Fatih Akın'ın Yeni Filmi Aus Dem Nichts, Altın Küre Ödülleri'nde En İyi Yabancı Film Ödülünü Aldı

Türk asıllı Alman yönetmen Fatih Akın'ın Almanya'daki ırkçı saldırıları konu aldığı yeni filmi Aus Dem Nichts (Paramparça), geçtiğimiz günlerde Almanya için Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday olmasının ardından dün gece gerçekleştirilen 75. Altın Küre Ödülleri'nde de En İyi Yabancı Film ödülünü kucakladı.
Fatih Akın'ın Yeni Filmi Aus Dem Nichts, Altın Küre Ödülleri'nde En İyi Yabancı Film Ödülünü Aldı
Getty Images/Trae Patton


Fatih Akın, 1973 Hamburg doğumlu. Kariyerine 1995'te çektiği ilk kısa filmi "Sensin - Du bist es!" ile başlayan Akın'ı Duvara Karşı, Soul Kitchen ve Elveda Berlin filmleriyle tanıyoruz daha çok.


Akın'ın 2017 yapımı "Aus Dem Nichts (In The Fade/Paramparça)" filmi ise 2000-2007 yılları arasında Almanya'da sıkça görülen göçmen kesimlere yapılan saldırılardan yola çıkıyor. Başrolünde ise Truva filmindeki Helen rolüyle hatırladığımız Diane Kruger var. Kendisi Cannes Film Festivali'nde bu rolle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü de aldı.


Film, Oscar Yabancı Dilde En İyi Film dalında Almanya'nın adayı olmuştu. Yine adaylığı bulunan Altın Küre Yabancı Dilde En İyi Film dalında ise ödülü dün gece yapılan törenle aldı. Böylece Fatih Akın da Altın Küre alan ilk Türk oldu diyebiliriz.


Filmin (spoiler içeren) güzel bir incelemesini de şöyle bırakalım

film 3 bölümden oluşuyor

1) aile
2) adalet
3) deniz

1) aile

film sürekli titreyen bir telefon kamerasının genç bir damadı, evlilik öncesinde tebrikler arasında törene giderken çekmesiyle başlıyor. nişan parmaklarına yüzük dövmesi yapan alman katja ve uyuşturucu satıcısı kürt kökenli nuri şekerci'nin aşkla evlendikleri sahneden bir anda 7-8 yıl sonra çocukları rocco'nun babasının yanına annesi tarafından bırakılmasını izliyoruz. filmde şekerci ailesinin enerjik, pozitif ve dinamik olduğunu hissediyoruz. aynı günün gecesinde kocasının ve çocuğunun faili meçhul bir bombalı saldırıya kurban gittiğini öğrenen katja'nın bir anda hayatı çöküşe uğruyor.

bombalı saldırının ilk gecesinde soruşturmayı yürüten komiserin acılı katja'ya "kocanız müslüman mıydı, kürt müydü" sorularını yöneltmesi filmin hangi tarafa gideceğine dair bize bir ipucu veriyor. katja'nın kocasının aslında eski bir uyuşturucu satıcısı olduğunu basının bombalı saldırı haberini yaparken alıyoruz. "eski uyuşturucu satıcısı nuri şekerci...." diye başlayan haber de aslında ince bir dokundurma.

özellikle katja'nın" bir yakının ölümünden sonraki ilk gece teması" ile eşine ve çocuğuna tabut seçme sahnesi yüreğinizi titretiyor. yönetmen, tüm bu üst düzey acıları aşırıya kaçmadan ve duygu sömürüsü yapmadan sarsıcı bir şekilde içinize işliyor. olanlardan sonra katja'nın intihara kalkışmasını anlıyorsunuz; ancak olayı nazilerin yaptığını öğrenince küvet içerisinden kanla çıkan katja, filmi yeniden başlıyor.

2) adalet

filmin ikinci kısmında tutuklanan ve sevgili olan, seyirciye göre kanıtlarla birlikte olayı yaptıkları şüphe götürmeyen iki nazi'nin yargılanmasını izliyoruz. (burada bir parantezi de nazilerin avukatına açmak istiyorum. gösterdiği oyunculukla çok üst düzey bir yargılama sahnesi sunuyor bizlere.) film, katja'nın ilk gece sorduğu "acaba bir şey hissetmişler midir?" cevabını adli tıp hekimini mahkemeye çıkartarak ve tek tek duygusuz bir şekilde yaralarını anlatarak veriyor. katja'nın duygu durumunu ve yaşadıklarını iyice özümsüyoruz.

yargılama sonucunda yeterli kanıt bulunamadığı için katja'nın olay öncesi görgü tanıklığına rağmen mahkeme sanıklara beraat veriyor.

3) deniz

film, bu bölümde yeniden başlıyor. artık katja'nın ölümleri kabullenişini ancak bu yargılamayı sindiremeyeşine tanık oluyoruz. seyirciye "bir tabanca alsın ve gidip öldürsün" hissiyatını çok iyi şekilde veriyor. katja, mahkeme salonunda sanıkların lehine konuşan bir diğer neo-nazi yunan makris'in peşine düşüyor. (bu adamın tipi direkt olarak seyirciye zaten küfür ettirebilir) neo-nazi 'yi takibiyle ailesinin ölümünden sorumlu çiftin saklandığı yeri buluyor ve sonraki sahnede katja'nın gübre aldığını görüyoruz. katja da aynı bombayı yaparak, belki de filmin ana sorusu olan "ailesinin ölürken neler hissettiklerini onlara öğretmek amacıyla" yaptığı bombayı, kaldıkları karavanın altına koyuyor. ancak aracın üzerindeki ardıç kuşunu görerek belki de yapacağı şeyin farkına varıyor ve tetiğe basmaktan vazgeçiyor.

filmin sonu ise bence çok şiirsel bir şekilde bitiyor. katja, bombalamadan beri hiç regl olamıyorken, belki de katilleri öldürme fikrini rahatlatıcı bulduğu için regl oluyor. elindeki kanı gördükten hazırladığı bombayla katil çiftin karavanının bulunduğu yere tekrar ulaşıyor. bu sefer karavanın altında çanta görmüyoruz ve ne yapmaya çalıştığını anlamıyoruz. sonra çantayı takış biçiminde içeri girip kendisini havaya uçuracağını o anda anlıyoruz.

filmin havada kalan bazı noktaları var. mesela yunanlıyı takip sahnesinde araya giren başka bir siyah araba, mahkemede kimliği belirlenememiş üçüncü kişi midir, niçin göremiyoruz? takip sahnesinde katja'nın fark edilmemesi biraz mantık dışı kalıyor.

yukarıda yazılanlar dışında diane kruger gerçekten kusursuz oynamış. filmin verdiği mesaj çok açık. sinematografisi ve kamera çekimleri gerçekten çok güzel. kesinlikle yabancı dilde oscar'daki en büyük favorim. filmin ufak tefek ayrıntıları dışında sırıtan bir herhangi bir açık noktası bulunmuyor.

3.00/4.00

Filmin fragmanı da şöyle