? sadece suratlardan oluşan fotoğraflar, dijital diye aynı anda çekilen 50 adet fotoğraf, en güzelini çekicem diye kastığımızdan her bir suratta asılı kalmış samimiyetsiz gülüşler ve robotik insanlar. doğallığı kalmayan anlar, bulunduğumuz mekanı değil de sadece yüzümüzü gözümüzü odaklayan kareler vesaire vesaire.

ben 90'ların kıymetini en çok fotoğraflara bakınca anlıyorum. 20 yıl önceki fotoğraflara bir de şimdiki fotoğraflara bakıyorum. o samimiyet, o belki sakil ama en doğal çıktığımız anlarda flaşa basılarak çekilen sıcak aile fotoğrafları, samim iarkadaş fotoğrafları... şimdi ise aynı karedeki insan sayısı azalmış ama rötuşlar artmış, mekanlar izole edilmiş ama doğallığı gitmiş.

Bir Demet Tiyatro


yokluktan varlığa geçişin dönemiydi çünkü.

şöyle düşünelim; ne kadar araba değiştirilirse değiştirilsin, ilkinin tadı bir başkadır. sonradan daha iyisi alınsa bile, ilkinin yerini zor tutar.

90'lar da bunun gibiydi.

belki de çocuk olabilen son nesle ev sahipliği yapmasındandır. şimdi kimse çocuk değil ki. herkes twitterde facebookta ya da en kötü ihtimalle bir rpg yada moba oyununda fenomen olmanın peşinde.

hatırlıyorum da kahvaltıdan sonra gelir zilimize basardı arkadaşlar. öğlenin sıcağında çıkma diye azarı yedikten sonra yemin billah eder gölgede oynayacağımıza ikna ederdik evdekileri. güneşin altında it gibi dilimiz dışarı çıkana kadar top oynardık. sonra mahalledeki tulumbaya birimiz üstten su döker diğerimiz pompalardı. o buz gibi suyun altına kafamızı sokar, kana kana içerdik. serinledikten sonra gölge bir yere çöreklenip tekrar kuvvet toplayana kadar cips kola çekirdek takılır muhabbet ederdik. hayat çok güzeldi lan.

çok çok özeldi, ancak felaketin başlangıcıydı.

(bkz: 1994)
kurt cobain hayatını kaybeder ve justin bieber doğar.

o kadar çok nedeni vardır ki, konuşmaya kalksan sabaha kadar bitmez.

zamanına ve kendine has pop müzikleri, bu kadar ileri teknolojinin olmamasından dolayı dışarda oynamanın zevkini yaşamış olmak, bahçede en son top oynayıp maç yapan nesile ait dönem olması, atari ve adaktör ısınması arasındaki ilişkiyi hatırlayınca gülümsenmesi, 999.999 oyun var diye bize itelenen gameboy'larda sadece tetris oyununu oynamak ve gelecek uzun çubuğu dört gözle beklemek, kız kaçıran ve patpat tarzında barutlu materyallerle aksiyon yaşamak, tasolarla turnuvalar düzenlemek, topaç çevirip yarış yapmak, ilk amartisörlü bisikletlere ve yeni yeni piyasaya çıkan akülü arabalara gıpta ile bakmak, ışıklı ayakkabılar ile özellikle geceleri koşmak, ekmeğin arasına saralle sürüp öğlen yemeğini dışarda yemek, okuma fişlerini özenle tek tek saklamak, barış manço programları izlemek, susam sokağının yayınlanacağı saati ezbere bilmek, telefonlar o zaman olmadığından ev telefonlarının hemen hemen hepsini ezberinde tutmak... gibi bir çok unutulmaz, efsanevi şeyler vardı o zamanlar.

biz "çocuk" olarak yaşadık o dönemlerde. varsa alır yerdik, yoksa da olay çıkarmaz, oyunumuza devam ederdik. şimdikilere bakıyorumda hepsinin elinde laptop, pc, tablet, iphone vb şeyler var. beyinleri uyuşmuş hep radyasyondan. hiçbiri parklarda filan oynayıp, yaşının gereğini yapmıyor ve aşırı doyumsuzlar. sürekli her şeyi isteyip, almayınca da ağlayıp duruyorlar.

belki de 90'ları özel yapan; jenerasyonun gözü tok ve çocukluklarının yanımda "olgun" da olmalarıydı.


(bkz: çünkü biz büyüyorduk)

dijital ortama geçiş evresiydi. her şeyden biraz vardı.

hem manueldik hem dijital olmak istiyorduk.

hem hala sokaklarda koşuyorduk hem gameboy ya da tetris oynuyorduk.

her şeyimizle tam geçiş dönemi çocuklarıydık. her şeyin tadına vardık. bu yüzden bu kadar güzeldi. ve özeldi.

Sözlük yazarı "limon kimyon zorro"nun genel kanıya karşıt olan görüşüyle bitirelim

retorik bir soru.

yani soruyu soran 90'ların özel olduğunun doğruluğunu kabul ederek soruyor. halbuki bence durum pek de böyle değil. her birey ve her topluluk kendinde özel bir halt var sanmaya teşne. yani birey de toplum da kendini özel hissetmek için içinde olduğu şartları özel ilan etmeye çabalıyor.

o yüzdendir ki 200.000 yıllık insanlık tarihinde tüm kıyamet senaryoları hep bir insan ömrüne sığacak yakınlıkta inşa ediliyor. o kadar özeliz ki bütün evren biz ölmeden yok olabilir. hele ergenliğimizi yaşadığımız yıllar, işte onlar her şeyin başlangıcıdır.

elbette gerçek bu değil. biz sadece iletişim imkanlarının geliştiği dönemde bizden öncekilerin yaptığını tekar etmeye devam ediyoruz. 40lı yılların gençleri de eminim 30lar hakkında güzellemeler yapmışlardır. 60 doğumlular 70leri övmüşlerdir. bu hem insani hem hayvani bir kabul edilme özel hissetme hali.

özetle bizim sesimizin çok çıkıyor olması farklı olduğumuz anlamına gelmemeli. öte yandan geçmişi övmek kadar yermek de salakça. bizim nasıl yaşıyorlardı acaba diyerek sinsice aşağıladığımız insanlardan bir farkımız yok 50 yıl sonraki nesil için. kendimizi kendi şartlarımızla övmekten de yermekten de sakınmalıyız.

13.8 milyar yıldır bu evren var ve bizden sonra da var olacak. özel sandığımız her şey kendimizi iyi hissetmek için uydurduğumuz masallar.

bizler kendi kendine masal anlatan milyonlarca sıradan insanız.
iyi ki de öyleyiz.
başka türlüsü çok özel olurdu.

peki hiç mi bir anlamı yok lan bu 90'ların hiç mi adı anılmayacak insanlık tarihinde?

objektif olarak düşününce seksenlerde askeri amaçla kurulan ağ sisteminin sıradan insanlara pazarlanabilecek bir ürün olabileceği fikri 90larda hayata geçmiştir. özellikle doksanların ikinci yarısı batı dünyasında her yıl yüzbinlerin kablolarla birbirine bağlandığı önemli bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. bence bu kısmı teknoloji ile ilgili bir tarih kitabında iki satır da olsa kendisine yer bulur.

internetin toplumlar üzerinde yarattığı sosyolojik değişiklikler incelenecekse eminim 90'lardan bahsedilecektir. ancak tüm bu etkiler ampulün bulunması, dünya savaşları, alternatif akım, antibiyotik, tarım, rönesans, ateş, tekerlek zart zurt gibi insan hayatına direk etki eden faktörlerden daha önemli değildir kanaatimce.

insanlık tarihi boyunca yaşayışımıza etki eden kırılmalar diye bir liste hazırlansa eminim internet ilk yüzde kendisine zar zor yer bulur.

turbo sakız, cırtcırtlı ayakkabı, bmx bisiklet, futbolcu kartları bizden başka kimsenin sikinde değil. 

özel de değil.

mesela bugün 2005 doğumlu komşumla güzel güzel sohbet ettik, bana bilgisayarını getirmiş virüs temizledik beraber. 2010lar çok güzel oldu bir anda. mis gibi oldu. en özel yıllar yaşadığımız, nefes aldığımız, sabahları uyandığımız yıllarmış gibi oldu.

benim çocukluğuma benzemiyor diye komşumun hayatını eleştirme hakkını kendimde bulamadım anlayacağınız. elbette bana benzemeyecek, ben babama benzemiyordum, babam da dedeme benzemiyordu. değişimden korkmak ahmaklıktır. değişmeyen tek şey eşeğin sikidir.

yani bence en özel yıl 2015,
seneye 2016,

sonra
17'ler.