Freud Dizisinin İlk 3 Bölümünü İzlerken Epey Yardımcı Olacak Bilgi ve Notlar

23 Mart'ta yayınlanan Netflix dizisi Freud, tahmin edebileceğiniz üzere psikiyatrist Sigmund Freud'un hayatını detaylı bir şekilde anlatıyor. Pek çok tarihi olay ve şahsın geçtiği diziyi hakkıyla anlamak için ufak bir rehbere ihtiyacınız olabilir.
Freud Dizisinin İlk 3 Bölümünü İzlerken Epey Yardımcı Olacak Bilgi ve Notlar
Netflix

bölüm 1 - histeri

histeri nedir?

histeri, psişik ve motor bozukluklar, özellikle duygusal reaksiyonlarda taşkınlık, ani sinirlenme, hareket bozuklukları, geçici kişilik değişimi ve günlük hafıza kaybı gibi çeşitli sistemlere ait psikosomatik şikayetlerle belirgin psikonevrotik bozukluk. denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksattığında aşırı hayal gücü veya korkuları ifade eden nevrotik zihinsel bir hastalığı tanımlar. histeri, hastalarda ani, sinirsel, nevrotik bir hastalık olarak bilinir. histerik hasta, kendindeki ruh sağlığının bozukluğundan habersizdir.

daha detaylı bilgi için: histerik kişilik bozukluğu-psk. damla araz

önemli kişiler

arthur schnitzler kimdir?

dr. sigmund freud’un yakın arkadaşlarından. babası gibi tıp alanında tahsil görmüştür. ancak öğrencilik yıllarında edebiyatla ilgilendiği için yazar olmuştur. iç monolog yönteminden esinlenerek psikanalizin prensiplerini aktarmaya çalışmıştır. schnitzler’in yapıtlarında freud’un psikanaliz mecrasında ortaya çıkardığı bazı olay ve analizlerin görüldüğü aşikardır. bu sebepten ötürü schnitzler’in freud’un edebiyat alanındaki yansıması olduğunu kabul etmek doğru olabilir. bu arada freud da birbirlerinden etkileşimlerini inkar etmeyip bir mektubunda schniztler’in “bireyin bilinç dışına dair algı ve gözlemlerini” takdir ederek vurgulamaktadır.

szapary’ler kimdir?

szapáry, asil bir macar ailenin soyadıdır. macaristan'a birçok diplomat ve politikacı kazandırmıştır. dizide macar kontes sophia von szápáry ve kont viktor szápáry’i izlemiş bulunmaktayız.

prof. dr. theodor meynert kimdir?

dr. sigmund freud, mali olanaksızlıklar nedeniyle fizyoloji enstitüsü'nden ayrılmıştır ve viyana genel hastanesi(akh)'ne geçti. burada çeşitli bölümlerinde çalıştıktan sonra, theodor meynert'in psikiyatri servisinde beyin anatomisi ve sinir sistemi üzerinde araştırmalar yapmaya başladı ve hastanenin asistanlığına atandı.

freud'un paris'te çalıştığı dr. jean-martin charcot kimdir?

ünlü bir nörolog ve doktordu, 30 yıl boyunca pitié-salpêtrière hastanesi’nde çalıştı. hastanesindeki 5000 hastanın 3000’i akıl hastasıydı. histeri hastaları için hipnoz terapisi kurucusudur. ilaç tedavisi ile hipnoz terapisi arasındaki farklılıkların tartışıldığı dönemde schniztler, paracelsus adlı dramda ilaç tedavisi uygulayan doktora karşı bir hipnoz uzmanını koymuştur. doktor ve ilaç yardımıyla iyileşemeyen cora, melankoli hastalığından hipnoz yoluyla, kısacık bir uygulamayla, bir ‘an’da kurtulmuştur. bu noktada akla gelen, sigmund freud’un fransa’da birlikte çalıştığı ve viyana camiasına çeviri yoluyla çalışmalarını kazandırdığı jean – martin charcot’un histeri ve tedavisi konusundaki düşünceleridir. charcot, histeri rahatsızlığını bireyin gençlik döneminde yaşadığı bir şok’a bağlamasının yanı sıra, bunun çözümünün de ancak hipnoz yoluyla olabileceğini savunmuştur. ufak bir bilgi freud, odasındaki charcot tablosunu asla çıkarmamıştır.

