Hayatı Öğrenmenin En Verimli Yollarından: Work and Travel Yapacaklara Tavsiyeler

Work and travel nedir? Work and travel başvurusundan sonra beni neler bekliyor? Work and travel için neleri göze almalıyım? Bu ve benzeri pek çok soru aklınızı kurcalıyorsa içeriğe buyrun.
Hayatı Öğrenmenin En Verimli Yollarından: Work and Travel Yapacaklara Tavsiyeler
iStock


gitmeden önce yapılması gerekenler

1) bütün wat şirketlerini gözden geçirin, fiyat listesini çıkarın, artıları eksileri bi güzel yazın fakat şunu unutmayın ki geçen sene o şirketle çok iyi bi wat geçiren bir arkadaşınızın tam aksine siz rezalet bir wat geçirebilirsiniz, şirketlerin wat organizasyonunda payı çok az olsa da önemlidir ama amerikaya gittiğinizde şirketten bir şey beklemeyin..

2) wat organizasyonu kesinlikle tatil amaçlı değildir, daha çok çalışma amaçlıdır. dil geliştiricem hayaliyle gitmeyin, gidenlerin çoğu dil geliştiremiyorlar çünkü genellikle türklerle beraber kaldıklarından, işte de çalışmaktan konuşmaya fırsat olmadığından artık sizin kişisel gayretinize kalıyor ingilizce geliştirme olayı.

3) başınıza gelebilecek en kötü şeyleri düşünün ki başınıza geldiğinde hazırlıksız yakalanmayasınız. daha önce giden arkadaşlarınızla konuşun, onlar çok istekli olmasalar bile zorlayın, hatıralarını anlattırın ki sizin de kafanızda ufak bir fikir oluşsun. şirketlerin bahsettiği hayalleri şimdiden unutun.


work and travel, tamamıyla orman kanunlarının geçerli olduğu bir cangıldır

her şeyden önce bir kere bu olayın adına "exchange" demeyin. bilmeyen için tek cümlede açıklayayım; exchange karşılıklı değiş tokuş demektir. ben bu programla abd'ye gidenlerin yerine türkiye'ye gelen amerikalıyla karşılaşmadım henüz.

asıl olay abd'de iş gücü arzında yaz aylarında yaşanan azalmanın ithal iş gücüyle ucuza kapatılmasıdır. işverenlerinizin size bakış açıları, adana'daki pamuk üreticilerinin il dışından gelen mevsimlik işçilere bakış açısından farksızdır. "bu çocuklar misafir aman gönüllerini hoş tutalım, cennet ülkemizi güzel tanıtalım" gibi kaygıları yoktur. ülkenizi haritada gösteremeyecek, istanbul'u bile hayatında hiç duymamış çoğunlukla zenci iş arkadaşlarınızla birlikte vakit geçireceksiniz. içecek ayranları olmamasına rağmen onların da size sanki burkina faso'dan gelmişsiniz gibi davranmalarına şaşıracaksınız.

micheal jackson'ı duydun mu hiç? pop'un kralı?
türkiye'de kanyak var mı?
türkiye'de stripriz kulübü var mı? (evet, yalan söyledim)

diğer yandan ben bütün bunları bilerek gittim. çok yoğun bir şekilde araştırmıştım, işin içine şans faktörü girdiğinin de bilincindeydim. gördüklerimi görmüş olmaktan çok memnunum ama aynı şartlarda bir daha gitmem.


kendi tecrübelerimden yola çıkarak kıssadan hisse gitmeyi düşünenlere birkaç tavsiyede bulunmak isterim

1) öncelikle zenginseniz amerika'da master'ı finanse edebilecek durumdaysınız o zaman work and travel ile gidip kendinizi paranızla rezil etmeyin. çok iyi anlıyorum, çok geyik bir arkadaş grubunuz var, kesin eğlencenin dibine çok pis vurursunuz, işin içine macera faktörü de giriyor, kendi arabanızı alıp bütün batı sahilini dolaşacaksınız. yapmayın, siz beni dinleyin, yüksek lisans'a gidin. öyle yapın ne yapacaksanız.

2) "zenginim illaki gitmek istiyorum, banane banane banane babişkoo yaaa söz vermiştiiin :(" diyorsanız da bari mallık edip alaska'ya falan gitmeyin. ne biçim zenginsiniz olum bok mu var alaska'da? öyle demeyin var böyleleri. hali vakti bir hayli yerinde bir arkadaşım, anlam veremediğim şekilde alaska'ya gitmişti. facebook'ta gemi üstünde üzerine naylon poşet geçirilmiş elektriksiz, mekanik traş makinalarıyla traş olurken fotoğraflarını koymuştu. gereksiz. ertesi sene new york'a gitti acısını çıkartmak için.

