David Bowie, Hayatının Son Albümü Blackstar'da Neler Anlatmak İstemişti?

10 Ocak 2016'da kaybettiğimiz efsane müzisyen David Bowie, kendi gibi efsane bir albümle veda etmişti. Blackstar, Bowie'nin ölümünden tam 2 gün önce, 8 Ocak 2016'da yayınlanmış ve çok olumlu eleştiriler almıştı. Bu gizemli albümü bir hatırlayalım istedik.
David Bowie, Hayatının Son Albümü Blackstar'da Neler Anlatmak İstemişti?


pazartesi asla gelmeyecek

albüm kritiği yazmak ne adetimdir, ne de becerebildiğim bir şey; ancak yine de merhumun vefatının ardından birkaç şey karalamadan duramayacağımı anladım. blackstar'ın piyasaya sürüldüğü gün lennyleonard'la laf arasında "david bowie daha ne kadar yaşar?" geyiği çevirmiştik. ben kendisinin daha uzun yıllar yaşayacağından emindim ve hatta yanlış hatırlamıyorsam "ohoo, o herif ikimizi de gömer" minvalinde bir şeyler de gevelemiştim (o ise benim kadar iyimser değildi). iddiamın kökeninde bowie'nin dünyamıza ait olmadığına dair tutunduğum saplantılı bir inanış yatmaktaydı. iki gün sonra ölüm haberini aldığım(ız)daysa geçirdiğim şok, haberin kendisinden ziyade bu inanışımın sarsılışıyla ilintili oldu. ölümünü müteakip günlerde bunun üzerine biraz daha kafa yorma fırsatı buldum. bowie karakterlerini öylesine iyi oynuyordu ve bizler üzerinde öyle derin bir etki bırakıyordu ki, kendini bildi bileli her türlü batıl inanışı yadırgayan benim gibi birisini dahi uzaylı olabileceği illüzyonuna kaptırmayı başarmıştı. hiç değilse böylesi hoşuma gidiyordu.

ölümle yüzleşmek, mütemadiyen içimi kemiren bir mesele. bir sanatçının bu vaziyet içerisindeyken metanetle üretimini sürdürmesini, ve dahası, ortaya bu denli harikulade bir eser koymasınıysa havsalam bir türlü almıyor. bowie çok az vakti kaldığının farkındaydı ve ölümü karşılamadan evvel, son bir persona daha yaratmayı seçti. gelgelelim bu sonuncusunu diğerleri gibi (major tom, ziggy stardust, aladdin kane vs.) sahnede sergileme fırsatına sahip olamayacağını biliyordu. sanırım diğer tüm albümlerinin aksine, kapakta bowie'nin kendisi yerine kara bir yıldızla karşılaşmamızı da bununla ilişkilendirebiliriz. aynı zamanda, albümün yankı bulduğu zamanlarda hayatta olmayacağı öngörüsü de muhtemelen fotoğraf-sembol ikamesinin gerçekleşmesinde bir diğer etmen.

peki sanatçının alışılageldik köşesinde karşımıza çıkan bu kara yıldızı nasıl yorumlamalı, hangi düzleme oturtmalı?

Albümün kapak görseli.

"something happened on the day he died
spirit rose a metre and stepped aside
somebody else took his place, and bravely cried
(i’m a blackstar, i’m a blackstar)"

albümün aynı adlı açılış ağıtında karşımıza çıkan bu dizeler, blackstar'ın diğer tüm bowie personalarının aksine bu hayata değil, bir sonrakine ait olduğunu ima eder gibi. zaten -her ne kadar bunu şimdi söylemek cevap anahtarı üzerinden test çözmeye benzese de- ölüm teması albüm boyunca kendisini fazlasıyla hissettiriyor. lazarus'a (artık) cennette olduğunu müjdeleyerek başlıyor bowie, dollar days'de "i'm dying to..." dizesini dinleyiciyi işkillendirecek kadar sıkça yineliyor (ki burada çaktırmadan "i'm dying, too" mesajı verildiği de söylenebilir), perdeyi kapattığı i can't give everything away'deyse bir cenaze tablosu çiziyor, tabii bu arada son mesajını iletmekten de geri durmuyor: henüz dünyaya vermek istediği çok şey vardı...

bowie'nin ölüme bakış açısınıysa albümün içerisine serpiştirdiği çeşitli ipuçlarıyla kavramak mümkün

misal yine i can't give everything away, a new career in a new town'daki armonika tınısıyla açılıyor. az önce bahsettiğim cenaze tasvirinin ikinci dizesindeki (the pulse returns the prodigal son) pulse, bir döngüyü ifade ediyor. lazarus'ta kurtuluş ve özgürlüğe kavuşma teması hakim (charles bukowski'nin bluebird şiirine de bir gönderme mevcut); öte yandan lazarus'un hıristiyanlıkta, ölümünün ardından isa tarafından yaşama geri döndürülen bir karakter olarak yer aldığını biliyoruz. tüm bunlar bize, bowie'nin ölümü bir sondan ziyade yeni bir başlangıç olarak gördüğünü, ya da en azından görmek istediğini anlatıyor. bu noktada kendisinin budizme duyduğu yakınlığı anımsatmak da yerinde olabilir.


bir bowie albümünden beklenmeyecek derecede karanlık temalar barındıran blackstar, müzikalite açısından da dinleyiciyi ters köşeye yatırmayı başarıyor

albümde ağırlığını en fazla hissettiren enstrüman, donny mccaslin'in saksafonu. bu sayede caz temaları öylesine ağır basıyor ki, denklemin rock kısmını unutuverdiğiniz anlar oluyor.

