Estetik Olarak Uygun Bulduğumuz Şeylerin Yanında Neden Mutlu Oluruz?

Estetik bulduğumuz şeylere bakmak, dokunmak, onların yanında olmak bizi mutlu eder. Peki neden böyle? Estetik dediğimiz şey aslında nedir? Gelin, estetiğin kökenine inerek bu sorulara cevap vermeye çalışalım.
Estetik Olarak Uygun Bulduğumuz Şeylerin Yanında Neden Mutlu Oluruz?

'estetik', 'güzel' ile özdeş midir? bu iki sıfat belki tam olarak aynı olmasalar bile yakın akraba oldukları kesin. 'nitelikli' var bir de, bu ikisine göre daha aşağı bir konumda duruyor gibi. bariz bir güzellik duygusu uyandırmasa da, güzelliğin temel koşullarını sağlayan nesnelere uygun görülüyor 'nitelikli' sıfatı. kanımca nitelik, estetik için temel koşuldur. bu iddiadan yola çıkarak estetiğin kökenini araştırmaya çalışacağım.

işlev ve nitelik ilişkisi

nitelik, üzerinde düşünüldüğünde akıl sağlığını zorlayacak kadar garip bir kavram. (bkz: robert pirsig) nitelikli olanla olmayanı birbirinden ayıran nedir? nitelik, insan algısından bağımsız bir olgu mudur, yoksa kendi başına varolan bir şey midir?

bu soruya verdiğim cevabın genel anlayışla ters düşeceğini tahmin ediyorum. nitelik, insandan, veya kendisini algılayan herhangi bir özneden bağımsız olarak da mevcuttur; bir öznenin zihin tekelinde değildir. hayır, öyle mistik açılımlara gireceğimi sanmayın, gayet de fiziksel bir durumdur bu. zira evrenimizdeki madde, enerji, ve bunların tabi oldukları kurallar, bazı oluşumların diğerlerine göre daha işlevsel, yani nitelikli olması sonucunun doğal sebepleridirler. şimdiden nitelik ile işlevin bağıntısı ortaya çıktı. evet, nitelik sahibi olan bir şey, mutlaka bir işleve sahiptir. zaten "nitelikli"nin bir anlamı da "vasıflı", yani "bir işlevi yerine getirebilen"dir. ("yahu estetik diyorduk, sen işlev konusuna geldin, estetiğin verdiği hazla herhangi bir fiziksel işlevi birbirine karıştırarak daha baştan bok ettin" diyenler, sabredin, bağlayacağım. )

niteliğin özneden bağımsızlığı ve işlevle olan ilişkisi... bir işlev bakımından diğerlerine göre daha üstün olan şey, zamanın yıpratıcı etkileri veya herhangi bir dış zorlayıcı koşul altında kendini devam ettirme şansına sahip olacak, yani işlev kendisine yaşama şansı sağlayacak, bu bakımdan da diğerlerine göre nitelikli olacaktır. yani nitelik, evrenin fiziki yapısının ve kurallarının doğal sonucu olan "evrim" fenomeninin ortaya çıkardığı bir "işlev" olgusunun sonucudur, diyebiliriz. (evrimi sadece canlılara ait bir özellik olarak ele almak büyük bir yanılgıdır. )

işlev ise mantıktan başka bir araçla ele alınamaz; realitenin, sebep-sonucun bir yavrusudur. sebebi sonuca bağlayan ilişkilerde bir nevi katalizördür işlev, mevcut değilse sebepten sonuca giden hiç bir yol kalmayabilir bile. o halde, işlevin mantığın, rasyonalitenin çerçevesinin dışına çıkarılamayacağını aklımızın bir tarafına yazalım. ileride bu çerçeveyi estetiğin nitelikle ilişkisinde kullanacağız.

nitelik ve estetik ilişkisi

estetik olarak nitelendirdiğimiz şeylerin aslında nitelikle ilişkili olduğunu iddia ediyorum. bazı durumlarda nitelik çok altlarda gizlenmiş olabilir; ama her halükarda estetik bir oluşumun içinde mevcuttur. sözgelimi, "makine estetiği" bu konuda kolay bir örnek grubu oluşturur [evet var böyle bir şey: (bkz: güzelliğin tarihi)]. bazılarına anlamsız bir metal yığını gibi gözükse de, buhar kazanlı lokomotif estetik bir nesnedir. veya bir asenkron elektrik motoru, içi açıldığında güzelliğini açığa vuracaktır. daha da soyut örneklere gidelim: matematiğin estetik boyutu, matematikçiler tarafından anlatıla anlatıla bitirilemez. nitekim matematik bir ifadenin estetik gücü, kendisinin niteliğiyle, yani potansiyel işlevselliğiyle doğrudan bağlantılıdır.

kabul, hipotezi olumlayan örneklerle hipotez ispatlanmış sayılmaz. öyleyse karşıt gözüken örneklerle hipotezin ayağını sağlam zemine bastıralım. örneğin, bir picasso resminin estetiği hangi niteliğinde/işlevinde gizlidir? buraya kadar sürdürülen nitelik-işlev kardeşliği, herhangi bir müzik eserinin neresinde bulunabilir? bu soruların açık bir cevabı yokmuş, indirgenemez bir gerçeklikle karşı karşıyaymışız gibi gözüküyor, ama durum öyle değil.

nitelik ve işlev derken, işin içine ister istemez mantığın, rasyonalitenin gireceğini söylemiştik. şimdi buradan devam ediyoruz. estetik bulduğumuz bir nesnede, aslında bu duygumuzu okşayan şey, yakaladığımız mantık ilişkileridir. bir nesne bize içerdiği mantık bağlantılarını ne kadar veriyorsa (veya biz onu ne kadar alabiliyorsak), o nesneyi o derece estetik buluruz. lokomotifi estetik bulmayan kişinin düştüğü handikap da budur; mekanizmasının elemanları arasındaki ilişkileri yakalayamayıp onu işlevsiz bir yığın gibi algılamak. matematikteki zarafeti anlamayan çoğu kişi de aynı meseleden musdariptir; semboller, ifadeler arasındaki ince mantık ilişkilerini ıskalamak. picasso'nun resimlerini estetik bulmayan kişiler de, resimdeki ögeler arasındaki veya resimdekiyle dış gerçeklikteki öğeler arasındaki mantık ilişkilerini yakalayamıyordur şüphesiz...

insanın bilinçli varlığının temelinde analitik zekasının önemli bir alan kapladığını düşünürsek; bir nesnenin bileşenleri arasında gizlenmiş mantık ilişkilerini yakalayabilmenin, sözkonusu nesnenin kişinin kendi analitik dünyasında anlamlandırabilir hale gelmesinin yolunu açması ve kişide estetik duygularını tetiklemesini daha kolay anlamlandırabiliriz. estetik duygularının tetiklenmesiyle estetik hazzın kendisinin ne olduğu aynı şey değil, o yüzden vardığımız bu nokta, henüz estetiği açıklama iddiasında olamaz. yine de, duyguların ortaya çıkış etmenlerini yakalamak adına önemli bir adımdır.

estetiğin mantıkla olan yakınlığını bu başlıkta baumgarten'in ifadesinde de görmüştük: "mantığın küçük kızkardeşi". bunun yanında, schiller'in -beni estetik konusunda düşünmeye zorlayan- bir sözü var ki, hayran kalmamak mümkün değil: "duyumsal bir varlıktan rasyonel bir insan yaratabilmenin tek yolu, öncelikle ona estetik duygusunu vermektir. " [*]

"kitsch" de bu bağlamda yerine oturuyor gibi. kurgunun zayıf olduğu, tatminsizlik hissi veren tasarımlar, hem estetik çerçevenin içinde kalıyorlar hem de aklın aradığı mantık bağlarının zayıflığından dolayı bu çerçevenin dışına itiliyorlar. sonuçta ortaya "çirkin estetik" gibi paradoksal bir durum çıkıyor.

estetik ve mantığın yakınlığı hakkında yeterince söz söylendi. yine de, estetiğin verdiği hazzın veya estetik kaygının ne olduğunu anlamadan bu konuyu tamamlamış sayılmayız.

iyi de estetik olanı neden seviyoruz?