3) ailemin durumu hiç iyi değil, kesinlikle parayla dönmem lazım, çok para kazanmak istiyorum, zora gelebilirim, anadolu çocuğuyum bana sökmez bunlar derseniz; yeriniz alaska'dır panpa. amerika'da kazanabileceğiniz paranın en azından 2 katını kazanır, masraflarınızı minimumda tutarsınız. eğer borç yaparak, kredi çekerek gitmeyi düşünüyorsanız bir aksilik olmazsa döndüğünüzde bence hem borcunuzu ödeyebilir hem de 1 senelik harçlığınızı çıkarmış olursunuz.

4) orta halliyim, gururlu bir yapım var. zorluklar konusunda pek iyi değilim sanırım ne bilim, ciddi olarak denemedim kendimi hiç bilmiyorum diyorsanız eğer, okul notlarınız da pek iyi değilse ve ileride yurt dışına çıkma şansınız olur mu pek emin değilseniz muhakkak gidin. bu riski alın. her şey bombok da gitse, fiziksel bir hasara uğramadan (kaza, kavga, dövüş vs'ye bulaşmadan) geri gelirseniz kendinizi güzel bir teste tabi tutmuş olacaksınız. karakter olarak hiç ummadığınız kadar olgunlaşacaksınız.

5) orta halliyim, iyi bir insanım, gitsem mi diye düşünüyorum bazen çünkü ailemin yurt dışında master'ı finanse edebilecek gücü yok ama notlarım çok iyi, yurt dışına sürekli öğrenci gönderen bir üniversitede okuyorum, beni destekleyecek hocalarım var, burs bulabilirim sanırım akademisyen de olacağım diyorsanız, geçiniz. hiç bulaşmayın. notlarım iyi ama üniversitem kötü, para da yok diyorsanız, hiç acımayın, gidin. iş ararken artınız olur.


bakış açımı net bir şekilde özetlediğimi düşünüyorum, amerika'da üniversiteler gerek imkanları, gerek kampüs ortamı gerekse insan kalitesi olarak çok iyidir. en boktan okula bile gitseniz amerika master'ının burada size sağlayacağı avantaj da ortada. dolayısıyla bir şekilde oralara gidebilme şansınız varsa, mevsimlik işçi olarak kendinizi öptürmenizin bir anlamı var mı? peki diğer türlü niye mevsimlik işçi olarak gidip kendimizi öptürmeliyiz, eleştirip eleştirip yine de gidin diyorsun ne ayaksın, kimden komisyon alıyorsun diye de sorabilirsiniz.

bir şekilde gidin isterim çünkü bazı gerçekleri yaşayarak görmeniz, öğrenmeniz için gidin diyorum. gidin ki sağdan soldan duyduklarınızla değil, kendi gördüklerinizle en doğru karşılaştırmayı yapabilin diye. türkiye'de orda olan hangi şartlardan yoksun yaşıyorsunuz diğer yandan türkiye'de orada olmayan hangi nimetler var daha doğru anlayın diye gidin. burada kıç kadar yerde bile şucu bucu diye birbirimizi ne kadar kolay ötekileştiriyoruz, dışlıyoruz öğrenin diye gidin diyorum. gidin ki gerçek bir şekilde öteki olmak ne demekmiş anlayın. cebinizde taşıdığınız, birilerine yapıştırmak için can attığınız o etiketleri ekonomik kullanmayı öğrenin diye gidin diyorum.

her neyse... gitmeye karar verdik ve araştırma aşamasındayız, ne yapmalıyız, nelere dikkat etmeliyiz?

iki kişiden fazla bir grupla gitmeyin

üzerine aylarca konuşsanız da bazı arkadaşlarınızın gerçek niyetlerini oraya gitmeden öğrenemezsiniz. kimi 28 yılın patlamasını yaşamaya (seks), kimi para kazanmaya, kimi gezmeye, kimi oraya yerleşmeye gidiyor olabilir. iki kişiden fazla olursanız olayların seyrine göre işin içine politika girecektir. matematiksel olarak ifade etmek gerekirse, üçün ikili kombinasyonu üç, dördün ikili kombinasyonu altıdır. yani üç kişi giderseniz üç farklı şekilde, dört kişi giderseniz altı farklı şekilde gruplaşabilirsiniz. arkadaşınızın beğendiği kız size yavşar. hoppaaa. kötü adam siz oldunuz, önce tavırlar sonra evin havası değişir. bir yere çok gitmek isterseniz ama arkadaşınız o gün başka plan yapmıştır, diğerini de kandırır, kaldınız mı tek? iki kişi öyle değildir, birbirinize karşı tahammül limitleriniz maksimumdur. her koşulda diğerini de hesaba katmak zorundasınızdır. üç aylığına kader birliği etmişsinizdir, satış olmaz.