david bowie'nin kırk yıllık prodüktörü tony visconti, bunun sebebini şöyle izah ediyor:

(albümü yaparken) fazlasıyla kendrick lamar dinledik. rock 'n' roll çizgisinden mümkün olduğunca çıkmak istedik." burada ufak bir not düşmek gerekirse, visconti'nin kendrick lamar ile ifade ettiği, kanımca 2015'in açık ara en iyisi olan to pimp a butterfly albümü.

neden to pimp a butterfly? çünkü kendrick lamar, bu albümle rap'i alışılageldik çizgisinden çıkararak onu funk başta olmak üzere birçok janr ile zenginleştirdi ve bu sayede bir anlamda siyahi müziğinin rotasını yeniden (hem müzikal, hem de içeriksel anlamda) kökenine çevirmesine yardımcı oldu. david bowie de blackstar'da buna benzer bir çaba içerisine giriyor ve son derece deneysel, caz ile harmanlanmış bir art rock sound'u yaratıyor. ortaya çıkan sonuçsa fazlasıyla tatmin edici: kırk iki dakika boyunca ne karakterinden ödün veren, ne de tekdüzeliğin girdabında boğulan bir gürültü silsilesiyle karşı karşıyayız.

lafı daha fazla uzatmadan albümün beni en fazla etkileyen dizesini ve bunun sebebini açıklayayak bitireyim: girl loves me'de bowie, defaatle "where the fuck did monday go?" (s*ktiğimin pazartesi günü nerede?) diye soruyor. aramızdan bir pazar günü ayrıldığını ve ardından gelen pazartesiyi görme şansını bulamadığını hesaba kattığımda, bu soruyu bilinçli bir şekilde sorduğu ihtimalini aklıma getiriyor ve istemsizce gülümsüyorum.

David Bowie - Blackstar

David Bowie'nin yaratıcılığına dair ekstra bir yorum

öncelikle dinlediğim bu müziğin neredeyse 70 yaşında bir adam tarafından yapıldığını idrak etmekte zorlanıyorum. evirip çevirip dinliyorum ve hala inanamıyorum. kendi yaşıt müzisyenleri kanepesinde uzanıp değişen dünyayı anlamlandırmaya bile çalışmazken, bowie oldukça yaşlı kaldığı bu zamanın jenerasyonundan bir isim gibi. üstelik bu dönemi ustalıkla özümsemiş bir isim. müzisyenler kendi gençlik zamanlarında sıkışıp kalmış tekdüze, sıradan albümler çıkartırken bu adam hala zamanın ötesinde, çok farklı şeyler söylüyor.

bowie'nin beynindeki yaratım ve üretim bölgesi yıllanmakta olan bir şarap gibi işliyor. 65-70 yaşlarında harika albümler yapmış, zamane genç müzisyenlerden çok daha farklı bir müzik yapan kim var tarihte? tarihteki cazcıları ve klasik müzisyenleri bir kenara koyarsak pop ve rock alanında böyle bir isim yok. bana kalırsa bowie türünün ilk ve tek örneği. bana 70 yaşında içinde bulunduğu senenin en heyecan verici ve müzikalitesi yüksek albümlerinden birine imza atan bir müzisyen söyleyin? benim aklıma gelmiyor. bu albüm 2016'nın en başarılı albümlerindendir. 2016'da çıkan başka albümlerle kıyasa gerek kalmayacak bir seviyede iş yapmış bowie.

1974'te David Bowie.

bu üstün vizyon ve yaratım bowie'nin her döneme damga vurmasını sağlıyor. bu özelliğiyle belki de tarihin en sıradışı müzisyenlerinden biri olarak anılması gerekiyor. hatta kabul etmeliyim ki bowie'nin 2010'ları -90'ları ve 2000'leri geçtim- 80'lerinden bile daha güzel. blackstar da daha önceki hiçbir bowie albümüne benzemiyor, hiçbir tarza yakın durmuyor, günümüzdeki hiçbir müzikal eğilimi, hiçbir grubu, şarkıyı, albümü çağrıştırmıyor. ortak nokta bowie'nin vokali ve arka planda kullandığı zengin orkestra. bir önceki albüm the next day gibi kendine has ve ondan çok daha sıradışı. the next day için scary monsters'dan beri gelen en iyi bowie albümü demiştim şu an bu koltuk blackstar'dadır. blackstar belki de ancak 2039'da 28 yaşındaki bir müzisyenin çıkarabileceği bir albümdü fakat bowie dünyaya geldi ve 70 yaşında bir müzisyenin 2016'da çıkardığı bir albüm olmuş oldu. adam resmen zamanı gelecekten takip ediyor. zaman makinası icat edip, herkesten gizlediğini düşünmekteyim.

şu da var, bowie soğuk savaşın en sert geçtiği dönemlerde yaşamış, 20. yüzyılı iliklerine kadar solumuş bir adam. kafası fütürist bir mantıkla çalışan 20. yüzyıl insanı bu zamanki teknolojiyle karşılaşınca çok garip sonuçlar verebiliyor belki de. bowie resmen bu zamanın gençlerine şunu diyor: müziğiniz bu kadar sığ olmak zorunda değil. bir başka deyişle müzik algısının sınırsız olduğunu ve 21. yüzyılda müzik teknolojisi ne kadar ilerlese de insan yaratımının belli çerçeveler içinde hapsolduğunu anlatmak istiyor.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir