Beslenmemiz İçin Hedefimiz Dışında Olsa da Avladığımız ve Doğalarını Kötü Yönde Değiştirdiğimiz Hayvanlar

Sözlük yazarı "flubber", endüstriyel besiciliğe yön veren olayları ve işin ne kadar kötü boyutlarda olduğuna dair çarpıcı örnekleri anlatmış. Size, yediğiniz yemekleri tekrar tekrar sorgulatacak ilginç bir yazı.
Beslenmemiz İçin Hedefimiz Dışında Olsa da Avladığımız ve Doğalarını Kötü Yönde Değiştirdiğimiz Hayvanlar
iStock.com


jonathan safran foer, hayvan yemek adlı kitabında hedef dışı avı şu çarpıcı örnekle anlatıyor:

tonbalığı avı esnasında düzenli olarak -bedavadan- öldürülen 145 farklı türün arasında şunları sıralamış: 

manta vatozu, şeytan vatozu, benekli keler, iriburun camgöz, bakır köpekbalığı, galapagos köpekbalığı, büyük camgöz, gece köpekbalığı, kaplan kum köpekbalığı, beyaz köpekbalığı, çekiç kafalı köpekbalığı, mahmuzlu camgöz, küba camgözü, sapan köpekbalığı, dikburun, pamukbalığı, vahu, uçan kılıçbalığı, palamut, uskumru, kolyoz, uzun merlin, beyaz merlin, kılıçbalığı, neşterbalığı, çotira, zargana, pomfret, trakun balığı, kara balık, mahi-mahi, iri gözlü turnabalığı, kirpi balığı, hawaii somonu, hamsi, hani balığı, uçan balık, morina, denizatı, bermuda sazanı, aybalığı, escolar, akya, üçkuyruk, kelerbalığı, fenerbalığı, güneşbalığı, murray yılanbalığı, malta palamudu, kara orkinos, kaya levreği, lüfer, cassava balığı, işkine, kırmızı balık, sarı kuyruk, izmarit, ıskarmoz, balonbalığı, caretta caretta, yeşil deniz kaplumbağası, deri sırtlı deniz kaplumbağası, şahin gagalı deniz kaplumbağası, gündüz yuvalayan kaplumbağa, sarı burunlu atlas albatrosu, ada martısı, balear yelkovankuşu, kara kaşlı albatros, büyük kara sırtlı martı, büyük yelkovankuşu, kral kuzey albatrosu, ak tepeli albatros, gri yelkovan kuşu, güney kutup fırtınakuşu, yelkovankuşu, gümüş martı, minke balinası, sei balinası, oluklu balina, yunus, çubuklu kuzey balinası, siyah yunus, kambur balina, gagalı balina, katil balina, bayağı musur, ispermeçet balinası, çizgili yunus, benekli atlas yunusu, dönücü yunus, şişe burunlu yunus, kaz gagalı balina.

bunu daha iyi anlamamız için şöyle diyor: 

"size bir tabak suşi sunulduğunu düşünün. ama bu tabakta size sunulan balıkları avlamak için öldürülmüş balıklar da olsun. bu durumda tabağın bir buçuk metre çapında olması gerekir."


ilk sınai besiciliğin başlangıcı kazara olmuş. hikayesi şöyle:

"1923 yılında delmarva (delaware-maryland-virginia) yarımadası'ndaki oceanview'de yaşayan ev kadını celia steele'nin ufak, neredeyse komik bir kazaya maruz kalması, modern tavukçuluk endüstrisine ve sınai hayvancılığın sinsice dünyaya yayılmasına önayak oldu. ailesinin küçük tavuk sürüsünü idare eden steele, anlatılana göre sipariş ettiği elli adet yerine beş yüz tavuk teslim aldı. fazlalardan kurtulmaktansa, tavukları kış boyunca kapalı alanda tutmayı denemeye karar verdi. yeni satışa çıkan yemler sayesinde tavuklar hayatta kaldı ve steele'nin deneyleri böylece devam etti. 1926 yılına gelindiğinde steele 10.000 tavuğa sahipti; 1935'te ise bu sayı 250.000 olmuştu. (1930 yılında amerika'da tavuk sürüleri ortalama 23 tavuktan oluşurdu.) steele'nin girişiminden tam on yıl sonra, delmarva yarımadası dünyanın tavukçuluk başkenti oldu."

peki günümüzde bu işler nasıl oluyor? 

consumer reports'ta yayımlanan bir araştırmaya göre, tavuk etlerinin yüzde 83'ünde (organik olan ve antibiyotik içermeyen markalar dahil) satın alındıkları sırada kampilobakter ve salmonella bulunur.


işin bokunun çıktığına dair bir örnek:

abd'deki çiftlik hayvanlarının tümü, insan nüfusuna oranla 130 kat daha fazla atık üretiyor. bu, kabaca, saniyede 40.000 kilogram bok anlamına geliyor. bu bok, kanalizasyona oranla 160 kat daha fazla kirlilik yaratıyor.

jeff tietz, rolling stone dergisi için yazdığı makalesinde, sınai çiftlik domuzlarının bokunda tipik olarak rastlanan boku püsürü şöyle listelemiş: 

"amonyak, metan, hidrojensülfit, karbonmonoksit, siyanür, fosfor, nitrat ve ağır metaller. ayrıca dışkı, insanları hasta edebilecek salmonella, kriptosporidium, streptokok ve giardia dahil yüzden fazla mikrobik patojene yataklık ediyor." (bu yüzden, tipik sınai domuz çiftliklerinin sahalarında yetişen çocukların yüzde 50'sinden fazlasında astıma rastlanır ve buralarda yaşayan çocukların astım geliştirme olasılığı iki katı fazladır.) domuz endüstrisinin vermeyi arzuladığı izlenim, tarlaların domuz dışkısındaki toksinleri emebileceğidir, ancak bunun doğru olmadığı biliniyor. artıklar su şebekelerine sızar ve amonyak ve hidrojensülfit gibi zehirli gazlar buharlaşarak havaya karışır.


peki muazzam tehlikeler saçan bu muazzam miktarlardaki boka ne oluyor?

"işler tasarlandığı üzere yürüdüğünde sıvılaşmış atık domuz ahırlarının bitişiğindeki devasa "lagün"lere pompalanıyor. toksik olan bu lagünler, -las vegas'ın en büyük kumarhanelerinin kapladığına denk bir alana- 11.000 metrekareye yayılabiliyor ve 10 metre derinliğe ulaşabiliyor. göl büyüklüğünde helalar yaratılması doğal karşılanıyor ve atığı gerçek anlamda tutmak için yetersiz olmalarına rağmen, tamamen yasal sayılıyor. bu engin lağım çukurlarından yüzlercesi veya fazlası, sadece tek bir mezbahanın (sınai domuz çiftlikleri mezbahaların yakınında kümelenme eğilimindedir) civarında bulunabilir. eğer birinin içine düşerseniz ölürsünüz. (tıpkı bir domuz ahırında bulunduğunuz sırada elektrikler kesilirse birkaç dakika içinde oksijen yetersizliğinden öleceğiniz gibi.) tietz, böyle bir lagün hakkında akıldan çıkmayacak bir öykü anlatıyor:

michigan'da bir işçi, kokunun etkisiyle, onarımını yaptığı lagünün içine düştü. 15 yaşındaki yeğeni onu kurtarmak için lagüne atladı ancak başaramadı; işçinin kuzeni çocuğu kurtarmak için atladı ancak başaramadı; işçinin ağabeyi onları kurtarmak için atladı ama başaramadı, sonra da işçinin babası atladı. hepsi domuz bokunun içinde can verdi."