Günümüzün Vasat Müzik Endüstrisi İçinde "Albüm" Formatı Neden Oldukça Değerli?

Herhangi bir sanat eserini deneyimlerken onu tüketme formatımız da önem taşıyor şüphesiz. Her şeyiyle bir görüşü hazmetmek gibi günümüzde unutulan bir değeri hatırlatıyor Sözlük yazarı "6floydian7".
Günümüzün Vasat Müzik Endüstrisi İçinde "Albüm" Formatı Neden Oldukça Değerli?
iStock

albüm; ''bir müzisyenin/müzik grubunun kendisini ifade etme şekli'' olarak tanımlanabilir: tek tek şarkıların; bir çatı altında toplandığı, belli bir bütünlük/ortak paydada buluşma fırsatı kazandığı bir format olarak. (elbette öncelik olarak şarkıları baz almak gerekir, bir müzisyen kendisini şarkılarla ifade eder/dinleyiciye şarkılarla kavuşur; fakat albüm, bu ''buluşmaların'' bir anlamda tek başlık altında toplanması ve ister istemez bütünsellik oluşturabilmesi açısından daha farklı bir anlam taşır.) bu format/birliktelik dâhilinde; ortaya sanatsal, sosyolojik, psikolojik -günümüzde artık gönül rahatlığıyla tarihsel de eklenebilir- vs. pek çok anlamda değerlendirilmeye müsâit/açık bir alan ortaya çıkar: şarkılar, şarkıların ayrı ayrı ifade ettikleri ve gerek albümdeki sıralarıyla, gerek sahip oldukları sound ile toplamda ortaya koyduklarıyla söyledikleri; albüm kapağı ve kartonetinin yarattığı imaj ve dinleyiciye kattığı her şey...

bu sebeple albüm dinlemek; türü, niteliği ne olursa olsun popüler etiketli -tanımlar dâhilinde kısmen tüketim amacı da taşıyan- müziği daha ileri ve çok boyutlu olarak ele alabilmeye/sindirebilmeye de yardımcı olur, buna paralel olarak da dinlenenden/anlaşılandan alınan hazzı da ileri seviyede arttırır dinleyici adına. (popüler etiketi taşıyan ürünlerin büyük ölçekli olarak single olarak yayımlandığı günümüzde doğal olarak bu gibi imkânlardan da mahrum kalır dinleyici.) kuşkusuz burada en önemli nokta, albümün (uzunçalar/lp) müziğin yorumlanabilmesine/anlaşılabilmesine kattığı muazzam etki olsa gerek; dinlenen/edinilen bir ürünün dinleyiciye pek çok anlamda katkıda bulunabilmesi/dinleyicide belli bir imaj oluşturulabilmesi gibi. kaliteli müzik; albümle beraber daha fazla değer kazanır, kalıcı olur, daha kaliteli ve nitelikli bir ''sanat ürünü'' de meydana getirebilir. (pop etiketli ürünlerden bahsediyorum elbette.)


yorumlamaya kattığı anlam
en önemli nokta demiştik; bunu biraz kurcalayalım

albüm; sonrasında oluşturuduğu külliyât (discography) ile beraber, geçmişe dönük/geçmişin ürünlerini dinleyen ortalama bir dinleyici için ''oluşturduğu/yarattığı imaj'' bakımından ortaya konduğu dönemdeki dinleyiciye göre daha farklı -yerine göre daha az, yerine göre daha fazla- anlam içerir: 1967'de yaşayan bir genç, aynı yıl içerisinde sgt. pepper's lonely hearts club band, the velvet underground & nico, are you experienced?, axis bold as love, surrealistic pillow, the piper at the gates of dawn, the doors, strange days, buffalo springfield again, something else by the kinks, the who sell out, disraeli gears ve songs of leonard cohen gibi aklıma ilk gelen örneklerin başını çektiği dopdolu albümleri dinledi; kimilerine bayıldı/ait oldukları türleri kendisine şiar edindi, kimilerindense nefret etti ve ''bu grup bu albümle sıçmış hocu, eskiden böyle miydi bunlar?!'' dedi. kendince, kendi zevkince ait olduğu senenin ürünleriyle belli noktalara vardı, belli çıkarımlarda bulundu.

benzer bir gençse, 2013 senesinde ''kim ulan bu jimi hendrix, listelerde falan hep en iyi gitarist gösteriliyo; daron malakian'dan iyi olabilir mi ki?!'' fikriyle jimi hendrix şarkılarını youtube'da aratıp dinledi. tahmin edileceği üzere beğenmedi, zaten çok da üstünde durmamıştı. oysa bu delikanlı, günümüz müziğinde büyük ölçekte mevcut olmayan ''albüm'' formatına (sadece dinleyicilerden kaynaklı değil, müzisyenler de albüm zahmetinde pek fazla bulunmuyor; bulunanlar da albüm kavramına geçmişte yüklenen anlamlara rahmet okuturcasına toplama mantıkla hareket ediyor.) biraz olsun âşina ve albüm tanımına yüklenebilecek anlamları bilmiş olsaydı, jimi hendrix'in evvelâ albümlerini dinleyecek, ondan sonra yorumda bulunabilecekti. o bütünsellik içerisinde, göremediği/mantıksız bulduğu gitarist kıstaslarının büyük ölçekte ''hız'' üzerine zannettiği gibi kurulu olmadığını da bu sayede anlayabilecek/anlamaya yaklaşabilecekti.


gitarist örneğini aslında klasik olduğu için vermek zorunda kaldım; yoksa mesela pink floyd'un ''efsane'' tanımlamasını duyan iyi niyetli bir hanım kızımızın bölük pörçük şekilde comfortably numb, scarecrow, sorrow, pigs on the wing ve san tropez dinlemesi ve doğal olarak hiçbir şey anlamayıp içlerinde en kendi ölçülerine yakın comfortably numb'ı seçmesi ve bir anda pink floyd ''hayran''ı kesilmesi daha güzel bir örnek. oysa ait olduğu ''albüm'' düzleminden koparılmış pek çok şarkı, -ki comfortably numb da buna ''muazzam'' bir örnek- ayrı durduğunda da ''büyüleyici'' olabilse de, dinleyene kısmî ve geçici bir hazdan başka bir şey vermez pek. (oysa the wall'u baştan sona bir kez dinlemiş birisi, comfortably numb'ı ve demek istediklerini anlayacaktır.) büyük ölçekte konsept albüm tanımı içerisinde geçerli bu durum elbette; ama büyük müzisyenlerin albümlerine olan yaklaşımları/ortaya koydukları göz önünde tutulduğunda pek çok albümün pek çok şarkısı da bu kapsamda değerlendirilebilir.

dediğim şu; geçmiş albümleri gelecekten dinleyen bizler, elimizdeki teknoloji sayesinde istediğimiz kısımlarından kesip keyfiyetimiz uyarınca dinleyip/tüketebilir, hükmümüzü de hemen ardından kolayca verebiliriz. ama söz gelimi; 1967'de yaşayan genç; -diablo iii'ü bekler gibi, delicesine- şimdilerde tek bir tıkla ulaşılıp/heder edilebilen albümleri/şarkıları bekledi. hâyâl kırıklığına uğrayıp ''buna mı bekledik ulan?!'' dedikleri de oldu, çılgın gibi dinledikleri de. ama; ait olduğu lp (uzunçalar) kültürü, bekleyip/sindirebilme süresi ona belli görüşler/zevkler/bakış açısı kazandırmıştı, bu sebeple de daha doğru, yerinde ve âdil çıkarımlarda bulunabildi; bu yorum yeteneğinin yanı sıra albümün belirttiklerine, hissettirdiklerine, işaret ettiklerine/anlattıklarına sahip olma, kendini buna ait/bunun sahibi/parçası olarak görme yetisine de sahip oldu. 


