Bazı Espri Türlerine Neden Güldüğümüzü Farklı Bir Açıdan Açıklayan Yanlış Alarm Teorisi

Bu teori, özellikle düşme ve yaralanma gibi şeyler içeren hikayeleri dinlerken ya da bunları birebir tecrübe ederken neden ister istemez güldüğümüz hakkında güzel bir beyin çalıştırıcı.
Bazı Espri Türlerine Neden Güldüğümüzü Farklı Bir Açıdan Açıklayan Yanlış Alarm Teorisi
Jerry Seinfeld


bu teoriye göre

1. örnek: bir fıkra anlatırken sizi dinleyen kişiyi beklentilerinden oluşan bir bahçede gezintiye çıkarırsınız. ama sonunda beklenmedik bir şekilde, az önceki olayların tamamen baştan yorumlanmasını gerektiren can alıcı bir son cümle söylersiniz. işte alın size karşıdakini güldürmeyi başarabileceğimiz sürpriz sonlu bi espri! beklentimiz, yerini yanlış alarma bırakmıştır. 

2. örnek: tıp fakültesi dekanımız yolda yürürken muz kabuğuna basar ve düşer, iki muhtemel sonuç : ya düşüp kafasını kaldırıma vurur ve acillik olur ki buna hiç gülmeyiz veya sapasağlam ayağa kalkar pahalı kıyafetlerindeki tozları temizlemeye çabalar ki buna gülmekten katılırız. düşüp yaralanma beklentisi yerini yanlış alarma bırakmıştır. 


3. örnek: kocaman bir yetişkin minik bir çocukta tehlike uyandıracak şekilde ona yaklaşır. minik çocuk kurbandır ve tamamen dev yaratığın insafına kalmıştır. içgüdüsel olarak kapanarak kendini korumaya hazırlık yapar. ama daha sonra yaratığın koca pençelerinin aslında kendisine minik gıdıklama hareketleri yapmakta olan parmakları olduğunu anlar . ve gıdıklanan çocuk güler. baştaki tehlike beklentisi yerini yanlış alarma bırakmıştır. 

4. örnek: bir bebeği gülümsetmenin en kolay yolu da önce onu korkutup kaygılandırıp, daha sonra bu kaygısının yerini güvene bırakmasıdır. havaya atılıp hızla düşerken tutulan bebeklerin attığı kahkahaları düşünün. veya ciii diye bağırıp ellerimizle kapadığımız yüzümüzün aniden gösterilmesi. baştaki kaygının yerini yanlış alarma bırakmasıdır.

yanlış alarm teorisi, saçma komedi dediğimiz bu tip gülme reflekslerimizi açıklamaya yöneliktir. ve şöyle açıklar. bu, doğanın ''her şey yolunda'' deme şeklidir. gülerek çevremizdekileri yardıma koşmak için kaynaklarını boşa harcamamaları konusunda bilgilendirmiş oluyoruz. kısacası acı beklentisinin karşılıksız çıkması (ki bu karşıdaki biri de olabilir kendimiz de olabiliriz) gülme refleksini başlatıyor. bu vilayanur ramachandran'ın teorisidir. 


benim naçizane fikrim ise bu teoriye küçük bi ek sunacak

belki de kaygının, tehlike beklentisinin vücudumuzda yarattığı dopamin ve adrenalin yükünü, hızlı soluk alıp vermeler (gülme esnasındaki kahkahamız) ile, yani diyafram hareketleriyle dengeliyoruz. diyafram kasılıp gevşedikçe akciğerde hızlı soluk alıp vermeler gerçekleşiyor ve böylece sempatik sistemin aktivasyonu (akciğerler genişler hava depolar), parasempatik sistemin aktivasyonuyla dengelenmiş oluyor (akciğerler daralır havayı boşaltır). bu git-gel süreci gülme esnasındaki çıkardığımız tekrarlayan sesleri ve soluk alıp verişlerini açıklar. gülerken aslında tuttuğumuz karnımız değil diyaframımızdır.

"ama tüm bu açıklamalar hala, gülmenin neden haz verdiğini, başkasının acısından neden keyif duyduğumuzu açıklamaz" diyor ramachandran (öykücü beyin isimli kitabında). oysa bu dediğine de küçük bi katkıda bulunmak isterim. bence karşımızdaki insan düştüğünde bunu komik bulmamızın sebebi, ona gülmemizin sebebi, acı çekmesi değil, bu kazadan ucuz kurtulması, ciddi bir yara almamasının rahatlamasıdır. yani ayna nöronlarımızla anlık bir empati sonrası, düşenin yerine kendimizi koyuyoruz ve "çok şükür ciddi bi yara almadım" diyerek bu durumu kutluyoruz. (o kadar da kötü değiliz yani ).