ABD'deki Silahlı Okul Saldırılarının En Büyük Sebeplerinden Biri: Second Amendment

Son olarak dün meydana gelen, 17 öğrencinin hayatını kaybettiği Florida'daki okul baskını bir kez daha Amerika'daki kolay silahlanmayı düşündürdü. Bunun en büyük sebeplerinden biri ise uzun yıllardır yürürlükte olan anayasa maddesi second amendment.
ABD'deki Silahlı Okul Saldırılarının En Büyük Sebeplerinden Biri: Second Amendment
iStock


second amendment, abd anayasasının ikinci ek maddesinin kısaltılmış adıdır

amerikan vatandaşlarının silah bulundurma ve taşıma hakkına devletin karışamayacağını, özgür bir ülke için düzenli milislerin bulunmasının gerekli olduğunu bildirir. amerika'da bireysel silahlanmanın önüne geçilememesinin en önemli nedenidir. hesapta, eğer başkanlardan biri diktatörlüğe, krallığa özenirse halkın elindeki silahlardan korkup bunu gerçekletirmesin, diye yazılmış. taa 1791 yılında. şimdi tabii "silah" derken ne kastediliyor onu tartışıyorlar, her isteyen tabanca alsın tamam da, bunun nükleer bomba'ya kadar yolu var.

ingilizcesi bu

"a well regulated militia being necessary to the security of a free state, the right of the people to keep and bear arms shall not be infringed."

tercüme edeyim kafama göre:

"düzenli bir milis kuvveti özgür bir ülkenin güvenliği için gerekli olduğundan, devlet vatandaşlarının silah bulundurma ve taşıma hakkını kısıtlayamaz."

buradaki yanlış anlaşılması olası olan yer, haliyle "a well regulated militia / düzenli bir milis gücü" kısmıdır. bu tümce, aslen amerikan bağımsızlık savaşı sırasında 13 eyaletin herbirinde var olan britanya egemenliğine direnen; amerika birleşik devletleri'nin 1783 paris antlaşması ile kurulması sonrasında da kolluk gücü görevi yapan milisleri tanımlar. ancak, bu değişiklikte kullanılan dil muğlak olduğundan günümüzde nra gibi hükümet dışındaki hatta bizzat hükümet karşıtı silahlı grupların silahlanma haklarını korur hale dönüşmüştür. neye niyet neye kısmet bu olsa gerekir...

bu maddeye dair tartışmaların ilginç yanlarından biri şudur

en az bir kişinin amerikan toplumunun tiranlaşmış bir hükümeti bu madde sayesinde kolaylıkla devirebileceklerini düşünmesi ve bunu muhteşem bir özgüvenle, durumun saçmalığının farkına varmadan dile getirebilmesi. lakin amerikan tarihine baktığınızda bu "imkan" pek kullanılmamış. bunun sebebi amerikan hükümetlerinin tiranlaşmamış olması değil ne yazık ki: kölelik, kızılderili soykırımı, işçi hareketinin güvenlik güçleri ve ordu tarafından silahla kan dökerek bastırılması, amerika'da yaşayan japonların toplama kampına gönderilmesi gibi çeşit çeşit icraatlere rastlayabiliyoruz amerikan tarihinde. yine de, silahlı mücadele benzeri birşeye ise bilmemkaç yıllık amerikan tarihinde rastlanmamasına rağmen "halk eline tüfeği alacak, binlerce top, tank, jet uçağı, insansız hava aracı ve füzeye sahip amerikan ordusunu yenecek" diye ortalığa fırlayan insanları görebilmek mümkün, allah şifa versin.

"Silahları suçlamayın, insanları suçlayın" / "Silahlar öldürmez insanlar öldürür"

2008'de supreme court'un (amerika birleşik devletleri'nin anayasal yargı organı), abd'nin en katı silah kontrol yasasına sahip dc'nin silah edinme yasağını kaldırmasıyla tekrar gündeme gelmişti bu yasa

çünkü diğer eyaletlerin bunu örnek göstererek karar vermeleri kaçınılmaz.

yasağı kaldırdı derken kastedilen şu: halen herkes istediği gibi silah satın alamayacak ama temelde silahlanma bireysel bir haktır, külliyen yasaklanamaz. işin garip tarafı karşı çıkan yargıçların temel argümanı yasanın daha çok ölüme yol açabileceği değil, tamamen bu second amendment üzerinden bir argüman, yani bunun bireysel bir hak değil de milis kuvvetleri bağlamında kollektif bir hak olduğu fikri.

işte mühendis kafasına sahip birinin niçin bu hukuk sürecine gıcık olacağının en açık örneklerinden biri bu: adamlar orada taa zamane amerikasının zayıf federal hükümeti ile yerel milisler arasındaki güç dengesini oluşturan bir anayasa maddesinin semantik ayrıntıları üstünde kafa yoruyorlar, "burada milis dedi ama burada people demişler, ne demek istenmiş?"

