Darbe Girişimi Sonrası Ülke İnsanının Hissettikleri

15 Temmuz gecesinde yaşanan darbe girişimiyle ülke olarak korkunç şeyler yaşadık. Birçok insanın hayatının en kötü gecesiydi. Bir daha yaşanmamasını umuyor ve Sözlük yazarlarının bu girişimin ardından hissettiklerini sizlerle paylaşıyoruz.
Darbe Girişimi Sonrası Ülke İnsanının Hissettikleri
DHA

amk yulmuş gibi uyandım.
zaten 2 saat uyudum.

annem ekmek al dedi. çıktım sokağa sessizlik var. sonra ankara belediye otobüsleri kornalar ve bayraklar ile geçti önümden, ekmek almaya yürüdüm ve başladı ağlama.

kontrol edemedim lan ağlamamı.
gece boyunca gördüklerimden sonra ciğerim parçalandı.

markete gittim, gazete istedim. adam güldü, yok dedi.
başka markete gittim orada da yoktu.

sonra ağlayarak eve döndüm.

ben bugün parka gidecektim, elimde pc ile çalışıp, ufaktan kahvaltı yapacaktım.
yarın da arkadaşlar ile piknik yapacaktım.

sahi ne oldu?

sabah tramvaydaydım. herkes dalgın düşünceli. çıt yok. sessizlik. küçük bir kızın sesi sessizliği böldü

- baba niye herkes susuyor

hala kulaklarda uçakların ve bombaların sesi olan sabahtır. bitmeyen bir gecenin sabahında hissedilenlerdir.

konum: ankara.

gece boyunca olayların vahameti hangi noktaya ulaşır, olaylar çok büyürse evdeki 3 aylık bebeğimi tehlikeden nasıl uzak tutarım kaygıları altında düşüncelerle geçirdiğim için oldukça yorgun vaziyette başladım sabaha.

çivisi çıktı ülkenin iyice.

edit : konum ankara

mavi ceketli spikerde ki o gözler kaldı aklımızda....

kaygı, derin üzüntü..

cuma akşamı üç erkek, bir kız arkadaş dört kişi bir şeyler içmeye çıkıyoruz. yarım saat geçmeden twitter' dan bazı fotoğraflar, bazı bilgiler geliyor. ilk başta terörist eylem istihbaratı olarak yorumluyoruz. barda çalışan arkadaşımız bizi dışarıdaki bir masaya yönlendiriyor. oraya geçiyoruz. bir on beş dakika sonra masada kısa bir sosyal medya kontrol molası yaşanıyor. gelen haberler gittikçe ciddileşiyor.

bir an, masadaki arkadaşlarımdan birine, söylentiyle hareket etmeyeceğini bildiğimiz birinden telefon geliyor. telefon konuşması sırasında arkadaşımın ciddiyet ve endişeyle değişen yüzünü öldüğüm güne kadar unutmayacağım.

idrak anında şoka giriyorum. telefon konuşması devam etmekte fakat burnumun ucuna gerçekliğin simsiyah duvarı örülüyor. anladığım şey karşısında dehşete düşüyorum. kendime ilk telkinim sakin olmam yönünde. diğer iki arkadaşımdan birisine sakince kalkıp arabayı getirmesini, diğerine paniklemeden sakince kalkıp kasaya giderek hesabı ödemesini söylüyorum. telefonda konuşan arkadaşım, ben bunları söylerken gözümün içine bakıp, gözlerini kapatıp açarak onaylıyor. bir okun yaydan fırladığını hissediyorum.

çok seri hareket ederek oturduğumuz yerden apar topar ayrılıyoruz. telefondan verilen üç talimat oldukça açık: olduğunuz yeri hemen terkedin, telefonlarınızın şarjını dolu tutun, üzerinizde nakit para bulundurun.

evimi arıyorum, herkesin evde olduğunu öğrenince kısa bir sakinleşme anı yaşıyorum. aynı şeyleri onlara da tekrarlıyorum bir eklemeyle: sakin olun, evden çıkmayın, telefonlarınızın şarjını dolu tutun, nakit para bulundurun. annem "bir şeyler mi oluyor, sen neredesin?" diye soruyor. "bilmiyorum şu an net olan bir şey yok, ben güvendeyim beni merak etmeyin" diyerek telefonu kapatıyorum.