1878 tarihinde hastanede fotoğraflanan "histerik kadın"


salpêtrière hastanesinde 1887 tarihinde pierre aristide andré brouillet tarafından çizilen "charcot önderliğindeki denek inceleyen bilim insanları" eseri:


1. bölüm özeti

Uyarı: Spoiler içerir.

birinci bölümde diziyi başlatan olay, bizi freud’un viyana’daki tıp mesleğine adımı için sunum hazırlarken karşılıyor. salpêtrière hastanesi'ndeki psikiyatri kliniğinde birlikte çalışma fırsatı bulduğu jean-martin charcot'un bulgularını (yukarıda bahsettiğim) temizlikçisi lenore ile hipnozun etkinliğini göstermek istiyor. ancak sahtekar bir senaryo hazırlayan freud'un sunumu kendisi de dahil olmak üzere bizi şaşkınlık içerisinde bırakıyor. çünkü az önce aklına giren bir fikri yani “direkt hipnoz: gönüllüye doğrudan dokunarak, gözgöze gelerek yapılan bir metotu” uyguluyor ve denek etkide kalıyor. theodor meynert ve leopold von schönfeld dahil olmak üzere olumsuz karşılanıyor.

müfettiş kiss ve saha meslektaşı poschacher, heinz konrad'ın evinde ölü sandıkları steffi horvath'ı kanlar içinde buluyor. tam o sırada nefes alan kadına yardım edebilmek için kadın dr. freud’un dairesine götürülür. ancak yardım etmek için çok geç kalınır, kadın aldığı yaralanmalar neticesinde hayatını kaybeder. müfettiş kiss, kadını bulduğu odada 5 numaralı alaya - kendi hizmet ettiği alayla – mensup olan bir düğme bulur. ancak amiri oskar janecek, müfettiş kiss’in davadan uzaklaştırmasına sebebiyet vermesine neden olacak bir şekilde davayı araştırmasını istemez. kiss kendi başına devam eder ve soruşturmaları onu teğmen riedl ve georg von lichtenberg'e götürür.

freud yakın arkadaşı olan arthur schnitzler ile macar kontes sophia von szápáry ve kont viktor szápáry’i festivaller sırasında ziyaret eder. orada, freud'u sunum sırasında eleştiren leopold von schönfeld'in de yer aldığı bir seansta fleur salomé ile bir arada olma imkanını yakalar. fleur salomé küçük kız clara von schönfeld'in hakkında gördüğü karanlık düşlerinden şikayetçidir. salomé, freud'un kendisini tedavi etmesini ister ve freud onu hipnotize ettiği sırada salomé'nin seansı esnasında gördüklerini ortaya çıkarmak ister. salomé, viyana kanalizasyonunda clara von schönfeld kaybolduğunu görür.

kişisel yorumlamalar:

bölümde aslında bize yansıtılan dr. freud'un, sanıyorum kendini keşfedememiş ve gelecek kaygısı hisseden bir yapısı var. szapary’ler ile tanıştığında bile üstünde gerginlik hissediyor. henüz bir yerlere ulaşamamış olmanın verdiği mütevazı tavırlarıyla izliyoruz. kendine şarlatan denilmesini bile gösterişsiz bir şekilde kabul ediyor. szapary'lerin sarayında kullanılan dekorlar ise dönemin izlerini gerçekten birebir taşıyor. hem mum hem de ampüllerle aydınlatma, hem yer döşemeleri hem de avrupa ve doğu kültürünü yansıtan halılar gibi detaylar ince ince işlenmiş:


sunuma çıkarken aklıma genius dizisi geldi. bu alman/avusturyalı bilim insanları gerçekten de döneminin en alay geçilen insanlarıymış. genius dizisinde de albert einstein’ın teorilerini saçmalık olarak değerlendiren birçok bilim komitesi üyesi insanlar vardı. aynı şekilde dr. sigmund freud’un tahtada “hipnoz” kelimesini göstermesi esnasında da alaycı tepkiler gösterilmesi, belki de bu “şarlatan” olarak değerlendirilen insanların doğruyu bulduklarına işarettir.

