Amerikan Bağımsız Sinemasının Ortaya Çıkışı ve Bugünlere Gelişinin Hikayesi

Zamanında Hollywood'un alabildiğine ticari ortamına alternatif olarak ortaya çıkan ve bugün nitelikli eserleri fark etmemizi sağlayan ABD bağımsız sinemasının dünü, bugünü, yarını.
Amerikan Bağımsız Sinemasının Ortaya Çıkışı ve Bugünlere Gelişinin Hikayesi
İllüstrasyon: theringer.com

sinemada yeni dalga (nouvelle vague) ile başlayan yaratıcılığın özgür bırakılması düşüncesi, 1960’ların ikinci yarısında amerika'da da yanıt bulmaya başladı.

sinemayı sadece ticari bir mecra olarak gören ve filmleri gişe başarılarıyla değerlendiren hollywood'da bir yönetmenin kendisini göstermesi oldukça güçtü.

öncelikle televizyonun yaygınlaşması sinema seyircisinin azalmasına yol açmış, yapılan teknik yenilikler seyirciyi geri döndürmeye yetmemişti. ayrıca çıkarılan antitrust yasaları stüdyoların eski otoritesinin sarsılmasına yol açmış, sinema alanındaki teknik gelişmeler film yapımını eskiye göre çok daha kolay ve ucuz hale getirmişti. genç yönetmenler, maliyeti çok yüksek olmayan senaryolara yönelerek, yıldız oyuncular yerine tanınmamış yeni yetenekler ile çalışarak, kurdukları küçük çaplı şirketler ile birbirlerinin filmlerine destek vererek yeni, sade ve eskisine göre çok daha yaratıcı bir sinema yapmaya başladılar.

fitili ateşleyen film dennis hopper’ın 1969 yılında yönettiği ve amerikan rüyası’na eleştiri getirdiği filmi "easy rider (1969)" olsa da, bağımsızların en dikkat çekeni, oyunculuktan kazandığı tüm parayı kendi filmlerini yapmak için harcayan john cassavetes oldu. "faces (1968)", "minnie and moskowitz (1971)" ve "a woman under the influence (1974)" gibi filmleri ile ön plana çıkan cassavetes’i, fotoğrafçılıktan sinemaya geçen jerry schatzberg izledi. 1970 yapımı "puzzle of a downfall child", ertesi yıl yönettiği "the panic in needle park" ve 1973 yapımı "scarecrow" ile beğeni topladı.

The Panic in Needle Park (1971)

sinemaya altmışlı yılların özgürlük ortamında giriş yapan bir başka isim ise george lucas idi. kısa filmler ile başlayan kariyeri sırasında "american graffitti (1973)" gibi bağımsız çalışmaları ile beğeni kazanmış olan yönetmen, kısa sürede bilim-kurgunun ilgi çekici dünyasına daldığı "star wars" projesi ile ana akım sinemaya geçiş yaptı.

aynı şekilde francis ford coppola da 1963 yapımı "dementia 13" ve 1969’da çektiği "the rain people" gibi bağımsız çalışmalarından sonra büyük bütçeli filmlerin yapımına geçti. "the godfather" serisi ile dünya çapında üne kavuşan coppola, kariyeri boyunca bağımsız sinemacıları desteklemeyi ve deneysel projelere imza atmayı sürdürdü.

dönem içinde sivrilen bir başka yaratıcı ise martin scorsese idi. "boxcar bertha (1972)", "mean streets (1973)" ve "alice doesn't live here anymore (1974)" gibi bağımsız sinemanın önemli örnekleri ile gündeme gelen yönetmen, ileriki yıllarda ana akıma dahil olan büyük bütçeli filmler de çekecek ancak kendisine has çizgisini her zaman koruyacaktı.

Alice Doesn't Live Here Anymore (1974)

1970'ler amerikan sinemasının en önemli özelliği, senaryoların karakter odaklı oluşuydu

genellikle olay örgüsünü ön plana alan ve karakter anlamında daha çok prototiplere yaslanan hollywood'un aksine, bu dönemde sinemacılar özgün karakterler yaratıp, onları sıradan olayların içine yerleştirmeyi hedeflediler.