"anne, ordu darbe yapıyor" diyemiyorum.

kalacağımız eve karar verirken hangimizin evinde daha çok yiyecek olduğunu kısaca konuşuyoruz. karar veriliyor ve yola çıkıyoruz. arabayı kullanan arkadaşım gidebildiği kadar hızlı gitmeye çalışıyor. o an en son ihtiyacımız olan şeyin kaza yapmak olduğunu farkedip onu biraz sakinleştirmeye çalışıyorum. sokaklar henüz kalabalıklaşmamış, haberi biraz erken almanın büyük faydasını gördüğümüzü düşünüyorum. kafamda birazdan başlayacak kaos beliriyor.

bir an için, berbat bir şeyin farkına varıyorum: cüzdanım yanımda değil. üzerimde kimlik, nakit para, kredi kartı hiçbir şey yok. evim yol üzerinde, rahatlıkla uğrayıp on dakikada cüzdanımı alıp yola devam edebiliriz ama bunu söylemeye çekiniyorum. kaybedeceğimiz on dakikada neler olabileceğini düşününce cesaretim kırılıyor.

nihayet eve ulaşıyoruz. tam kapıdan içeri girdiğimiz anda arkadaşım olduğu yere çakılıp kalıyor. "arkadaşlar, türk silahlı kuvvetleri yönetime el koyduğunu açıklamış" diyor ve sırayla hepimizin ayaklarına görünmez birer büyük beton pranga bağlanıyor.

trt' yi açıyoruz bambaşka bir ülkedeyiz, cnnturk ve ntv' yi açınca apayrı şeyler görüyoruz. diğer kanallarda diziler, yarışmalar, filmler var. gezi zamanını hatırlıyorum, hangi görüntünün bu ülkeye ait gerçek görüntü olduğunu idrak edemiyorum. darbe mi, kalkışma mı, pembe dizi mi? bu ülkede hangisini yaşıyoruz, durumun gerçekliği nedir? hiçbir fikrim yok.

evine gittiğimiz arkadaşımın eşi uçakta bütün bunlar olurken. izmir' e ulaşıyor ve içimde bir geri sayım başlıyor. havalimanından sağ sağlim çıktığını ve çevre yolu üzerinden eve geldiğini öğreniyoruz.

bütün geceyi twitter ve televizyon kanalları başında geçiriyoruz.

birisi çıkıp bütün halkı il merkezlerindeki meydanlara, köprülere, havalimanlarına akın etmeye çağırıyor. dakikalar içinde akın akın insanın, askerle savaşmak için sokaklara döküldüğünü izliyorum. kanımın ayaklarımdan çekilmeye başladığını hissediyorum.

darbeyi ben yedim, yaşadığım şu travmanın hesabını şimdi kimseden soramıyorum. ne bu ülkede ne başka birinde, yaşamaya dair hiçbir isteğim, şevkim kalmadı. yıllardır aynı iğrençlikler, beyinsiz insan yığınları arasında geçen günler, ne tarafına dönsen kötülük fışkırıyor. ayda bir, bütün tanıdıklarıma "iyi misiniz, güvende misiniz?" diye sormaktan usandım.

bıktım.

eşim 9 aylık hamile. olayların şaşkınlığını üzerimizden atınca ilaçlarını iş yerinde unuttugumuzu anladık. ilaçları almaya çıkarken hanim ağlamaya başladı. onu yatıştırmaya çalıştım. karnındaki cocuk sürekli tekmeleyerek korktu. yaşadıklarımizin devamını anlatmaya gücüm yok. allah bize bunları yaşatanlarin belasını versin.

psikolojik olarak bitmiş vaziyetteyim. bombalanan yerler, ölen asker ve polisler, ölen siviller.
trt deki o silah zoru ile okutulan darbe bildirisi hayatımdan silinmeyecek bir iz oldu.

arkadaşımın nişanı nedeniyle dün akşam izmirden ankaraya geldim. geldikten çok değil üç dört saat sonra olaylar patlak verdi. uzakta kalan annem babam üzüntüden mahvoldu. gece boyu telefonda onları sakinleştirmekle uğraştım. yaşadığım en uzun, en karanlık geceydi. hava aydınlanırken ancak uyuyabildik ama hala uçak sesleri devam etti. sabah yedi gibi uyandığımda zaman kavramımı yitirmiş vaziyetteydim. saati algılayamadım, sosyal medyayı kontrol ederken üzüntüm yüzlerce kez arttı. insanlar nasıl bu kadar çirkinleşti? sokağa çıkıp demokrasiyi savunmalarına birşey demiyorum fakat erleri linç etmek ne demek? nasıl vicdanınız aldı bunu onlar bizim çocuklarımız, abilerimiz, kardeşlerimiz. uzun süre bunun psikolojisini atlatabileceğimizi sanmıyorum. bizi bu hale getirenlere lanet olsun.

yalnızlık..hayatımda çok olaylar gördüm. bu kadar zor bir gece yaşamadım. meclisin dibinde oturmak, yalnız yaşamak, patlayan her bombada geçen her uçakta psikolojik olarak ayakta kalmaya çalışmak.. zordu be. bugün sırf biriyle yüzyüze konuşabilmek için gittim kazı-kazan oynadım. gerisini ne sen sor ne ben söyliyim.

dün geceden beri zaten berbat olan psikolojim kardeşim yaşında olan askerin halk tarafından tankın içinde ezilmeye,itilmeye çalışıldığı bir sahneyi gördüm sabah. çocuk nefes alamıyordu muhtemelen. sonra polis geldi onu kucakladı, kaldırdı linçten kurtarmaya çalıştı ya o sahneyi gördüğüm andan beri kendime gelemiyorum.