Akira Kurosawa Klasiği Rashomon, Neden Dünya Sinemasının Özel Bir Örneği?

Dünya sinemasının klasiklerinden 1950 tarihli Rashomon'un, günümüzde vizyona giren filmler gibi, detaylıca incelemesi.
Akira Kurosawa Klasiği Rashomon, Neden Dünya Sinemasının Özel Bir Örneği?

bir şey anlatırken yapacağınız en iyi şey bakış açınızı olabildiğince derli toplu tutmaktır. çünkü geniş bir bakış açısı, fikirleri keskin bir şekilde aktaramadığı için temanızın zayıflamasına neden olur. en fazla olay göründüğü gibi değil demek için bir bakış açısıyla başlayıp finalde ikinci bir bakış açısıyla bitirebilirsiniz. mesela bir hırsızı yakalamaya çalıştığını söyleyen polis aslında işlediği suçun görgü tanığını arıyordur. ancak bu bir tekniktir ve finalde seyirciyi şaşırtmak için yapılır. bu nedenle işlenilen temaya zarar vermez.

ben, elimdeki hikayeyi en doğru şekilde bütün karakterlerin bakış açılarıyla anlatacağım derseniz de; birincisi bir anlatımda mutlak gerçek diye bir şey yoktur. illaki birilerinin olay üzerindeki düşünceleri anlatıma dahil olacaktır. bu karakter de olabilir, yönetmen de senarist de. ikincisi de hikayede karşıt görüşe sahip iki karakterin olması anlattığınız temanın zayıflamasına neden olacaktır. çünkü bir karakter atıyorum "insanlar iyidir." derken diğeri "insanlar kötüdür." diyecek bu iki düşünce birbirini sıfırlayacağı için de sonuçta bir şey anlatmamış olacaksınız.

rashomon işte bu nedenle çok özel bir filmdir. çünkü filmin teması "insanlar bencildir, her olayda kendi bakış açılarını dikkate alırlar ve dünyada kötülük olsa da insanlar için hala umut vardır." şeklinde düşünülmüştür. bu nedenle başka bir hikayede temayı zayıflatacak olan karmaşa bu filmde gerekli bir unsurdur.

ancak temanın bu olması yaratılan karmaşanın her zaman işe yarayacağı anlamına gelmez. çünkü ehil olmayan birinin elinde bu hikaye her yöne bakıp hiçbir şey göremeyen bir enkaz olmaktan öteye geçemezdi. şimdi karakterlerimiz üzerinden bu karmaşa nasıl ilerlemiş ona bir bakalım. ayrıca "samurayı kim öldürdü?" sorusuna da yanıt bulmaya çalışalım.

Uyarı: Buradan sonrası spoiler.

bu senaryo oluşturulurken dikkat edilen en önemli unsur, karakterlerin hangi alanlarda yalan söylediğinin sezdirilmesi ancak açık edilmemesidir. izleyicinin kafasını karıştırarak bütün karakterlerden şüphe duymasını sağlayan film, böylece insanların anlattıkları her şeyi nasıl kendilerine göre yorumladığını göstermiştir.

buna bir örnek ile bakalım

olayların çıkış noktasında buluna tajomaru, her ne kadar enerjisini toshiro mifune'nin sempatikliğinden alsa da aslında azılı bir haydut. filmde de söylediği üzere eğer bir kötülük yapmayı kafasına koyduysa bunun önünü arkasını pek düşünmeyen, tamamen içgüdüleriyle hareket eden bir insan. ayrıca kendisini olduğundan daha "büyük" görmek gibi bir huyu var. mesela yakalanma nedenini attan düşmek olarak değil de içtiği kaynağa düşen bir yılanın zehrinden etkilenmek olarak değiştirmeye çalışıyor en başta.

karakterin yalan söylediğini açıkça belli eden bir diğer nokta da hikayeyi anlatmaya başlamadan önce "beni zaten öldüreceksiniz" demesi. bunu bildiği için gerçeği anlatacağını söylüyor ancak her hikayesini aktarırken sürekli kendini övmesi soru işaretleri yaratıyor. mesela seri katiller yakalandıklarında hep gerçekte olandan daha fazla insan öldürdüklerini "itiraf" ediyorlarmış. atıyorum 18 kişiyi öldüren bir seri katil 100'den fazla insan öldürdüğünü söylüyor sorguda. bunun da nedeni aslında egolarını şişirmek. bu suçlu davranışının bir benzerini de tajomaru'da görüyoruz.

