Black Friday Çağında İzlemenin Daha Bir Anlam Kazandığı Film: Sorry We Missed You

İngiliz televizyon ve bağımsız film yönetmeni Ken Loach'un yeni filmi Sorry We Missed You (Üzgünüz, Size Ulaşamadık), kargo teslimatı yapan bir kuryenin hayatı üzerinden günümüzün güvencesiz çalışma ortamını ve acımasız sektör şartlarını uzun uzun düşündürüyor insana.
Black Friday Çağında İzlemenin Daha Bir Anlam Kazandığı Film: Sorry We Missed You


sorry we missed you: ken loach ustanın son başyapıtı

günümüzün kesinlikle en büyük sorununa odaklanmış ken loach. güvencesiz ve esnek çalışma. hiçbir hakkınız yok, tamamen kendi kaderinizle baş başasınız ve aslında sizin avantajınızaymış gibi gözüken her şey yeni işletmelerin üstlenmek istemediği risklerden ibaret. bu durum, tabiri caizse çok sayıda ocağı sönme noktasına getiriyor.

filmde ailenin babası önce işini kaybediyor, sonra ev almak için tek umutları olan ev kredileri haliyle iptal ediliyor ve kiraya çıkmak zorunda kalıyorlar. baba neredeyse tek para kaynakları olan küçük otomobillerini satıp (ki bu bence orta sınıfın kaybolan standartlarını çok iyi anlatan bir örnek, 20 sene öncesine kadar çok sıradan bir orta sınıf eşyası olan araba artık orta ve orta-alt sınıf için çoktandır gözden çıkardığı bir lüks durumunda) onun yerine aldığı minibüsle kuryeciliğe başlıyor ama saatlik ücreti dışında hiçbir hakkı yok.


üstelik üzerinde müthiş bir performans baskısı var: günün belli bir saatine kadar elindeki tüm paketleri dağıtmak zorunda. izin hakkı yok, hasta bile olsa, ailesiyle ilgilenmesi gerekse bile işe gitmek zorunda yoksa para kazanamıyor...


anne sosyal hizmetlerde çalışıyor ama sabah 7-akşam 7 gibi bir temposu var ve ondan da hiçbir maddi karşılık veya kazanım olmaksızın daha fazla çalışması beklenmekte.


çocuklarından biri ergenlik döneminde ve okuldan uzaklaştırma alıyor, küçüğü ise büyüme çağında ve ebeveynlerinin ilgisine en çok ihtiyaç duyduğu yaşlarda. fakat aile geçim derdine düşmüş, herkes sabah evden çıkıyor akşama kadar binbir zorlukla, deyim yerindeyse ekmek parası peşinde koşturuyor.

sorry we missed you, neo-liberalizmin, uygulandığı ülkelerdeki kitlelere -özellikle işçilere- ne yaptığı sorusunun manifesto niteliğinde bir cevabı adeta. neo-liberalizm yığınları altüst etti, onların hayallerini çaldı, kurumları, hakları, sözleşmeleri lağvedip insanları orman kanunlarıyla yaşamaya mecbur etti, psikolojilerini bozdu, emeklilik planlarını, çocuklarının geleceklerini, bir tanecik arabalarını ellerinden aldı. sonuçta dünyanın en büyük ülkelerinden biri olan ingiltere'de dahi sağlıktan, eğitimden, güvenlikten, barınmadan nasibini almamış, bu gidişle hiçbir zaman da alamayacak olan garibanlar ordusu yarattı.

buna karşın birbirine tutunmaya çalışan bir aile görüyoruz loach'un filminde. bu kimilerine duygu sömürüsü gibi gelebilir ama aksine benim çok hoşuma gitti. çünkü zaten yalnızlaştırılan, her türlü haktan yoksun bireylerin sorunları aşabilmesinin belki de tek yolu dayanışmadan geçiyor.

neo-liberal ekonomik düzene ayna tutmuş, gerçekçi ama kesinlikle karamsar bir film değil sorry we missed you. loach yaşadığı topluma, bir aydın olarak sahip olduğu borcu ödemiş -yıllardır yaptığı filmlerle ödüyor da- ve artık çağımızın vebası haline gelen bu yeni ekonomik ucube düzenin mağdurlarının hayatlarını kameraya almış. saygı duyulası, yürekli bir iş.


bir nafile not da ülkemiz sinemacılarına

görebildiğim kadarıyla son günlerde 3 tarz film üretiliyor: başta cep herkülü, türk işi dondurma, çiçero tarzı; anlatılan hikayenin sadece paravan görevi gördüğü, tek amacı mevcut konjonktürün ekmeğini yemek olan, baştan sona sadece milliyetçiliğin pompalandığı, ne idüğü belirsiz prodüksiyonlar. ardından recep ivedik ve diğerleri diye tarif edebileceğimiz, yine umutsuz, neşesiz, halsiz kitlelere enjekte edilen gişe filmleri ve olmazsa olmazımız, taşra veya şehir sıkıntısı yaşayan küçük burjuvanın bunalımı temalı festival filmlerimiz. koca bir ülke krizden beşik gibi sallanıyor, toplum çürümenin eşiğine gelmiş ama ülke sinemasında panayır havası hakim. işçilerin, kaderine terk edilmiş dar gelirlilerin, işsizlerin, umutsuzların, borç batağındakilerin, geleceğe dair hiçbir beklentisi kalmamış gençlerin hiçbiri ama hiçbiri kendisine ülkemiz sinemasında yer bulamıyor.

2019 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye'yi Kazanan Güney Kore Filmi: Parazit

Ustaların Klas Vedası: The Irishman Filminin İncelemesi