Bir Ülkenin Ekonomisini Değerlendirirken Göz Önüne Alınması Gereken Kriterler

Sadece Türkiye değil, dünyadaki bütün ülkelerin ekonomik fotoğrafını çekerken hatırlamamız gereken belli başlı şeyler var. Buyrun.
Bir Ülkenin Ekonomisini Değerlendirirken Göz Önüne Alınması Gereken Kriterler
iStock

bu soruya verilecek olan cevaplar genelde gayri safi yurtiçi hasıla, işsizlik oranları, insanların tüketim yerine tasarruf eğilimi göstermesi gibi göstergelerdir. lakin bu cevapları verirken şunları da unutmamakta fayda vardır:

1) gayri safi yurtiçi hasılaya dair

bir insan gayri safi yurtiçi hasıladan söz ettiği zaman çoğunlukla nominal olanından bahsediyordur. ama bir ekonomide üretim azalırken fiyatlar artabilir. bu tür durumlar için reel gayri safi yurtiçi hasıla daha güvenilir bir ölçektir.

buna ek olarak anlamlı bir kalkınma; sağlık, eğitim, okuryazarlık oranlarında bir artış ve yoksulluk seviyelerinde bir düşüşle kendisini gösterir. asya'nın silikon vadisi olarak bilinen bangalore'a bir iş gezisi için gittiğinizde bir hastalık kapmamanız için, başınıza bir şey gelmemesi için şirketiniz size bir sürü güvenlik uyarısı yapar. sorarsanız bu insanlar dünya ekonomisinin çok büyük bir kısmını oluşturuyorlardır, lakin yaşam koşulları gayri safi yurtiçi hasıla sıralamasındaki yerlerini yansıtır mu? hayır.

şimdi diyeceksiniz ki "ama hindistan nüfusu 1,3 milyar, kişi başına düşen milli gelir önemli."

kısmen doğru ama kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla herşey değildir. çünkü üretimin ve varlığın herkes arasında eşit olarak paylaştığını varsayarak gelir eşitsizliği gibi mühim bir problemi görmezden gelmektedir. "türkiye'nin nüfusu %x kadar artıyor, öyleyse ekonomimizi minimum %x kadar büyütmeliyiz" diyip x+y kadar reel faiz verirseniz ve sonra o "y" değerini ağır vergilerle çıkarırsanız avantajlı bir ekonomik sınıfta yer almayanlar daha çok fakirleşir durur. burada da etkileri halkın geneline yansıyacak bir kalkınmadan ne kadar söz edilebileceği tartışılır.

2) işsizlik oranlarına dair

ilk etapta "işsizlik oranındaki artışlar içinden çıkılması zor olan bir krizin de bir parçası olabilirler, toparlanabilecek olan geçici bir sürecin de." diye düşünebilirsiniz, lakin geçici olduğunu düşündüğünüz bir sürecin işsizlik oranlarına olan etkisini yok etmek göründüğü kadar basit değildir. resesyon sürecinde işten çıkarılanların uzun bir işsizlik döneminden sonra iş bulmaları gitgide zorlaşabilir.

resesyon sonucu ortaya çıktığı söylenen bir döngüsel işsizliğin, zamanla bünyevi işsizliğe dönüşmesi muhtemeldir. yani resesyon, iş becerilerinin kaybı ve şirketlerin uzun bir süre işsiz kalmış olanlara yaklaşımı ile ilişkili olarak işsizlik oranında kalıcı bir etki yaratabilir.

olivier blanchard ve lawrence summers avrupa'daki işsizlik sorununu analiz ederken bu probleme epey dikkat çekmişlerdir.

manyetizma gibidir bu. nasıl bir ferromanyetik materyal bir yönde mıknatısladığında ve daha sonra kendi hâline bırakıldığında, mıknatıslanmayı tersine çevirmek için ekstra enerji harcanması gerekiyorsa işsizlikteki de durum buna benzerdir. bundan ötürü iki durum da bir tür histerez olarak tanımlanır. histerez, sistemlerin durumlarının tarihlerinin etkisinden kolay çıkamamalarıdır.

3) insanların tüketim ve tasarruf eğilimlerine dair

öncelikle insanların homo economicus olmadıklarını unutmayın. sokakta gördüğünüz arabalar ve her yere dikilmiş olan rezidanslar ekonominin iyiye gittiğinin bir göstergesi değiller.

türkiye, oturduğu rezidansın aidatı fazla gelirken d-e-f segmentlerinden otomobil alabilmek için kredi çekenlerin ülkesidir. ben bunun için insanları suçlamıyorum, bu tüketim alışkanlıkları durduk yere oluşmadı. türkiye'de kendini gerçekleştirebilmek isteyen ve göreceli olarak yeterli bir sosyoekonomik düzeyde olan kesimler bunu ancak tüketim ile sağlayabiliyorlar çünkü başka bir imkânları bulunmuyor. bu imkân onlara çocuklukta verilmiyor.

türk eğitim sisteminde bilimin, sanatın, sporun önemi yok. sadece boş boş test çözmek ve ezber var. bu eğitim sisteminde yetişen insanların gelecekte kendilerini tüketim odaklı gerçekleştirebilmekten başka bir seçeneği kalmıyor.

benim yabancı üniversite arkadaşlarımın türlü türlü hobileri vardı. hobi diyip geçmeyin. hobisi olan insanlar daha fazla üretir. üniversitede bir arkadaşım okul okurken tablo satıyordu, bazı arkadaşlarım müzik gruplarındaki kayıtları internette paylaşarak gelir elde ediyorlardı, başka bir arkadaşım robot yapamasa bile robot yapabilmek için uğraşıp duruyordu. bakın bunların hepsi tıp öğrencisiydi. hepsinin lüks araba alabilecek parası vardı fakat okulda lüks araba alanların çoğunluğu ya yunandı, ya türktü ya da araptı.

sadece faizlerle oynayarak her şeyi manipüle edemezsiniz. kültürel alışkanlıklar önemlidir. insanları suçlamak kolay olduğu kadar boştur da. bunu eğitimde ciddi reformlar yaparak değiştirebilirsiniz. meyvesini bugün yemezsiniz belki, fakat en azından gelecek nesiller kendilerini gerçekleştirebilmenin tek yolunu lüks tüketimde aramaktan kurtulur.

Dünya Çapında Refah Düzeyi Yüksek Her Ülkenin Ortak Noktası Ne Olabilir?