schnitzler ile szapary’leri ziyareti sırasında aldığı etken maddenin etkisiyle histeri nöbeti geçiren ve kendini medyum olarak tanıtan kıza, hizmetçisinden sonra ikinci hipnoz girişiminde bulunuyor. hipnozda dokunma kuramını artık anlamış oluyor. hipnoz üzerine yürüttüğü çalışmalarda, çağrışım ve rüya yolu ile dışa vurumun önemini fark etmiştir. bu bölümde anlıyoruz ki psikanalitik yaklaşımla, bireyin dış dünya ile ilişkisinin yalnızca ‘bildiği ve gördüğü kadarıyla’ değil, bilinç dışı yanıyla da algıladığını ispatlamıştır.

bölüm 2 - travma

travma nedir?

psikolojide daha çok; bireyin gerektiği gibi bir tepki gösteremediği, üzerinde durduğu halde çözüme kavuşturamadığı, dolayısıyla bilincin dışına ittiği yaşantıdır. bilinçdışından bireyin ruhsal yapısı üzerindeki etkisini sürekli hissettirir, birey sanki hep söz konusu yaşantıyla yüz yüze geliyormuş gibi bir duygunun içinde bulunur.

freud travmayı şu şekilde tanımlar: “biz kısa zamanda ruhsal yaşamı pek çok uyaranla karşı karşıya bırakan, dolayısıyla bu uyaranlarla normal yoldan başa çıkılamamasına ya da hastalarca üzerlerinde çalışılıp kendilerine mal edilememesine, eldeki enerjinin ruhsal dağılımında bozukluklara neden olan her yaşantıyı travmatik olarak nitelendirmekteyiz.” başka bir ifadeyle travmayı, bireyin aşırı uyaran karşısında ruhsallığının zorlanması olarak ele alınmaktadır.

daha güzel bir pencereden okumak isterseniz ve freud’un travma hakkında kendini çürüttüğüne bile şahit olmak isterseniz sizi şu güzel yazıyla baş başa bırakıyorum: https://www.birikimdergisi.com/…oloji-travma-ornegi

bazı detaylar:

08:20'de freud bankta unutulan vişneli pasta dilimini yediği sırada arkadaşı schnitzler, freud’a seslenirken nüfusa kayıtlı olduğu tam isminin (sigismund schlomo freud), schlomo kısmını kullanıyor. doğum kartı, 6 mayıs 1856, kongre kütüphanesi-el yazısı bölümü:


genel kültür: schlomo (türkçe’de süleyman), kral davut ile batşeba'nın oğlu ve israil krallığı'nın üçüncü kralıdır. arapça slm kökünden türeyen ve "barış yapan” anlamındadır. bu arada bu batşeba, eski ahit'te güzelliğiyle anlatılan yahudi kadındır. amcasının oğlu uriya ile evlenir. uriya ise kral davut’un ordusunda hititli bir askerdir ve savaşta öldükten sonra karısı batşeba evlilik dışı ilişkiden kral davut’tan hamile kalmıştır.

dr. von schönfeld, clara’nın yatakta tepkisizce uzanmasının ve cevap vermemesinin ardından dr. freud’a doğru dönüp “katatoni”den şüphelendiğini ima ederek soru yöneltir. katatoni, balmumu yumuşaklığı ile ifade edilen psikomotor (zihin-kas eş güdümlülüğü) bir bozukluktur. hastanın hareketsiz bir şekilde, bırakıldığı gibi donup kalmasıdır.


freud eve girdiği sırada onu annesi karşılar ve freud’un geç kalması üzerine annesine “kiduş başladı mı?” diye bir soru yöneltir. kiddush, şabat ve yahudi bayramlarında kutsallaştırmak amacıyla şarap veya üzüm suyu ile beraber ayakta okunan bir duadır. nasıl bir şey olduğunu daha detaylı merak edenler varsa ilgili videoyu izleyebilirsiniz:

