Evlilik Sürecinde Dengeleri Feci Bozan Olay: Kızların "Bir Kere Evleniyorum" Şımarıklığı

Günümüzde bir araçtan çok amaç haline geldiği gözlemlenebilen evlilik hadisesi, tarafların dengeleri bozabilecek tavırlarla oldukça yıpratıcı ve düşündürücü bir hal alabiliyor.
Evlilik Sürecinde Dengeleri Feci Bozan Olay: Kızların "Bir Kere Evleniyorum" Şımarıklığı


kezban deyip geçmek isterdim ama durum sanıldığından da vahim

bu mantıktaki bir kız ile evlenmek gerçekten büyük bir hatadır. çünkü arkadaş iki kişilik değil tek kişilik düşünmüştür. evlenmeden önce son kereciktir demeyin, kerizlik etmeyin. nasıl başladıysa öyle gider. bu tip kadınların mantık "hehe bi kerecik yaptıriyim bi daha yaptırmam" şekliyle değil, "bir kere yaptırabiliyorsam sonra da yaptırırım" şekliyle işler. o yüzden "yhaa aşkım bi kerecik evleniyo, ona bunları çok görmemeliyim" diye bakarsanız olaya, sonrasında çok acı çekersiniz.

bu kızları bu çılgınlığa iten ne peki? anne baskısı, anneye de çevreden gelen baskı, ufak olarak da arkadaşlarından gördükleri. ki arkadaşları da annelerinden ve konu komşu akrabadan duyup böyle andavallıklara girişiyorlar. haliyle kaynak aynı kalıyor; anne, akraba ve "yol yordam bilen" kocakarı komşular. bu yüzden, aslında problem sizin tek başınıza çözebileceğiniz bir durum olmaktan da çıkıyor. ufak bir örnek; atıyorum, oturma odasını italya'dan getirtmediniz de istikbal'den aldınız. hemen kocakarı tayfası anneyi sıkıştırmaya başlar, "ee sizin kıza ne aldılar? bak geçen bizim sikenzo hanımın kızı yarakhasan'ı evlendirdik (neyi evlendirdin lan dingil? sana noluyo?) damat gelinliği paris'te özel diktirmiş, kız onu giydi ay bi güzel bi güzel oldu valla pirenses gibi maşallah!" ve orada anneyi doldurmaya başlarlar. bazı annelerin bize gelişi doludur zaten, onlar akraba gazına ihtiyaç duymazlar. her türlü "başkalarına yapılan masalsı muamele" dilden dile dolaşır. ve o anda kızın aklına şu soru düşer;

benim neyim eksik? hem bi kez evleniyorum, beni gerçekten seviyorsa istediklerimi yapmalı!

tabi bu aşamada erkeğin girdiği sıkıntıları zerre siklemezler. ilişki boyunca gördüğünüz o her şeyle ilgilenen, sürekli sizin iyiliğinizi düşünen, sizi çok seven sevgi pıtırı, iş kendi çıkarlarına geldi mi (ki her zaman kendi çıkarına göre hareket eder zaten de, evlilik öncesi hanfendinin çıkarları sizinkilerde örtüştüğü için fark edemezsiniz bunu genelde) birden 180 derece döner ve sizin altına gireceğiniz yükü sallamaz bile. peki neden? bir kaç saatlik bir "anı" için. o anıyı yıllar sonra anlatabilmek için mi peki? ahah tabi ki hayır kuzum, ne kadar safsın? sebep bu olsa, bi nebze normal karşılanabilirdi, ama bu da değil. peki neden?

gösteriş...

evet, başkalarına gösteriş yapmaktır amaç. ben onlardan altta kalmamalıyım, onlarınkinden daha şatafatlı olmalı, daha gösterişli olmalı vs. onlar dansöz mü oynattı? biz revü çıkarıcaz! onlar düğünü hidiv kasrı'nda mı yaptı? biz çırağan'da yapıcaz!! yoksa çıngar çıkarırım!!! ki genelde düğün öncesi çıkan kavgalar, hatta ayrılıklar, tamamen bu sebeptendir. evlilik, beraber geçirilecek bir hayat, çoluk çocuk vs. hikaye, bunlar umrunda olmaz kızın. varsa yoksa arkadaşlarına ve akrabalarına gösteriş yapmak..

