Bir Annenin Temizlikte Kontrolü Nasıl Kaybettiğine Dair Herkese Tanıdık Gelecek, Gülümseten Bir Yazı

Annelerin temizlik anlayışıyla diğer insanların temizlik anlayışı asla bir olamaz. Haliyle onları bir şeyin temiz olduğuna ikna etmek dünyanın en zor eylemi olabilir. Doğal olarak bazen temizlikte kontrolü kaybettikleri noktalar olabiliyor. Sözlük yazarı "life is drunk"ın annesinin temizlikle olan derin ve çok da normal sayılmayan ilişkisi sizi çok güldürecek.
Bir Annenin Temizlikte Kontrolü Nasıl Kaybettiğine Dair Herkese Tanıdık Gelecek, Gülümseten Bir Yazı
iStock.com


annem bizde evin reisi (yaa taam taam baba sensin reis taam ortamlarda öyle derim) ve o 120 metrekarelik sınırlar içinde 4.güvenlik düzeyi laboratuvar temizlik protokolleri geçerli. sanki buzdolabında domates salçası yerine ebola virüsü var kavanozlarda. yumurtaların durduğu yerde yarım limon değil de sanki dinozor embriyosu var. oturduğumuz yer alelade bi üçlü koltuk değil de sanki sıtma mikrobunun dünyaya yayıldığı yer. öyle bi ortam yaşıyoruz biz yıllardır sürekli kırmızı alarm halinde. hatta sadece ev sınırları da değil daha bizim katta asansörden inince tüm uyarı sistemleri çalışıyor annemin. kapıda karşılayıp uzaktan bi süzer önce o an hemen uzaklaştırabileceği bi pislik var mı diye. elinden gelse domestoslu suyla üstümüzü başımızı iyice bi sürter eve girmeden ama işte hadi biz neyse de misafirler falan alınır diye yapamıyor. yoksa bunun hayallerini süslediğini hepimiz biliyoruz. 

hele o evde yokken eve birisi gelsin aboooov. bi kere arkadaşları çağırdım da geri geldiğinde nasıl çamaşır suyu basmışsa her yere ayak tabanlarımız şeffaf oldu ailecek ki gelen misafirler evde kahve bile yapamadı, fincanların olduğu dolabı açınca parlaklıktan kör oldu lan arkadaş. 2 hafta oldu hala "her yerde flaşlar patlıyor" diye diye dolanıyor adam.


dün gece halı sahadan eve döndüm ki halı saha demek annem için amerikan başkanı dahil herkesi devreye sokmak demektir (ama sadece devreye sokar eve sokmaz. çünkü amerikan başkanı ayakkabıyla girmeye kalkar eve. sonra annem obama'nın ayakkabılarının altını çamaşır suyuyla silmeye kalkar al sana diplomatik kriz falan neyse). ben de bunu bildiğimden azcık oyalanıyorum eve gitmeden ki annem uyumuş olsun. 

neyse kendi evime hırsız gibi girdim parmak uçlarımda. girer girmez yanımda duran gazeteye halı saha ayakkabılarımı koydum pavlov'un köpeği gibi gazete gördüğüm zaman ayakkabımı çıkarıp oraya koyuyorum annem sayesinde artık. banyoya girdim çıktım sessizce. tam odama girdim yatmak üzereyken bi sesler duydum. "hırsız mı lan yoksa? ayakkabılarıyla girmiştir o bi de eve aman allaaam" diyerek çıktım odadan ve banyoda tek gözü kapalı elinde viledalı annemle karşılaştım.

+ anne? napıyosun?

- banyoyu siliyorum. halı sahadan geldin.

+ anne gece saat 2.30 ya! ne banyo silmesi gözünü seveyim uyusana.

duşakabine öyle bi domestos sıkışı var ki sanırsın vebalı at yıkandı o banyoda. insan üzülüyor da lan. tamam ne kadar mal olsak da oğlunum yani. 15 dakika yalvardım yapma, etme bu saatte diye. yok kapattı yine kendini dış dünyaya. sadece duşakabinle de yetinmedi oradan banyo raflarını silmeye başladı. hiç kullanılmamış havluları bozup tekrar katladı. "anne o havlunun benim halı sahamla ne alakası var?" diyorum, korku filmlerindeki psişikler gibi suratıma bakmadan "terliklerini giy" dedi bana.


en sonunda pes edip yatağıma gittim. çarşafımı çok kirletmeden uykuya dalmaya çalışırken bi sesle daha irkildim. kalktım baktım ki çamaşır makinesi çalıştırmış. saat gece 3 lan! halı sahada giydiklerimi atmış deterjanı da basmış, kan donduran bi gülümsemeyle onları izliyor. "anne?" diyebildim sadece. gözünü makineden ayırmadan "terliklerini giy!!" diye bağırdı bana. artık mücadele edemeyecektim odama kaçarak cenin pozisyonunda uykuya daldım. sabah 7'de kalktığımda halı sahada giydiğim tüm kıyafetler yıkanmış, kurutulmuş, ütülenip katlanmıştı. korkudan tir tir titreyerek hazırlandım, çıktım evden kulaklarımda hep aynı sesle; "terliklerini giy!".