bu bir sevgi olayı ercan... az önce, estetik duyguları tetikleyen faktörleri belirlemekle, estetik hazzın ne olduğunu açıklamış olmayacağımızı belirtmiştik. şimdi bu bölümde estetik nesne ve onu algılayan özne ilişkisi içinde estetiği tanımlamaya çalışacağım.

bu işin kökeni, yine evrime dayanmaktadır. evrim, canlılar henüz oluşmadan da önce, hatta evrenin oluştuğu andan itibaren mevcut bir mefhumdur. atomaltı parçacıklardan ilk hidrojen atomlarının oluşması, bunların yıldızları oluşturması, yıldızlarda üretilen diğer maddeler, bu maddelerin oluşturduğu gezegenler, bu gezegenlerde oluşan kimyasal reaksiyonlar, biyolojik hayatın ilk adımları, kendini kopyalayabilen moleküller, vs... insana değin geldiğimiz bu yol, evrimin boyutlarından yalnızca birisidir. evrim, şu anda yanıbaşınızdaki sokakta bulunan taşın üzerinde bile devam eden bir süreçtir.

erozyon gibi ayrıştırıcı, yok edici kuvvetler altında kalan nesnelerin geçirdiği dönüşümler bu bakımdan güzel örnekler sağlar. örneğin peribacaları, kimbilir kaç bin yıldır maruz kaldığı etkiler altında son şeklini almıştır. veya doğal mağaralar, doğal kemer köprüler, doğal balkonlar, vb. gibi doğanın kendi kendine meydan okuduğu oluşumların hepsi kendisini yok edici kuvvetlere en iyi cevabı vererek mücadele eden ve bu sayede bugünlere kalan formlardır.

bizler de doğa koşullarının mücadelelerinin bir eseri olduğumuz için, ilk canlılardan bugüne dek, dış dünyadaki nesneler ile kendi bireysel varlığımız arasında sandığımızdan çok daha fazla bilgi alışverişi olmuştur. ne var ki, bu bilgilerin çoğu bizim şu anda kendimiz olarak tarif ettiğimiz bilinç düzleminde değil, beynin daha alt katmanlarında, hatta moleküllerde depolanmıştır (tabula rasa yoktur). yani doğuştan, dünya hakkında toplanmış bir çok bilgi ile doğarız. bu bilgileri bilinç öncesi devirlerde kim toplamıştır? her şeyi kendi merkezimizden düşündüğümüz için ille de bir birey, bir özne arayarak yanlış sorular soruyoruz. dış dünya hakkındaki bilgiler, sadece bilinçli beyinlerde değil, onlardan çok daha ilkel bir düzlemde olan molekül seviyesinde bile mevcuttur. zira ilk bilgiler canlıların genetik kodlarına yazılmışlardır. tür, bireyden çok daha önce bilgi toplamaya başlamıştır. [biraz schopenhauer, biraz bilim.]

doğuştan gelen bilgilerden sonra, bireyin kendi deneyimlerinden edindiği bilgiler gelir. bu kısmı çok daha yakından tanıyoruz, açıklamaya pek gerek yok. yine de, doğduğumuz günden beri çevremizde gördüğümüz nesneler ve bunların birbirleriyle ilişkileri hakkında farkına varmadan büyük miktarda bilgi edindiğimizi unutmamak gerekli. örneğin, önündeki arkadaşının çalılıklar arasında yol açarken eliyle gerdirdiği bir dalın büyük bir hızla yüzüne çarpmasıyla, elastisite teorisinden çok daha temelli bir bilgi edinmiş olur bir çocuk.

çevre hakkında doğuştan önce ve sonra edinilen bilgiler, kişinin kafasında dış dünya hakkında bir model oluşturur. deneyimler arttıkça bu model değişse de, birçok özelliği sabit kalır. dağların şekillerinin yere yaklaştıkça büyüyen bir koniye benzemeleri, dağ görmüş her kişi için sabit bir bilgidir. iki ucundan asılmış bir ipin çizdiği şekil, matematik ifadesine gerek duyulmadan bilinebilir. karşı cinsin bedenine verilen tepkiler ise doğuştan önce edinilmiş -tür'ün genetiğe kazıdığı- bilgilere güzel bir örnek oluşturur.

estetik, bir nesnenin/durumun, doğuştan gelen veya deneyimlerle edinilen bilgilerle karşılaştırılma noktasıdır. dünyadaki bilinmezler hakkında milyonlarca yıldan beri toplanan cevapların elimize tutuşturulmuş cevap anahtarıdır. bu bakımdan, estetik kaygı hayati önem taşır, bile diyebiliriz.

