Efsane Haline Gelen Unutulmaz Bir Ritüel: Pazar Akşamı Banyo Yapıp Bizimkiler'i İzlemek

1989 - 2002 yılları arasında yayınlanan Bizimkiler, kesinlikle şu anki dizilerimizden farklı bir anlayışın ürünüydü. Pazartesi okula gitmeye hazırlanan bir nesil pazar günlerini bu diziyi izleyip banyo yapmak ve tırnaklarını kesmekle geçirdi.
Efsane Haline Gelen Unutulmaz Bir Ritüel: Pazar Akşamı Banyo Yapıp Bizimkiler'i İzlemek


pazar akşamı annenin yaptırdığı sıcak banyo sonrası pamuktan havlulara sarmalanmış halde bizimkiler'i izlemenin geriye dönüp baktığında hayatının en güzel anlarından biri olduğunu fark edersin. bir tür ritüeldir.

yıllar sonra duygulandırır, artık hiçbir şeyi samimi bulmadığımı fark ettirir. öyle işte biz büyüdük ve kirlendi dünya.

uzaktan baktığımız için güzel gelen anılarımızdan. pazar akşamı bizimkileri, ertesi gün okula gidecek olmanın verdiği karın ağrısı ile izlerdim. sonrası da ayrı bir dram, parliament pazar gecesi sineması başlar ve ben yatağa yollanırdım. muhteşem bir şeyi kaçırdığımı düşünerek ve okuldan nefret ederek yatağa girerdim. şimdi düşündüm de hiç bişey değişmemiş, şimdi de işten nefret ederek uyuyorum pazar geceleri.

şimdi ise, bunu yapanlar hergün duş alıp pazar akşamları behzat ç. seyretmektedir.

ıslak saçlarla sobanın yanında kendi kendini kurutmaya çalışırken yarınki ödevleri siktirediverme sebebidir. hem kestane de vardı o sobada, kim takarmış ödevi.

bir de ressam rutkay aziz'den etkilenip diziyi izlerken bir sanat eseri yaratma çabası uyandırırdı bende, ıslak ıslak kağıtlara saçma sapan güzel manzara resimleri yapar, bu iğrenç resimlere aldığım iltifatlara sevindirdim. ey gidi bizimkiler ey, küçükken pokemonmuşum, bak bunu hatırlattın yine.


babanın pazar günleri western film izleme tutkusuyla başlayan, ilerleyen saatlerde telekutuyla devam eden klasik bir pazar gününün parliament pazar gecesi sineması izleyemeden, ödev yaptıktan sonraki, yatmadan önceki son adımı.
hey gidi...

bir pazar akşamı banyo yapıp (aslında yapmak falan dedim ama, annem yaptırırdı. :/ )
bizim mahalle izlemek değildir.

parliament pazar gecesi sineması ile uyku vaktinin geldiğini anlamakla sonlanırdı.

ayrıca, hemen aklıma gelenler sobanın yanındaki mindere sinip kurumaya ve ısınmaya çalışmak, bir yandan da mandalina hüpletmek...

hayatın en güzel ve en doyumsuz rutinlerinden biri olan durum.

gene yapılabilir aslında, youtube'dan izleme şartıyla.
lakin o tadı vermemektedir be, özlenen şey aslında bu eylem değil bu eylemin yaşandığı dönemdir. dertsiz, tasasız, sorumluluksuz mis gibi 90larda çocuk olma dönemidir.

o günlere dönmek için neleri vermezdim be. hava buz gibi, sobada kestane pişer, annem babam kardeşim ve ben. tek dert yarın sabah erken kalkıp okula gitmek.

ne güzel günlerdi:(

muhteşem anların kıymetini hiçbir zaman yaşandığı sırada bilemediğimizi gözümüze gözümüze sokan bir durumdur bu...

Milliyet

annemin beni leğende yıkadığı cüsseme ve o cüssede yaşatılan o günlere dair her şeye geri dönebilmek için tüm servetimi, yarısı başarılmış bir adet kariyerimi, tüm sözlük içeriklerimi, hatunlara dair dileklerimi, halının altında gizlediğim kefen paramı bile seve seve saçabileceğim eylem.

banyoya girmeden evvel sen üşürsün diye soba ağzına kadar doldurulup gürül gürül yakılır. (bkz: termosifon) yakılır ve küçükten büyüğe aile sırasıyla banyo yapılır. banyodan çıktıktan sonra sobaya yakın oturtulur ki saçların kurusun zira bizim evde o dönemde saç kurutma makinesi yoktu. sağolsun halam çok sonra moulinex marka bir saç kurutma makinesi getirmişti alamanyalardan. bir de sobanın borusuna kurutma telleri takılırdı, üstüne yeni yıkanmış bir şey konulduğunda damlalar alev kırmızısına dönen sobanın üstüne düşer tıss tıss ederdi.

en son kişi banyodan çıkınca harareti artık geçen sobanın üzerine dizerdi ekmekleri, kızartır yağlar verirdi. bir yandan (bkz: parliament sinema kulübü)nü izler bir yandan ekmeğimi yerdim. işte o an evde değişik bir koku ambiyansı olurdu. işte o kokuyu bir kere daha duyabilmek için...

... özledik be...