yahu kime ne onlar ne demek istemişlerse, 200 sene geçmiş aradan, bambaşka bir dünyada bambaşka gerçekliklerle yaşıyorsun. demek supreme court günümüz insanlarının çıkar çatışmalarının pragmatik arbitrasyonundan ziyade tarihsel döküman yorumculuğunu seviyor.

nedir işin aslı?

biri diyor ki ailemi korumam için silahlanmam lazım. örneğin bu davaya neden olan yerel davalardan birine katılan kişi, mahalle sakinlerini örgütlemiş uyuşturucu satıcılarını ihbar etmeleri için. mahallenin uyuşturucudan sorumlu bakanı da bunun kapısına dayanmış, içeri girip öldürmek istemiş. sen efendi bir vatandaş olduğun için yasağa uyup silah edinmemişsin, adamınsa ruhsatsız silahı var, kapını birkaç saniye içinde kıracak, ne yapacaksın, ninja gibi uzaktan bıçak atacak değilsin. diğeri de diyor ki delisi var manyağı var, normalde küfürle veya yumrukla bitecek kavgalar ölümle sonuçlanıyor.

"Davetsiz bir misafir, polis gelene kadarki 10-15 dakikada sana ne yapabilir?"

"Kimsenin senin kendini savunma hakkın olduğunu inkar etmesine izin verme!"


denilebilir ki, kardeşim kaç kişi hayatını savunma amaçlı silah taşıdığı/bulundurduğu için kurtarmış (diğer şehirlerde mesela)? buna karşın kaç kişi salt bir "normal vatandaş" kolayca silah edinebildiği için öldürülmüş? benim gördüğüm kadarıyla bu kurşun yağmurlarını bırak, sırf evde bulundurulan silahların neden olduğu kazalar bile, nefsi müdafaa ile kurtarılan hayattan fazlasını götürüyor. bir de tabii tek parametre ortadaki ceset ve kurşun sayısı değil, korku gibi ölçülemeyen sonuçlar da var. çalışanını hizaya getirmeye korkuyorsun ertesi gün işyerini basacak diye, komşunun kapısını çalamıyorsun çifteyle kafanı uçuracak diye.

hah, şimdi iş ilginçleşiyor

diyelim silahların yasaklanması hakikaten suç oranlarını ve ölü sayısını düşürdü. bu mudur tek kriter? yani böyle bir durumun maliyeti, demin bahsettiğim mahalle organizatörünün göz göre göre öldürülmesidir, şehrin/eyaletin/ülkenin kanunu gereği kendini savunması yasaklanmış. bu, bir manyağın okulu basıp etrafı tarayıp on kat daha fazla insanı öldürmesine kıyasla hukuki açıdan daha zor savunulacak bir durum.

çünkü ikincisinde bireyin diğerlerine işlediği bir suç var, yani devlet seni korumak için ne kadar polis de koysa, silah da yasaklasa, bireylerin birbiriyle çatışmaları kanıksanmış birşey. otomatik silah okul basılması da bir nevi piyango gibi algılanıyor, "napalım, önleyemiyoruz, 300 milyon kişi arasında manyak çıkıyor işte" diye kabul edilebiliyor (o silahlara kolayca erişemese böyle bir şeyin olmayacağını bilsek bile, adam hep manyak kalacak ama herhalde çatal bıçakla okula gelip 20 kişiyi öldürecek değil).

ilkinde ise, sayılar ne kadar avantajlı olursa olsun, devletin bireyi kısıtlaması var ve bu daha çok hınca neden oluyor. psikopat bir katil piyango olabilir ama yasak yüzünden kendini savunamamak ve öldürülmek "şans işte" deyip geçilebilecek birşey değil.

bunun oluru orta yolu tutturmak

silah almak mı istiyorsun? eyvallah. ama background check zorunlu olacak. kafadan bir rahatsızlık için tedavi görüyorsan alamayacaksın. komşularına, arkadaşlarına gidip danışılacak, onlar senden korkuyorlarsa alamayacaksın. otomatik hücum silahlarını ise ister mother teresa ol, yine alamayacaksın, bunların zaten şehirlerde işleri ne. ciddi bir sabıkan varsa alamamayı bırak, yakınların da alamayacak.

efendi gibi regüle edersen hem masum ve ideal vatandaşların yasak yüzünden çaresizce öldürülmesi gibi anti-statist travmalara yolaçan örnekleri engellemiş olursun hem de istatistiklerde kazanırsın. bu konuda da genel bir yasak/kanun olmaması lazım, her yörenin şartları farklı; batı virginia'da adamın çerez niyetine 5 tane shotgun'ı olması doğaldır da new yorkta bunu yasaklarsın, fare deliği kadar apartman dairende kendini savunman için illa suçlunun beynini tek vuruşta patlatmana gerek yok ne de olsa.

bunları tartışmak için second amendment'a da, özgürlük/hak konulu soyut panellere de gerek yok.