aslında bu her noktada/üründe genelleştirilebilir

söz gelimi batman serisinin christopher nolan'sız filmlerine çamur atma becerisi -olayın çizgi roman bileşeninden habersiz olan ve çizgi romanın ruhundan, çizgi romanla çizilen batman profilinden habersiz olanlardan söz ediyorum-, the matrix'i 2013 'te izleyen bir gencin ''ee, bi numara yok ki bunda??'' demesi ama aynı tarihli oblivion'a ayılıp bayılabilmesi ve tüm bunların eski yavşaklığı olarak tanımlanabilmesi gibi. (tanımda sıkıntı yok, fakat eskiye dair her şeyin bu kapsamda değerlendirilip daha fazla tüketim anlayışına farkında olunmadan yönelinmesi yanlış. birisi çıkıp ''nolan çizgideki batman'le âlâkasız, bence serinin en sağlam filmi batman returns'dür hocu.'' derse bunun eski yavşaklığı tanımına girmesi için önce oturup irdelenmesi lâzım, en önemlisi karşı argüman sunabilmek için batman'le âlâkalı pek çok şeye de hâkim olmak lazım.) (konu sinema değil elbette, ama malum; sinema daha câzip/kolay gelen bir tür, e hâliyle her ''klasikleri izledim.'' diyenin kendince yorum yapabildiği bir alan. bu yüzden örnekleri de çok canlı oluyor.)

mesele aslında ne olursa olsun bir gelenek meselesi

belli kalıpları olan/belli geleneği olan bir ürün/tür, bu türün biricikliğini ve karakteristiklerini bilmeden yorum yapanlarca heder ediliyor aslında. albüm, tam da bu noktada önemli; bu gelenek/karakteristik, o müzisyenin -eğer yetkin bir müzisyense- o yıllardaki tarzı, duruşu, görüşleri, yaşadığı çatışmalar, zevkleri vs. her şey o albümle kendisini yoğun bir şekilde gösteriyor: john lennon'ın run for your life ve jealous guy'ını ardı sıra dinleyip, kadınlara bakışında yaşadığı değişimi görebilmek de önemli değil midir? punk çılgınlığının yarattığı etkiyi, dönemin punk'a ait olmayan albümlerinde de gözlemlemiyor muyuz? (nedir yani) white album'ü white album yapan, müziğiyle/içeriğiyle nefis uyumlu kapağı değil midir? bugün pipili bebek denince neden ''hello, hello hau lo'' diyesimiz gelir?

Mevzubahis albüm kapağı.

mesele bir fetişizmin ötesinde, ortaya konan esere gerçekten esermiş gibi davranabilmek, onun da belli bir bütünlükte inşâ edildiğini görebilmek ve dinlenenlerden pay çıkarabilmek/belli bir yorum kabiliyetine sahip olabilmek sanırım. müzik; göstermek yerine dinletip duyurmayı seçen, biraz daha zahmetli bir tür ve yoruma her zaman fazlasıyla açık bir ''çağrışım sanatı'' olduğu için, albümün rolü de bu kapsamda daha önemli hâle geliyor. pop etiketli bir tüketim ürünü olsa da, sahip olduğu/içerdikleriyle bir roman kadar değer kazanıyor, dinleyene o yılki müzisyeni her şeyiyle tanıtıyor; duyuruyor, öğretiyor. oysa bir albüm, yetkin ve işini ciddiye alan bir müzisyenin ürünüyse; emek, düşünce, içerik taşır kesinlikle. içerdiği 14 tane şarkı, dinleyende 14 şarkıdan daha fazla bir haz, birikim ve iz bırakır. geçmişe ait her nitelikli eser gibi zamanının ruhunu, toplumunu, siyâsal/sosyal iklimini, sanatçının psikolojisini ve teknolojisini dinleyene ulaştırır. bugün örneğin vietnam savaşı'nı, gözümüze sokulan demeçlerle değil; o tarihlerdeki aktivist müzisyenlerle ve ortaya koyduklarıyla da irdeleyebiliriz. savaş gerçeğini the final cut'tan dinlemek bambaşkadır.

müziği tüketmenin ötesine geçip, nitelikli şekilde ''dinleyebilmenin'' önemli bir aşamasıdır albüm kültürü. (single kültürü de farklı ve önemli elbette, fakat konu şimdilik ''albüm'')

kronolojiye uygun, sindire sindire albüm dinleyebilmek; müziği kaliteli dinleyebilmektir, anlamaya/duymaya daha yakın olabilmektir, yetkinliktir, güzeldir.