Brit Aleminin Nevi Şahsına Münhasır Efsanesi Morrissey'in En İyi Albümleri

The Smiths'in sesi olmakla kalmayıp solo albümleriyle de efsane bir kariyer çizen Steven Patrick Morrissey, gün itibarıyla 60. yaşına girmiş durumda. Bu vesileyle kendisinin en iyi işlerini derledik.

Maladjusted (1997)

güzel bir morrissey albümü ve şarkısıdır. albümün ismi, aynı zamanda "günlük yaşamın streslerine ve gereklerine yeterince ayak uyduramayan" anlamına gelir. ingiltere'de bir track eksiktir çünkü bu track, morissey'in smiths üyeleriyle olan davayı kaybetmesi üzerinedir. "satan rejected my soul" güzeller güzelidir. ama sıkıcı parçalar da barındırır. 1997'nin gözde albümlerindendir.

World Peace Is None of Your Business (2014)

17 aralık 2014 morrissey istanbul konseri nedeni ile günlerce döndüre döndüre dinlemiştim bu albümü... dinledikçe daha çok sevdim, daha çok bağlandım ve daha çok beğendim. siz de öyle yapın, değerini anlayacaksınız.

plak şirketi ile olan anlaşmazlık nedeni ile pek ortalıkta gözükmeyen hatta içindeki çok başarılı parçalara hala klip çekilmeyen bir albümdür aynı zamanda...

Years of Refusal (2009)

bu albüm için vauxhall and i'dan sonra en iyi morrissey albümü diyenler var, katılıyorum. son 2-3 albümü gibi listelerin tepesine oynayacak hit şarkı olmayabilir. ama albüm genel itibari ile çok kuvvetli parçalardan oluşuyor. bence hem eski hem yeni morrissey/the smiths hayranlarını tatmin edebilecek kalitede bir albüm olmuş. öte yandan eskiyi özleyenler için, morrissey'in 2000'lerden beri izlediği müzikal farklılığı bir şekilde kabullenip öyle dinlemek lazım derim. yine de şarkılarda, sözlerde smiths bulmak zor değil hala. çok güçlü bir albüm olmuş dersem ne anlayacaksınız bilemiyorum ama güçlü sıfatı morrissey ile birleşirse böyle bir şey ortaya çıkar sanırım. mutlaka alın en az 3-4 kere dinleyin...

albümün çeşitli müzik çevrelerinden ilgi ve taktir alıyor olması beni ayrıca sevindiriyor, bana noluyorsa... pitchfork 8.4 mü ne vermişti yamulmuyorsam. albüm kapağındaki o masculen erkek tavırlarını anlayan beri gelsin bu arada, güzel kapak ama neden, nasıl ?

You Are the Quarry (2004)

bu albüm 1997 tarihli maladjusted'tan 7 yıl sonra çıkmıştır. yedi yıldan sonra morrissey'e neler olmuş, bakarsak: bugune kadar, the smiths'te ve solo çalışmalarında efektlerden özellikle kaçınan, şarkı sözlerinde dolaylı anlatımlara yer veren moz, aradan geçen yedi yılda biraz değişmiş; belki de yanlış anlaşılmalardan, garip sorulardan sıkılmış morrissey'in ruh hali şarkı sözlerindeki direkt anlatıma yansımış da, "ahan da alın, size de böylesi yakışır, daha da bir şey sormayın" der gibi. efektler de prodüksiyondan kaynaklanan ticari kaygı gibi gözüküyor. şarkılarda efektlerden çok moz'un eşsiz sesini dinlemek sanırım daha iyi olurdu.

bu albümü morrissey'in en başarılı çalışması olarak nitelendirmek yanlış olur diye düşünsem de, o kadar zamandan sonra gelen yeni albümü morrissey'in bizlere, müzik alemine bir armağanı, lütfu olarak görmek gerekiyor. yine de albümdeki her şarkı birer birer dinlenesi, sevilesi, aşık olunası şarkılar. hem ben kimim ki onu eleştireyim: çıkacağını duyduğum ilk günden çocuklar gibi sevindim. 

zaten morrissey'in albüm kapağındaki "morrissey, you are the quarry" göndermesi de böyle eleştirilere bir cevabı gibi.

Your Arsenal (1992)

nedense ilk bölümüyle [çünkü ikinci yarıda atmosfer epey değişiyor] bana tam güne başlama sertliğinde bir albüm olarak gelen; günün ilk kahvesine eşlik eden morrissey albümü... son gerçek britanya insanlarından -ki morrissey ve tayfası oluyor bunlar galiba- dem vuran (we'll let you know) kızgın ama bir o kadar da kırılgan (seasick yet still docked) yanları olan; kapağında morrissey'i en yakıcı haliyle [yani sahnede, gömleğini henüz seyirci denen kitleye fırlatmadan önce] gördüğümüz; lyriclerin bulunduğu bir albüm içi kitapçığı yerine kucağında küçük kızı ile oturan orta yaşlı bir babanın göründüğü, seasick yet still docked'ın videosunu anımsatan, bir fotoğrafın çıktığı karanlık nesne...

Ringleader of the Tormentors (2006)

life is a pigsty'i tenzih edersek morrissey'in sanki yeni bir genç nesli hedef alarak yapmış olduğu bir albüm gibidir ringleader. "you have killed me" de iyi bir piyasa şarkısıdır sadece. geri kalanınında tek dinleyişte aklımı başımdan alacak alışıldık morrissey şarkıları yok, kendi de bunun böyle olduğunun farkında değil midir sanki. demek ki vardır bir bildiği, nitekim sadece morrissey gibi kendine has müzik türü olan pek çok sanatçıda da aynı şeyi görürüz...

peki böyle hastası olduğumuz adamlar bu tür albümler yapacaklarına hiç yapmamalı mıdırlar diye soruyorum kendime. ringleader of the tormentors, isterse dünyanın en dandik albümü olsun ama morrissey bir şey yapmış olsun. you have killed me ile yeni nesiller de morrissey hastası olup eski şarkılarını keşfedebilsinler, bu albümler vesilesiyle turneler olsun ki görme şerefine nail olalım, olmadık mı sanki. sırf bu yüzden en sevdiğim albümlerden biridir ringleader of the tormentors. şimdi ta gitsem 15 yaşıma, eski albümleri hiç dinlememiş olsam beğenilerim tersine dönerdi. o zaman şarkıları yüzünden de çok sevdiğim bir albüm olurdu. you have killed me ye tapardım muhtemelen, life is a pigsty sıkıcı gelirdi...

Viva Hate (1998)

1988'de the smiths'in dağılmasından hemen sonra yayınlanan ilk morrissey solo albümü. everyday is like sunday adlı eşsiz şarkının bu albümde bulunması ve "morrissey tek başına biter" iddalarına iyi bir yanıt vermesi açısından önemli bir çalışmadır.

Vauxhall and I (1994)

gerek yayınlandığı yıl (1994) gerekse içindeki şarkıların özelliği sebebiyle en çok dinlediğim, etkisini hiç yitirmeyen bir morrissey albümü.

İki Yıl Önce Bugün Aramızdan Ayrılan Chris Cornell'in En İyi Albümleri