Kiddush duası

freud, annesine “hayat zor, bunu daha önceden söyleyebilirdin” demesi üzerine annesi “zores’i kışkırtma” (mach dir keinen vorschuss auf zores) diye bir deyim kullanıyor. buradaki deyimin anlamı: “şimdilik hiçbir şeyi endişe etmenin gerekli olmadığı ve sonun nasıl gerçekleşeceğini kimse bilemez o yüzden gerçekten sadece kaçınılmaz olduğunda kavga etmelisiniz.” gibi bir ifadeye dayanmaktadır.

müfettiş kiss, kafayı iyice georg von lichtenberg’e takmış durumdadır. o sırada bir birahanede kılıçlarla birbirlerine düello okuyan mücadeleyi görüyoruz. almanca’da “schmisse” diye geçen bu düello, modern eskrimden biraz daha farklıdır. düellonun kazananı veya kaybedeni yoktur. her rakip için bir tane doktor bulunmaktadır. bu yaraların sosyal statüdeki anlamı, kişinin cesaretli olduğunu ve 19. yy. da “iyi ve sağlıklı koca” anlamını taşıyordu. detaylı izlemek isteyenler için:

Mondo Di Notte Mensur

2. bölüm özeti

Uyarı: Spoiler içerir.

clara’nın kaybolduğunu öğrenen freud, telaşa kapılarak isimsiz bir telgraf ile soruşturmayı yürüten müfettiş kiss’e ulaşır ve onlara viyana’daki yeraltına gitmesini söyler. clara’nın köpeğini görmesiyle birlikte ufak bir çocuğun yardımı sayesinde clara’ya ulaşılır. clara bulunduğunda boğulmak üzereyken ağzında kendisinden koparılan ayak parmağı bulunur. freud bunun üzerine katatonik şizofreni tedavisi için meslektaşı ve clara’nın abisi olan dr. schönfeld’den izin ister ancak bu isteği reddedilir.

müfettiş kiss ise tüm bu olayların akabinde yeraltında küçük kızdan öğrendiği bilgiler neticesinde her iki olay (steffi horváth cinayeti ve clara’yı öldürme girişimi) için savaşta ona “vur emri” veren georg von lichtenberg’i arkadaşları önünde suçlar. bunun üzerine georg, kiss’i ölümle sonuçlanacak bir düelloya davet eder. savaştan gazi olarak çıkan müfettiş kiss ise travmatik sebepler nedeniyle elindeki şiddetli titreme yaşadağı için dr. freud’dan yardım ister. bunun üzerine dr. freud, müfettiş kiss’i hipnotize ederek savaşa alanına geri götürür ve mahkumları öldürmesini durdurup travması olan emri öldürmesini ister.

hem clara’nın tedavisini sağlamak hem de cinayet teşebbüsünün kimin yaptığını ortaya çıkarmak amacıyla fleur salomé, dr. freud ile beraber çalışarak, clara’nın annesi olan henriette von schönfeld’i ikna eder. bir başka hipnoz seansı sayesinde clara’yı kaçıranın abisi leopold von schönfeld olduğu ortaya çıkar.

kişisel yorumlamalar

ilk başta benim gibi dizinin tamamen freud’un biyografisi olacağını düşünenler için kötü bir haberim var ki senaristlerin böyle bir düşüncesi yoktur. tamamen mistik ögeleri de içinde barındıran, yeri geldiğinde polisiye ve tarihi senaryolarla freud’u izlediğimizi bile unutturan bir senaryo ile karşı karşıyayız. bunu eleştirmek için değil tamamen tahminlerimin yanlış çıkması üzerine belirtiyorum.

bölümün başında kendini felçi ve kör zanneden kadına ne olduğunu da keşke bu bölümde gösterselerdi. belki de ilerleyen bölümlerde başka başlık altında incelenecektir. yalnız o gözler neydi öyle?!!? bir an vikings’e ışınlanıp ragnar lothbrok ile karşılaştım:


ısrarla freud’un karşısında duran theodor meynert, sanıyorum bundan sonra freud’un tedavi yöntemleri için kibirli davranışlarını bir yana bırakır.

bölüm 3 - uyurgezerlik

uyurgezerlik nedir?

uyurgezerlik aslına bakılacak olursak parasoni (uykudaki davranışsal bozukluklar) başlığından incelenebilir. uyurgezerliğin yanı sıra uyku esnasında sıçrama, diş gıcırdatma, çarpıntı ve terleme gibi örnekler de mevcuttur. temelde nonrem uykusunun (yani rüyanın görülmediği evre) 3 ve 4. basamaklarında (uyku derinliğinin arttığı ve beyin dalgalarının yavaşladığı evreler) gecenin ilk iki saatinde oluşur. çocuklarda görülme olasılığı daha sıktır. yaşanan örneklerde kabul edilen bir kanı var ki bu problem çoğunlukla genetic yani ailesel sebeplere dayanmaktadır. uykusuzluk, anksiyete ve ateş gibi gece uykuyu derinleştiren faktörler uyurgezerliği arttırır. sağlıklı erişkinlerde uyurgezerlik oranı %1-2’dir. sıklıkla uykuda konuşma görülür.

eğer ilginizi çekerse 9 yaşındayken obsesif kompulsif bozukluk (okb) ve parasomni (uyurgezerlik türü) tanıları konulan bir kız çocuğunun hikayesi, tanısı ve tedavisinin sürecini okuyabilirsiniz. geleceğin birer anne/baba potansiyeli olmanızdan ve hatta çocuğunuz varsa şiddetle okumanızı tavsiye ederim: https://dergipark.org.tr/…nload/article-file/682591

freud’un uyurgezerlikle ilgili düşüncelerine daha önce denk gelmemiştim ancak geniş kapsamlı bir almanca/fransızca tarama yapılabilirse bir şey ortaya çıkabilir. dr. sigmund freud ve öğrencisi olan carl gustav jung bu konuya en yakın olan “rüya” ve “bilinçdışı” konseptleriyle karşımıza çıkmaktadır. özetle belirtmek gerekirse dr. freud rüyayı, bilinç dışına aralanan bir kapı olduğunu ve kişinin çocuksu ve hatta hayvanca fikirlerinin, arzularının ve hasret duyduklarını görmesini yani bilincin kolayca dışa vurumunu yapamadığı ve onun gizlediği hususları ortaya çıkarması olarak betimler. rüyanın bireyselliği üzerinde durmaya çalışır. öğrencisi jung ise rüyaların biriktirilmiş olan bir bilinç dışı, evrimsel süreçte atalarımızın bize bıraktığı miras olduğunu ve onların tecrübelerini barındıran kolektif hafıza olduğunu savunmaktadır.

önemli kişiler ve olaylar

dr. josef breuer kimdir?

(Sağda)

dr. breuer, freud'un çalışma arkadaşı ve psikanalizin kurucularındandır. iç kulakta bulunan cochlea'nın (salyangoz) kanallarının dengeyi sağlamadaki işlevini tanımlayan ilk bilim insanıdır. dr. breuer aynı zamanda nietzsche ağladığında kitabının ana karakterlerindendir. freud’u, nietzsche’yi, breuer’u kendine aşık eden lou salomé’ye fotoğrafı da buradan selamlar olsun. “yaaa şimdi anladınız mı neden fleur salomé?”

Lou Andreas Salomé

dr. breuer’in uyguladığı katartik yöntem nedir?

breuer konuşmasında katartik (yunanca'da “arındırıcı, temizleyici”) yöntemden bahsediyor. bu yöntem, hastanın yaşadığı semptomları ve tecrübeleri hakkında serbest çağrışım yöntemiyle konuşmasına izin veren bir tedavi şeklidir. hatta belki birçoğunuz biliyordur ki youtube’da -bana göre tv-’nin sunmuş olduğu katarsis programı vardır. benzer şeyler amacıyla ünlüler de dahil olmak üzere katartik yöntemle sorular yöneltilmektedir. izlemek isteyenler için kanalın youtube adresi:


pappenheim kimdir?

