Amerika'nın Issız Güney Eyaletlerinden Beslenen Tekinsiz Sanat Tarzı: Southern Gothic

Müzik, edebiyat ve sinemada başarılı örnekleri verilen, sessiz ama ürpertici atmosferiyle etkileyen bir tarz.
Amerika'nın Issız Güney Eyaletlerinden Beslenen Tekinsiz Sanat Tarzı: Southern Gothic
iStock

Nedir, ne değildir?

southern gothic, geleneksel güney edebiyatından farklı olduğunu belirtmek amacıyla gothic/grotesk sıfatları verilmiş amerikan yazın türüdür. 

bu türde verilmiş eserlerdeki hikayelerin bir çoğu lousiana, mississippi, georgia gibi "deep south" tabir edilen eyaletlerde geçer. gelenksel avrupa gotik edebiyatına benzer bir şekilde, bu hikayelerde genelde çok sıcak ya da çok soğuk bir hava hakimdir kasabaya. hikayelerin bir çoğu terkedilmiş, ıssız, ya da açıklanamayan bir şekilde tuhaf (creepy) plantationlarda yaşanan ya da önceden yaşanmış bir takım olaylarla ilintilidir. (bu açıdan geleneksel gotik edebiyatın şatoları, mansiyonları gibidir)

southern gothic eserlerinde genelde çözülemeyen, içinde kaybolulan bir karşılıksız aşk ya da aşk üçgeni söz konusudur. karakterler bu yüzden ya cinayet işler, ya da intihar ederler. ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı (ve bazen homoseksüellik) bu eserlerde çok büyük rol oynar. willam faulkner, flannery o'connor, carson mccullers, tennesse williams bu türün öncüleridir. a rose for emily'de en popüler örneğidir.

William Faulkner

Neleri anlatıyor?

günahlarla kuşanmış bir tarih de denebilir sanki bu türe. karakterlerin geçmişi, amerika'nın da geçmişidir bir yerde. 

amerikalılar kendilerine efsanelerle yüklü beldeler yaratma noktasında her zaman eşi görülmemiş bir kıvraklığa sahiptir; mitoslarla özdeşleşmiş batı veya vahşiye karşı verilen destansı hayatta kalma savaşıyla kuzey örneklerinde olduğu gibi. ama edebiyatın katalizör etkisiyle güney'de sözü edili idealizmin ya da mitosun çok daha erken çözüldüğünü gözlemliyoruz: depresyon çağları, kapitalist sömürü, kasaba tutuculuğu, ırkçı şiddet ve kölelik, terk edilmişlik duygusu veren kıraç topraklar (plantasyon) ve üzerinde can sıkıcı bir hayat sürdüren lanetlenmiş cehennem mahkumları, bastırılmış ensest ve eşcinsellik, tecavüz, cinayet, intihar, iktidarsızlık, fonksiyonunu yitirmiş bir aile kurumu, kadın dramları; özetlersek bilumum kişisel ve toplu trajedilere yataklık eden, ahlaki çöküş içindeki yozlaşmış ve geri kalmış bir güney fotoğrafı! bunun haricinde romantize edilip sulandırılmış bakışlar da kendine yer bulabilmektedir.

Sinemada southern gothic

bu tür, sinemada da ciddi bir külliyatın malzemesidir. hepsini yazacak yeterlilikte değilim. herkesçe bilinen belli başlı örnekler sıralayıp gerisini okuyucuya bırakmak en iyisi. sözlükte amerikan sinemasına eksiksiz derecede hakim kullanıcılar biliyorum, varsa çok kritik eksiklikler affola.

the fugitive kind, 1960, sidney lumet
jezebel, 1938, william wyler
the little foxes, 1941, william wyler
tobacco road, 1941, john ford
places in the heart, 1984, robert benton
wise blood, 1979, john huston
the night of the hunter, 1955, charles laughton
cat on a hot tin roof, 1958, richard brooks
the long, hot summer, 1958, martin ritt
sounder, 1972, martin ritt
the tarnished angels, 1957, douglas sirk
a streetcar named desire, 1951, elia kazan
baby doll, 1956, elia kazan
ruby gentry, 1952, king vidor
the intruder, 1962, roger corman
hush...hush, sweet charlotte, 1966, robert aldrich
this property is condemned, 1966, sydney pollack
the chase, 1966, arthur penn
to kill a mockingbird, 1962, robert mulligan
the heart is a lonely hunter, 1968, robert ellis miller
in the heat of the night, 1967, norman jewison
suddenly, last summer, 1959, joseph l. mankiewicz
sweet bird of youth, 1962, richard brooks
toys in the attic, 1963, george roy hill
intruder in the dust, 1949, clarence brown
cool hand luke, 1967, stuart rosenberg
days of heaven, 1978, terrence malick
the beguiled, 1971, don siegel
deliverance, 1972, john boorman
the color purple, 1985, steven spielberg
down by law, 1986, jim jarmusch
driving miss daisy, 1989, bruce beresford
cape fear, 1991, martin scorsese
the ballad of the sad cafe, 1991, simon callow
lone star, 1996, john sayles
sling blade, 1996, billy bob thornton
the gift, 2000, sam raimi
o brother, where art thou?, 2000, joel coen, ethan coen
big fish, 2003, tim burton

Müzikte southern gothic

uzun bir aradan sonra birkaç dizi izleyeyim derken hep southern gothic, dark country türünde eserler karşıma çıktı. yazın izlememe ve bunun şarkılarını en sıcak günlerde dinlememe rağmen içime muazzam bir serinlik çöktü.

şarkıların çoğunda vazgeçmişlik, bir şeylerden bıkmışlık, ölüme çağrı unsurları var. son birkaç aylık ruh halimi sanırım bu ve ilişikli türlerle özetleyebilirim. içimde yer eden ve gitgide büyüyen anlamsızlık ve faydasızlık hissiyatı bu şarkılarda iyice ortaya çıktı. belki başkalarının bu eserleri yaratırken benim gibi düşünmelerini anladığımdan ya da içimdeki karanlığı ve o paslı kara ruhu şarkılara bulaştırdığımdan olsa gerek bir ferahlama hissettim. bu kış sanırım tümüyle bunları dinleyerek geçecek.

tek bir dileğim var şu günlerde, lütfen şu türü türkiye'ye getirsin birileri. mis gibi bağlamaya, yerli folk eserlerimize şunları uygulasın yahut yerli eserlerden esinle gothic eserler üretsinler. gerçi, önce yazı ürünleri ile doğduğu sonra müzikte bu akımın yayıldığı söyleniyor. belki, belki.

spotify'da güzel bir listesi vardır. dark country'ye oldukça benziyor:


Aşk, Hüzün ve Ölümü Orta Çağ Hissiyatıyla Birleştiren Efsane Müzik Türü: Gotik Metal