bu yüzden, yazının başında söylediğim sözü tekrarlıyorum; bu mantıktaki bir kızla evlenmek gerçekten büyük bir hatadır. bütün bunlara rağmen evlenirim diyorsanız da, allah size akıl ve sabır versin derim sadece...


kızlar yapmayın! ciddi ciddi şu cümleyi kimseye kurmayın

ortaokuldayken yakın arkadaşımla mezun olduk ben liseye başladım o berber çırağı oldu. çok da tutumlu bi çocuktur. gel zaman git zaman arkadaş çalıştığı dükkanı satın aldı. sonra yine para biriktirip evini aldı, aldı ama yıllarca sağındaki solundaki berberler 10'da kapatırken gece 2'lere kadar çalıştı çocuk.

sonra vakit gelince buldu ailesi buna birilerini. kızların arasından en alçak gönüllüsünü istemiş ve kızın ailesi de fakir.

bu hanımefendi bir yıl boyunca gerçek yüzünü göstermiyor, düğüne iki ay kala alışverişler başlıyor ve kızın içindeki canavar dışarıya çıkıyor. tek söyleyeceğim şey kız buna 8 bin liralık buzdolabı aldırmış. sadece bu örneği vereyim gerisini siz düşünün. ve arkadaşımın maddi gücüm o kadar yok ödeyemeyiz bunları demesine rağmen kız böyle davranıyor.

arkadaşımın son ruh hali ise kendi sözleriyle "evlendiğimiz gece yanında yatar mıyım ? inan bilmiyorum. bırak sevgiyi o kadar nefret ediyorum ki yaptıklarından gram sevgim kalmadı."

kimse kimseye yapmasın bu işkenceyi.


ekşi sözlük'teki neredeyse tüm entry'lerde kız annesine dokundurulan şımarıklık

işin komiği kız annesi diye kızdığımız kadın, bir sonraki düğünde erkek annesi olarak mağdur durumuna düşerken, oğlunu evlendirirken iyice dolmuş anneninse kızına sıra geldiğinde gün benim günüm havalarına girmesi.

evet özellikle hemcinslerimin tüketme konusunda kafayı yediği tartışılmaz. bu sadece evliliklerde sınırlı kalmıyor. düğün, mevlit, sünnet, doğum günü vs gibi toplum içine çıkılan her türlü olayda durum böyle.

başörtüsü takmayan annemin çekmecelerinde 100'den fazla yeni yemeni/başörtüsü, 25-30 tane de plastik gül kokulu tesbih buldum. bunlar ne diye sorduğumda mevlitlerde dağıtıldığını söyledi. oysa oraya giden herkesin hem başına örtecek örtüsü, hem de çantasında götürüp kullanabileceği birkaç tesbihi var. annemin yaptığı mevlitte buna vereceği parayı ihtiyaç sahibi bir öğrenciye vermesi için kavga kıyamet ikna ettim, belki böyle bir moda başlar ümidiyle.

sünnet törenleri ise ona keza. yemekli düğünü ayrı, mevlidi ayrı, kına gecesi ayrı yıkım. annenin, kardeşlerin, halaların, teyzelerin bu törenlerin her birinde giyeceği kıyafette işin cabası.

çocukların doğumgünü partileri ise başka bir hikaye. daha küçük gruplar olsa da her yıl tekrarlandığından epey bir meblağ oluşturuyor. yılları üstüste toplasan bir düğün parası da onlara harcanıyor.

bu noktada benim anlamadığım hemen her konuda kendi kararlarını kendi alan genç insanların konu düğün dernek gibi işlere gelince annelerinin sözünden çıkmayan kuzuya dönmeleri. ne zaman evlilik hazırlığı yapan biri ile böyle bir sohbet geçse, şımarıklık gerekçesini annesini üzmemek olarak açıklıyor. "bana kalsa iki şahitle evlenirim, ama annem babam üzülür" bahanesinin arkasına sığınıyor. oysa bu insanların anne babaya karşı diğer tutumlarında aynı hassasiyeti göremiyorsun.

- güçlü olun annelerinize karşı, her konuda onların kalıpları ile yaşamak istemediğinizi söylerken, evlilik söz konusu olunca bu kabullenme niye?
- sizin evlenme olgunluğuna geldiğinize aklı kesen annenizi, eşya seçebilme, evlilik şekline karar verebilme yetisini taşıdığınıza niye inandıramıyorsunuz?
- evlilik öncesi uçuşan özgür ruhları bu süreçte yüz görümlüğü isteme noktasına taşıyan ne?
- yüzüne damla boya sürmemiş kızlar niye makyaj seti alır?
- kot pantolonla sevdiğiniz adamı ropdöşambırla görmek istediğinizden emin misiniz?
- eve doldurduğunuz gereksiz eşyaların sizi kaç tatil/sinema/eğlence vs. den mahrum edeceği hesabını yaptınız mı?
- her kredi ekstresi geldiğinde sevişmek yerine kavga edeceğinizin farkında mısınız?

not: bu entry geleneklere sıkı sıkıya bağlı bir çevrede yaşamış/yaşayacak, evlendikten sonra kocasının ve ailesinin sözünden çıkamayacak, otur dendiğinde oturacak, kalk dendiğinde kalkacak genç kızlar dışındakiler için yazılmıştır. bu genç kızlar için; "gün sizin gününüz kızlar, elinizden geleni ardınıza koymayın. hakkınızdır da. zaten erkekten ya da ailesinden bir şey isteme geleneğinin kökünde bu yatmaktadır."

başına gelse görürüz diyenler için peşin edit: eşimle birlikte karar verip düğün yapmadan 5 dakikalık nikahla evlendik. içimde falan kalmadı, ruhumda onarılmaz yaralar açmadı bu durum. genç bir kızım var, bir gün erkek arkadaşı ile gelip "anne biz oda nikahı ile evleneceğiz" dese alınlarından öperim.


o masterlar yapmış, doktoralara selam çakmış, bireysel gelişimini tamamladığını hissettirmiş, son yıllarını cool kadın havasında geçirmiş o sevilesi kız bir anda nasıl bir canavara, iğrenç bir yüz ifadesine, iflah olmaz bir hırsa, taşınamaz bir egoya sahip oluyor anlamak mümkün değil.

bu konuda istisnadan yırtan 2 kadın tanıdım ben. gerçek birer kadındılar, cool olmayı karakterlerine nakşetmişlerdi adeta, hiç bozmadılar, hiç gevşemediler, "bir kere düğün yaa" iğrençliğine hiç düşmediler, ağızları yüzleri makyajdan maymuna dönmedi, "siv bini" budalalığına ise hiç atlamadılar. hoş bana da yar olmadı vicdansızlar ama kadın işte, kadın gibi kadındılar, siyam kedisi değil.

zor zanaat beyler, bu konuda benim gibi abartı şekilde takıntılıysanız, kızın yaptığı bu tip eğreti sevimlilikler sizi koca bir müesseseden soğutuyorsa bu ülkede işiniz zor. hoş böyle daha mutluyuz, o kadın elbet çıkar gelir bir gün.

ortalama bir düğünle yine standart bir ev düzme masrafını toplayıp kendilerine yatırım yapsalar belki hayatları değişecek çiftlerin dramıdır

herkesin ihtiyaçlar hiyerarşisine kimse karışamaz ama siksok bir televizyon ünitesiyle yemek takımına vereceğin parayla dil kursuna yazılabilirsin hiç olmadı. o parayı orta direk olarak sitcom dekoruna gömüyorsan o zaman başka şeylerden mahrum kalıyorsun hiç beni yeme. uzun süre o evden çıkamamayı garantiledin bir kere.

doğrudan aile evinden çıkıp evlenenleri bir kenara koyarsak hep şunu merak etmişimdir, bu insanlar bu zamana kadar mağarada mı yaşıyorlardı? yani iyi kötü birer televizyonları, çalışır halde çamaşır makineleri, oturacak koltukları yok muydu da her şeyi baştan aldırıyorlar? ben olsam düşünüyorum da evden kitaplarımı iki üç sevdiğim eşyamı alırım, ya da karşı taraf ne lazımsa getirir hangi evde yaşanmaya devam edilecekse yerleşilir, zaruri eksikler tamamlanır oturulur. çok istersen istediğin model alırsın bir şeyler. iki kişiyiz ona göre gardrop düşünelim denebilir, ekstra bir çalışma masası alınır. olan perdeyi atıp yenisini almak nedir biri bana bunu izah etsin mesela. o parayla git kendine istediğin kıyafeti al üstünde paralansın.

velhasılı çok acayip ve hafiften de çakallık kokan işler bütünüdür bu evleniyorum şımarıklığı. ailelerin sırtına yük, o da olmadı borç batağıdır. ele güne gösteriş yapmak için değer mi sevdiğin insanla strese girmeye diye düşündürür. gümüş takımda yemezse, sıfır çarşafta uyumazsa ölecek hastalığı olan misafir gelmesin zaten. o paraya piyano alınır, gitar alınır, tatile gidilir... çok acayip, anlamadığım, anlamadığım için de yaşıtlarımca salak olarak değerlendirilmeme sebep olan acayiplikler silsilesidir.


ta lise/dershane zamanlarından kalma 4 kişilik bir kız grubum var

ne de severim anlatamam. arada bir buluşuruz falan. bi süre önce içimizden bir tanesi evlendi, aradan zaman geçince yine buluştuk falan, malum konu evlilik ve evlilik hazırlıkları.

evlenen arkadaşım, düğün-nişan-kına bermuda şeytan üçlemesinin hepsini eksiksiz yerine getirmiş kimseydi. kendisini kırmadan atladım, boşa masraf olduğunu, oraya verilecek parayı evime harcayabileceğimi ya da köşede tutabileceğimi söyledim.

düğün ne, kına ne, nişan hele ne allah aşkına biri izah etsin. bi sürü insanı çağırıyorsun, kimi memnun kalıyor, kimi bik bik ötüyor, düğünün gösterişi/mekanı/menüsü üzerinden maddi durumla ilgili fikre kapılıyor falan. napıyoruz, sosyalleşiyor falan mıyız anlamadım. neyse.

işte bu fikirlerimi gayet kırmadan, güzelce ifade ettim. 987459823793 tane eleştiri aldım 3 arkadaşımdan. hatta bonus olarak gelinlik denen olayın dahi saçmalığından dem vurdum. toplasan 3-5 saat giyiyorsun, bi daha üstüne geçireceğin bir kıyafet değil, o kadar para bayıyorsun, ne gerek var cidden.

işte o eleştiriler

- "hayatında bir kez evleniyorsun"la başladı. evet bir kez evlenmeyi istiyorum 800 kere değil elbet. amaaaan dünyaya bir daha mı geleceğiz, her şeyi tam yapayım insanı değilim.

- o senin günün, kendi eğlencen, düğününü sevdiklerinle geçireceksin, eğleneceksin oldu. ya bayramdan bayrama gördüğüm amcamla/dayımla bırak eğlenmeyeyim. şahsen anneannemle eğlence anlayışlarımız biraz farklı. kaldı ki bi temiz nikah yaparım, akşamında sevdiğim insanlarla bi mekana gider eğlenirim amaç buysa.

- tek taş olmalı, olmazsa olmaz bak. bi kere altın takan bir insan olmadım hiç. hele tek taş, alıp ne yapayım ben onu? satsan verdiğin paranın yarısını anca geri alırsın, e takmayacağım? manası ne? eşya bize hizmet etsin, biz eşyaya değil.

- sonra içinde kalır, keşke yapsaydım dersin; çocukluğumda bile gelinlik hayali kurduğumu hatırlamam. dayatılmış veya benim tercihim/isteğim olmayan ama asla kim olduğu belli olmayan elaleme karşı bir şeyler yapan bir insan olmadım, olmayacağım da. abidik gubidik şeyler de içimde kalmaz benim, istemiyorum kelimesinden dahası ne olabilirdi ki? ama istersin istersin diye susturdular, bastırdılar beni ey sözlük.

- gelinliksiz hayatta olmaz ne öyle evden kaçmış gibi. cevab veremedim.

işin ilginci, bu arkadaşlarımdan bir tanesi oldukça anti sistemci, anarşist takılan, fuck the system insanıydı ergenliğimizde. o zamandan bu zamana da fikirleri çok değişmemişti, kapitalizmden tut bilmem ne, detaya giremeyeceğim şimdi. onun dahi düğünsüz olmaz, sonra içinde kalır demesi çok tuhaftı.

edit: eklemeden edemeyeceğim, bir de şöyle bir algı oluşuyor bunları istemiyorsanız; "herhalde evleneceği adamın durumu pek yok, kızcağız da istemiyormuş gibi yansıtıyor."

buraya küfür gelecek.


kızlarımızın çocukluktan itibaren tek taş yüzük, gelinlik, düğün pastası, balayı bilmem ne gibi evlilik temalarıyla beyninin yıkanmasının sonucudur

bir gelinliğe 6 bin lira yazık, hakikaten çok yazık... kiralayınca da bir şey değişmiyor bildiğim kadarıyla. birbirini seven iki insanın birlikte yaşamasını çocuk sahibi olmasını evlilik şartıyla sınırlayan toplumlar ve devletler utansın.

kendilerini erkeğe sunulan bir hediye ya da ne bileyim mal gibi görüp tüm düğün masraflarını erkekten bekleyenler de utansın.

cinsiyetçi tabuları ancak ceplerinden para çıkınca hatırlayıp itiraz eden erkekler de utansın.

gelin damat fotoğraflarında rahatça gelinin gözlerinden okuyabildiğiniz şımarıklık. gelinlerin çoğunun gözlerinde "hayatımın aşkını buldum" mutluluğu yoktur dikkat ederseniz. hepsinde "nasıl elde ettim ama ahaha çatlayın" temalı fettan bakış vardır. bir zafer edasıyla gülümser. damadın yüzüne bakmaz. arada poz verirken bakıyormuş gibi yapar. fırsat bulursa aynada kendini izler. hobbidik hobbidik oynar vs. saçında bir toka çıksa düğünüm mahvoldu diye etrafındaki herkese hayatı zindan ettirir. off içim bayıldı yine anlatırken...zavallım adamlar da hep videolarda fotoğraflarda suratında şaşkın bir ifadeyle hep geri planda kalmıştır. belki de o an hayatı sorgular " ne biçim bi kadınla evleniyorum ben" diye... sanki bir figüranmış ya da bir aksesuarmış gibi düğün boyunca yanında takılır.

neyseki aynı kraliçe havası, etrafa emirler verme, harcamalar yaptırma ve gösterişi en geç 2 yılda son bulur. yerini pişmanlıklar alır.


diğer ülkelerde durum böyle midir bilmiyorum ama türkiye'de son derece mide bulandırıcı bir hal almaya başlayan şımarıklıktır.

yıllar ilerledikçe ve insanlar biliçlendikçe bu şımarıklığın azalması gerekirken ülkemizde tam tersi bir durum söz konusu. problemin kaynağı ise evlenen kadınlardan çok onların akıllarına giren aileleri. son derece entelektüel biriyle bile evleniyor olsanız eğer kadının ailesi geri kafalıysa o şımarıklığı çekeceksin kardeşim kaçışı yok.

en eğitimlisinden en cahiline kadar türk kadınını esir almış olan bu virüsün bir an önce yok olması en büyük temennim.