zengin bir ailenin 21 yaşındaki kız çocuğu olan pappenheim, zekası ve eğitimiyle tanınıyordu. babasının vefatından sonra bir takım fiziksel ve şiddetli psikolojik semptomlar göstermeye başladı. duyu kaybı ile birlikte vücudunun sağ tarafında sert bir felç geçirdi ve aynı sıkıntıyı ara sıra sol tarafında görüldü. göz hareketlerinde bozulmalar ve görme gücü birçok kez engellere maruz kaldı. beslenme konusunda isteksizlik başlamış ve susamasına rağmen su içemiyordu. ana dilinde konuşma problemleri yaşıyordu.

ufak bir detay: dr. breuer’in sanki dizide bertha pappenheim (takma adı anna o.) ile yattığını itiraf etmiş gibi bir izlenim bırakıyorlar ama aslında breuer evli olduğu için tedaviyi yarıda bırakmıştır. bu sahneyle belki dizi bir yandan bizlere freud’un toplumlarda hafife alınan “her şeyi cinsellikle açıklıyor” / “anne sevici” tabularını yıkabilmek için bir yandan da düşüncelerinin temellerinin nasıl oluştuğuna dair izler bırakmaya çalışıyordur. bir yandan da freud’u eleştiriyorlar: freud “ya ben kaşif olmak istiyorsam” diye çıkış yaptığında, dr. breuer vasıtasıyla “araştırmalarını, ünlü olmak için değil iyileştirmek için yapmalısın” dedirtiyorlar. bu iki olgunun da (aklama ve yergi) aynı sahnede olması bana pek tesadüf olarak gelmiyor.

pappenheim’in dr. breuer’a beslediği fantezilerini, freud o esnada charcot’un lafıyla açıklamaya çalışmaktadır: "mesele her zaman üreme organlarıdır." bu laf nereden çıkmaktadır?

fransız kaynaklarda freud’un geliştirdiği baştan çıkarma teorisi (seduction theory) sıklıkla “la chose génitale” ile açıklanmaktadır. a mind of its own: a cultural history of the penis adlı kitapta freud’un bir hikayesinden bahsedilir. freud paris yolcuğu esnasında charcot’un kendi evinde verdiği bir geceye katılır. gecenin ilerleyen saatlerinde dr. breuer ve saygın bir adli tıp uzmanı olan paul brouardel ile aralarında yaptıkları bir konuşmaya kulak misafiri olur. charcot, o gün hastaneye gelen evli bir çiftin hikayesini anlatmaktadır. erkek iktidarsızlık sorunu yaşıyordu ve kadının da histeriden şikayetçi olduğunu belirtiyordu. adli tıp uzmanı brouardel, kadının nevrozlarının erotik durumundan dolayı ortaya çıkabileceğinden şüphelenmesiyle charcot olduğu yerde ellerini çapraz bir şekilde kendine sarar ve zıplayarak “mesele her zaman üreme organlarıdır.” der. freud’un şaşkınlığı ise madem charcot bunu biliyordu neden hiçbir zaman öyle söylemedi yönündeydi.

ve bu hikayeyi anlatan freud, charcot’un ölümünden sonra histerinin çocuklukta cinsel istismar anılarından geliştiğini iddia eden baştan çıkarma teorisini yayınlamıştır.

breuer’in hidrografik haritalarda bahsettiği hic sunt dracones nedir?

eskiden tasarlanan bölge ve dünya haritalarında, bilinmeyen yerler için (-ki çoğu zaman haritanın dışında kalan bölgeler) “hic sunt dracones” veya “hic sunt leones” yazılırdı. yani haritacı burada aslan, kaplan, ejderha var, aklından buralara gideyim fikri gelmesin diye ekledikleri yerlerdir. bir örneğini buradan görebilirsiniz:


martha bernays kimdir?

freud’un martha ile ilk münasebeti (nisan 1882) onu görür görmez başlıyor. freud, martha’yı ilk gördüğünde o sırada 21 yaşındaki genç kız elma doğruyordur. o esnada martha’ya aşık olan freud, ona her gün güller gönderip “prenses” diye sesleniyordu. 2 aylık bir süre zarfından sonra 4 yıl nişanlı kalıp evlenirler. nişanlı kaldıkları süre boyunca freud’un 900 tane mektup gönderdiği söyleniyor. birkaç tanesini okumak isterseniz: mektup1mektup2mektup3

freud ve martha:


freud’un kokain şişesi: cocaine hydrochloride e. merck nedir?