örneklerle açıklamaya çalışalım

estetik kaygının en belirgin olduğu yer eş seçimidir. fiziksel güzellik, her insan için karşı cinste arzulanan bir şeydir. nedeni de çok açık, fenotipten yola çıkarak genotip hakkında edinilen bilgiler, güzel bir fiziğe sahip bir kişiden dış şartlara karşı daha dayanıklı, yaşama şansı daha yüksek soyların türeyebileceğini gösterir. türün üzerimize kazıdığı bu bilgi, istesek de kurtulamayacağımız içgüdüler ve çerçeveler verir bize. karşı cinsin estetiği, karşı cins hakkında türün biriktirdiği bilgilere göre hangi kıstasları sağladığıyla birebir ilişkilidir.

estetik yorumun özellikle insan fiziği ile ilgili alanda müthiş derecede hassaslaştığını görüyoruz. simetrideki ufak bir bozukluk bile kolaylıkla farkedilebilir. kimileri bir kolu kopmuş bir insana bakamayabilirler bile. insan bedeninin estetik sınırları üzerinde gösterilen bu hassasiyet elbette bazı gerçeklere işaret etmektedir. türün milyonlarca yıldır bir nevi deneme yanılma tekniğiyle ulaştığı form, hayatta kalma ve kendisini devam ettirme bakımından çok önemlidir ve birey üzerindeki büyük baskılardan biridir. tür, ulaştığı bu bilgiyi kaybetmemek için bireyin içine baştan estetik şablonlar yerleştirmiştir. (bkz: aşkın metafiziği)

ya da doğada estetik bulduğumuz oluşumlara bakalım. örneğin uzun ince, düştü düşecek gibi görünen bir kaya, ona olan yakınlığımıza göre estetik veya çirkin görünebilecektir. bu kayaya uzaktan baktığımızda, onun büyük bir potansiyel enerjiyi içinde barındırdığını, dış koşulların bu potansiyeli yok etme yönündeki etkilerine rağmen, bir insan gibi, canlı gibi fizik kanunlarına direndiğini görüp bu kayanın "güzel" olduğunu söyleyebiliriz. buna mukabil, bu kayanın dibinde piknik yapmayız. yakın mesafede bize zarar verebileceğini bildiğimiz bir nesne olan bu kaya, bırakın estetiği, çirkin ötesi bir başbelası olacaktır. gördüğümüz üzere nesnenin estetik olup olmadığı hakkında karar verirken, farklı bilgileri referans aldık ve farklı sonuçlara vardık. işin esasının elimizdeki mevcut bilgilerin, yani "antik cevap anahtarı"nın olduğu gözden kaçmamalı.

duygular, bilinçli dünyamıza göre daha eski devirlerden edinilmiş bilgilerin bilincimize ulaşan izdüşümleri olduğuna göre, "nitelik karşılaştırması" eksenine oturttuğumuz "estetik kaygı" anlamını buluyor. yani estetik olan şeylerle neden mutlu olduğumuz, estetik dışı olanlardan neden uzaklaşmak istediğimiz, bu nesneyle iletişimimizde yaşadığımız duygulanımlar, hepsi aynı şeye işaret ediyor: "estetik, dünya hakkında milyonlarca yıldan beri toplanan bilgilerden oluşturulmuş bir şablondur. " estetik olarak uygun bulduğumuz şeylerin yanında mutlu oluşumuz, güvenlik veya duygusal tatmin imkanı sağlayan bir şeyle karşı karşıya olup bu durumu mümkün mertebe korumamız gerektiği hakkındaki antik bilgilerden kaynaklanır.

[*] "es gibt keinen andern weg, den sinnlichen menschen vernünftig zu machen, als daß man denselben zuvor ästhetisch macht. "
j. c. friedrich von schiller, über die asthetische erziehung des menschen