Tajomaru.

ayrıca samurayın iplerini kesmesi ve aralarında geçen kahramanca dövüş de karakterin anlattığının pek doğru olmadığını sezdiriyor bize. ancak doğru nedir derseniz, film size bunu söylemiyor çünkü senaryo gücünü izleyicinin şüphelerinden alıyor ve anlatılan hikayelerin temeline döşenen bu tip dinamitler her söylenene şüphe ile yaklaşmanıza neden oluyor.

filmde bir de izleyicinin gerçeği bulmasını zorlaştırıp duyduğu her şeyden şüphe etmesini sağlamak için diğer karakterlerin "kurbanı suçlama"dığını göstermişler. çünkü filmde hikayenin aslını öğrenebileceğimiz iki kişi var. birincisi gelin. çünkü asıl kurban burada kendisi. ancak o da toplumsal normlar içine sıkıştırılıyor ve kendisini korumak için boşluklarla dolu bir hikaye anlatıyor. bunun nedeni bir suçu olması değil. gelin dışında diğer üç karaktere baktığınızda net bir kadın düşmanlığı görebilirsiniz. bu nedenle gelin aynı düşmanlığı sorgu esnasında görmemek için hikayesini kendisine göre anlatmak zorunda kalıyor. çünkü dönemin çarpık ahlak anlayışı nedeniyle en ufak bir şüphede bile kendisinin de suçlanacağını biliyor. gelinin anlattığı hikayedeki boşluklar nedeniyle de film elinizdeki en güvenli kaynağı almış oluyor.


elimizdeki diğer güvenilir kişi ise oduncu

ancak oduncunun hikayesi türetilmiş bir anlatım. önceleri samuray ve tajomaru'nun dövüşünü gerçekçi bir şekilde anlattığı için oduncuya inanma eğiliminde oluyorsunuz. ayrıca yalan söylemek için bir nedeni varmış gibi görünmüyor. ancak ortadan kaybolan hançeri hikayeye hiç dahil etmemesi şüphe uyandırmaya başlıyor. anlattığı hikayeye bu şüphe ile bakmaya başladığınızda da fark ediyorsunuz ki aslında oduncu diğerlerinin anlattığı hikayeyi almış biraz kendi amacına göre düzeltmiş ve o şekilde aktarmış.

peki oduncu bunu neden yaptı? birincisi oduncu hançeri gerçekten çaldı. bu kesin, ancak hançeri aldığı yer söylediği yer değil bana göre. çünkü muhtemelen gelin hançeri aldı sonra gerçekten bayıldı. samuray da intihar etti. ancak burada eşinin kaçtığını söyledi çünkü çirkin bir bakış açısıyla olaylardan gelini de sorumlu tuttu. o nefret dolu bakış gerçek yani. ormanda yalnız kalıp ağladığı kısım ise hikayesini romantik bir şekilde anlatma çabası. gelin ayıldığında erkek egemen bir toplum ve yargı sisteminde suçun üzerine kalacağını fark etti ve kaçtı. bundan sonra oduncu geldi ve hançeri samurayın göğsünden çıkarıp aldı. bunu da itiraf etmek istemedi çünkü ormanda bulduğu bir hançeri cebe atmak başka bir şey, ölmüş birinin göğsünden hançeri çıkarıp çalmak başka bir şey. bu yüzden kendisini bu kadar "düşmüş" göstermemek için o da yalan söyledi.

Spoiler'ın sonu.


sonuç olarak

bana göre olayların en mantıklı çözümü bu. ancak hikaye içindeki herkes olayları o kadar çok kendisine göre çekiştiriyor ki gerçeklik bir yerden sonra yırtılmaya başlıyor. yine de eğer karakterlerin bunu yapma motivasyonlarını anlarsanız en azından nerede yalan söylediklerini çözebiliyorsunuz. çünkü film size tajomaru için egonun, gelin için egemen olan taraflı ahlak anlayışı içinde kendisini savunma çabasının, samuray için kendini beğenmişliğin, oduncu için de olaylardan sıyrılma isteğinin önemli olduğunu fark ettiriyor. ancak tabi filmi her izlediğinizde farklı bir sonuca varıyorsunuz.

sırf bu yüzden bile tekrar tekrar izlenesi bir filmdir rashomon.

Gayet Az Sayıda Olan Jilet Keskinliğindeki Filmlerin En İyi Örneklerinden Biri: Network

İlk Kez Uluslararası Bir Ödül Alan ve Scorsese'nin de Koruma Altına Aldığı Türk Filmi: Susuz Yaz