örneğin:

- martin scorsese'nin taxi driver filmi, bir vietnam gazisi olan travis bickle'nin new york'un pisliği karşısında aklını günden güne nasıl yitirdiğini anlatıyordu. 

- john cassavetes'in "a woman under the influence" filmi bipolar kişilik bozukluğu ile mücadele eden, iki çocuklu, evli bir kadının dramını gerçekçi bir üslupla ele almıştı. 

- woody allen, new york’un entelektüel camiasında kabul görmek ve bir yandan da kadınlarla ilişkilerini düzene sokmak için çabalayan alvy singer'in öyküsünü anlatan "annie hall" filminde , anksiyete ve obsesyon sorunları yüzünden potansiyelini bir türlü dışa vuramayan yetenekli ama beceriksiz bir yahudiye hayat vermişti.

daha önce hep klişelere hapsolmuş olan yahudi karakterler, allen ile birlikte yaşayan, gerçek insanlara dönüştüler. coppola da, vietnam savaşı fonunda insan ve şiddet temasını irdelediği "apocalypse now" filminde birbirinden ilginç ve derin karakterler yarattı. 

Diane Keaton ve Woody Allen / Annie Hall (1977)

amerikalı sinemacılar önceki dönemlerden farklı olarak hem kişisel yaratılarını ortaya koymakta, hem de siyasi eleştirilerini dile getirmekte daha özgür hale geldiler

milos forman ve robert altman, zekice taşlamalar ile dikkati çektiler. forman’ın "one flew over the cuckoo's nest", altman’ın ise "mash" filmleri dönemin klasikleri arasında kabul edildi.

francis ford coppola, martin scorsese, dennis hopper ve brian de palma eleştirel dramlar ile beğeni kazandılar. kendisini hiçbir zaman hollywood içinde konumlandırmayan terrence malick, daha sonra oliver stone'ye "natural born killers" için ilham verecek olan "badlands" ve "days of heaven" ile seyirci karşısına çıktı. bob fosse, "cabaret" ile müzikal formunu baştan aşağı değiştirdi. hep hayaller ve pembe bulutlar ile birlikte düşünülen müzikaller dünyasına nazileri, ırkçılığı, ikinci dünya savaşı’nı dahil etti. cabaret, cinsellik konusuna da cüretkardı. filmin üç önemli karakteri biseksüeldi.

Martin Scorsese

dönemin dikkat çekici yönetmenlerinden bir diğeri ise roman polanski oldu. gerilim türündeki "rosemary's baby", eşinin düzenlediği bir entrika sonucunda şeytanın çocuğuna hamile kalan dindar bir kadının öyküsünü anlatıyordu. film, ani patlamalardan uzak duran, dingin kurgusu ile fark yarattı. ama sinemasal özelliklerinden çok, bir yıl sonra polanski'nin hamile eşi sharon tate'nin manson çetesi tarafından katledilmesi ile ilişkilendirildi. elbette kurulan bu paralellikte polanski ve filmde başrolü oynamış olan mia farrow'un eşi frank sinatra'nın church of satan ile bağlantılı olmalarının payı büyüktü. polanski 1940’ların tarzını yaştan bir kara film olan "chinatown (1974)" ile de önemli bir başarı yakaladı.

amerikan bağımsız sineması, 1976 yılında oscar ödüllerine alternatif getiren sundance film festivali ile rüştünü ilan etti. halen düzenlenmekte olan ve amacı genç yaratıcılara destek vermek olan festival, her yıl yaygın gösterim şansı bulamayan nice bağımsız sinema ürününü entelektüel seyirci ile buluşturma görevini başarıyla sürdürüyor.

Sinemada Benzersiz Bir Tarz Yaratmış Olan Film Noir'ya Dair Bilinmesi Gereken Her Şey