"Beynimizin Sadece %x'ini Kullanıyoruz" Mitinin Günlük Hayatta Bize Verdiği Zararlar

Sözlük yazarı "immanuel tolstoyevski", "beynimizin sadece %10'unu kullanıyoruz" vb. efsaneler ile yetişen insanların bu yüzden ne gibi zararlarla karşılaşabileceğini kendisinden yola çıkarak etraflıca anlatıyor.
"Beynimizin Sadece %x'ini Kullanıyoruz" Mitinin Günlük Hayatta Bize Verdiği Zararlar
iStock.com


2012'deki bir ankete göre ingiltere ve hollanda'daki öğretmenlerin neredeyse yarısı bu "beynimizin sadece %10'unu kullanıyoruz" safsatasına inanıyor (%48 ile %46 tam olarak).

buna inanan biri, insanların başarılarını çalışmaya değil, beyinlerinin daha fazlasını kullanabiliyor olmalarına yorar. disiplin yerine yetenek ön plana çıkmış oluyor. çocukların böyle öğretmenler tarafından yetiştirildiğini düşününce durum daha da korkunç; erken yaşlarda başarısız olan öğrencilerden ümidi kesecekler, ve muhtemelen bunu pek farkında olmadan yapacaklar.

disiplin, çalışma etiği, motivasyon önemli şeyler. başarının ana faktörü bunların bir karışımı olan ve türkçesini bilmediğim grit. (metanet bence karşılığı değil, azim/hırs anlamı da olmalı... sebat geldi tahir ile vesper isimli yazardan, bence bu karşılıyor. ödül olarak o anlık hırsla hacklediğim bilgisayarını işsiz bir ormana götürüp salıvereceğim).

bu grit meselesinin de kaynağı şu.


bunun eksikliğini bizzat yaşıyorum çünkü erken yaşta, ortalamanın üstünde olan iq'um sayesinde kolay yoldan edindiğim ufak başarılar, beynimi "başarı = yetenek" şeklinde şartlandırdı ve bu yüzden kolay yoldan başarılı olamadığım konulara -ki bu hayatın büyük kısmı zaten- fazla aşılmadım, doğal olarak da hakkaten o konularda başarılı olamadım. hala da birçok alanda büyük zorluk çekiyorum. benden daha az zeki birçok arkadaşım uzun vadede daha başarılı oldular, çünkü öğrenmek veya bir yerlere gelmek yeteneğe/iq'ya dayalı bir 100 metre yarışından ziyade, zorluklara göğüs gerebildiğin bir maratona benziyor.

bunda ailenin rolü de büyük. çocukları zekalarından ötürü fazla övmemek lazım erken yaşta, onun yerine çalışmalarını, değişik yollardan başarmayı denemelerini övmek lazım.

benzer şekilde öğretmenler de çocuklara maraton koşucusu muamelesi yapmamalı. oysa büyük ihtimalle başta bahsettiğim öğretmenler, 100 seneyi aşkın süredir ölmeyen bu zombi mitin, einstein'ın ağzından çıktığı yalan haline de inanıyorlardır: "ben beynimin yüzde 10'unundan fazlasını kullanabildiğim için bu kadar başarılı oldum".

buna inanan bir çocuk, o kadar da zeki olmadığını kavradığı an -ki benim gibi çocukların eninde sonunda başına gelecek de budur- örneğin einstein sayesinde ilham almayı kesecek, onun yerine bir boka yaramayacak olan einstein'ı ikonlaştırma/kahramanlaştırma sürecine girecek.

bu görüş, paradoksal olarak, hakedilmemiş bir üstünlük hissi de veriyor insanlara: "aslında potansiyelim çok büyük". "bizim oğlan çok zeki ama çalışmıyor" gibi bir avuntu. potansiyel bir miktar genetiğine, büyük bir miktar da hayatında yaptığın seçimlere bağlı. sadece doğmuş olmakla ve o beyne sahip olmakla kimse bir payeyi haketmiş olmuyor.

bu yüzden bu tip düşünce kalıplarının yerleşmesi zararlı; diğer tüm alanlara yaklaşımı kötü yönde etkiliyor. ve buna, bu kadar bodoslamasına katkıda bulunan eserleri de önce aşmak, sonra yargılamak lazım.


not: bu mevzunun bahsedildiği lucy filminden hareketle "bilimkurguda mantık aranmaz" diye düşünenleri, ulu önder kim jong un'un izniyle yeniden eğitim kamplarına göndermeden önce, gerekli girizgahı içeren şu versiyona davet ediyorum.