freud’un kokain kullandığı şişenin üstünde bangır bangır yazan bu yazı ile ilgili ufak bir bilgi var. bazı makalaler merck ile dr. sigmund freud kokainin popüler olmasında önemli bir rol oynadığını iddia ediyor. şu anda dünyanın en büyük aşı üreticilerinden alman ilaç şirketi merck ile çalışmıştır. (kaynak: steven karch/brief history of cocaine)

karch, hem merck'in hem de parke-davis'in (şimdi pfizer'ın bir parçası) kokaini test etmek ve ürünlerini desteklemek için freud'a ödeme yaptığını söylüyor. farmasötik kokain tipik olarak, özellikle kulak, burun ve boğaz doktorları tarafından lokal bir anestezik etken madde olarak kullanılıyordu. merck, 1885-1886 yıllarında kokainden elde edilen kârın artmasıyla birlikte, almanya’ya binlerce ham kokain ithal etmeye başlamıştır. birkaç yılda bu ham kokainleri, “kokain hidroklorür” olarak işlemiştir.

ringtheater olayı nedir?

sophia von szápáry’nin, freud’u hipnoz ettiği sırada ringtheater’ın kalıntılarında yaşadığını ve ardından salonda yangın sesleri ve yardım çığlıklarını duyuyoruz. gerçekten de freud, kalıntıların üstüne imparator franz joseph’in izniyle inşaa edilen binanın ilk sakinlerinden biriydi. 

detaylı bilgi için history kanalının linkini bırakıyorum: history channel

yandıktan sonraki hali:


şimdiki hali:


kişisel yorumlamalar

bölüm 2’de karşımıza çıkan ve gösterilmediği için isyan ettiğim, kendini felçli ve kör zanneden kadın bu bölümde karşımıza çıkıyor. dikkat çekici bir nokta var ki dr. breuer, tedavi yöntemini freud'a yakından öğretme imkanını yakalıyor.

yahu şu fleur salomé’yi nöbet geçirte geçirte öldürteceksiniz. viyana ayağını denk alsın!

bu arada halen neden szapáry’ler ilk önce subay von lichtenberg’i hipnoz etkisinde bırakıp steffi horváth’ı öldürtmek istediler? ya da neden clara’nın abisi leopold von schönfeld’i hipnotize ederek kız kardeşinin parmaklarını kestirdiler? bunlara henüz cevap verememekteyim. sadece bu bölümden belki de şu sonucu çıkarabiliriz ki; szapáry’ler kendisiyle ters düşen kişileri belaya bulaştırıyorlar ancak bu sefer de neden opera şarkıcısı františek mucha’yı hedef aldıklarına da cevap veremiyorum.

feud, martha’dan uzak kaldığı dönemlerde, kendisini fleur salomé ile küvette cinsel imgelemde görüyor. belki de charcot’un dediği gibidir ”mesele her zaman üreme organlarıdır.” daha birkaç dakika önce freud’un dikkatli olması için gündeme gelen dr. breuer ve hastası pappenheim arasında geçen cinsel fantezi konusu, hemen akabinde freud’un zihninde gerçekleşiyor. farklı olan tek şey hastanın değil, doktorun böyle bir meyil göstermesidir. mektubunu ise “sevgili fleur’üm” olarak bitiriyor. acaba freud’un, martha’ya olan özlemi cinsel bir dürtüden ibaret midir? zira fleur’e bu kadar kısa sürede aşık olamayacağını, ondan sevgilim diye bahsedecek kadar tanımadığını biliyoruz. bu bölümdeki atıfları gerçekten ayakta alkışlayarak izliyorum.

diğer iki bölümün aksine 3. bölümde ilk defa bölüm ismini (uyurgezerlik) freud üzerinde görme şansını yakaladık.

The Witcher'daki Zaman Çizgilerini Karıştıranlar İçin Kurgunun Açıklaması