evinizi çalıştığınız yer ayarlıyor olsun

hem ev aramaktan kurtulmuş olursunuz hem de nispeten ucuza kalırsınız. oha evi vermeyen işler de mi var derseniz, evet var. bazı işlerde evi sizin bulmanız gerekebilir. sponsor firmanızdaki danışmanınız da sizi gazlar, çok kolay ev bulursunuz, çok ucuza ev bulursunuz der inanırsanız, hoop abd'de 40. gününüzde kendinizi ev ararken bulabilirsiniz. işiniz size kalacak yer garantisi verebilmeli bunu muhakkak aklınızda bulundurun. diğer yandan şöyle düşünün, eğer evler gerçekten bol ve ucuzsa işvereniniz pekala size kalacak yer garantisi de verebilir. 

New Jersey'den bir kare.

işiniz patron şirketi olsun

asla mallık edip kurumsal bir yerde çalışmayın. kurumsal şirketlerde başınızda başkaları tarafından atanmış müdür olur, ne siz ne yaşadıklarınız umrunda olmaz. tek umursadığı ay sonu ulaşılması gereken hedeflerdir. işler sarpa sardığında madem böyle olacaktı beni buraya niye getirdiniz diye sorduğunuzda "seni ben getirmedim, o işler merkezden ayarlanıyor" der hoop kendini sıyırır, size savaşıcak değirmenler kalır, kimi nereye şikayet edeceğinizi bilemez, öylece kalırsınız. patron şirketlerinde sizi bizzat işin sahibi patron getirtmiştir ve bunu sizin sponsor şirketinize para ödeyerek yapmıştır, dolayısıyla hem parasını yakmak istemeyecek hem de mevsim ortasında çalışansız kalıp, fazla para isteyen amerikalı işçi çalıştırmak istemeyecektir. ister istemez sorunlarınızla ilgilenecek, gönlünüzü nispeten hoş tutmaya çalışacaktır. ama bu da demek değildir ki sizin kaprislerinizi çekecek, bir dediğinizi iki etmeyecek. nitekim tersleri çok pistir, canlarını çok sıkarsanız, hiç okumadan imza attığınız sözleşmedeki bir maddeyi ihlal ettiğinizi öne sürerek hoop kapı önüne koyabilirler sizi. 


şehir olarak filmlerden gaza gelip lap diye new york'a, los angeles'a gitmeyin

param çok cebimden para harcamaya hazırım diyorsanız o başka. onun yerine hep görmeyi arzu ettiğiniz büyük şehire arabayla 3-4 saat mesafedeki nispeten küçük şehirleri seçin çalışmak için. büyük şehirler sadece filmlerde o kadar renklidir panpalar. büyük şehirlerdeki işlerde maaşlar da iyi gibi görünür. ortalama yerlerde saatlik 6-8 dolar iken new york'ta 12-13 dolarlık işler görebilirsiniz. sanmayın ki siz çok para kazanın diye mayışlar o kadar yüksektir. hayat maaşın karşılayabileceğinden çok daha pahalıdır... başka bir deyişle mevsimlik işçi maaşıyla new york'ta bir sex and the city, bir how i met your mother hayatı yaşayamazsınız. 21 yaşından küçükseniz zaten pub'dır, bardır, strip club'dır unutun. ulaşım pahalıdır, ev kiraları, restoranlar pahalıdır. ortalamanın çok altı bir hayat yaşar, new york dışında hiçbir yeri gezemez, new york'ta üç ay kaldım der gördüklerinizi biraz süsleyip anlatırsınız. daha küçük bir şehirde ise masraflarınızı kısabilir, daha fazla çalışabilir para biriktirebilirsiniz. çalışma süreniz boyunca tatil günlerinizde size yakın büyük sehre keyif yapmaya gidebilir, çalışmayı bitirdikten sonra biriktirdiğiniz parayla başka şehirleri de gezebilirsiniz. 


sponsor firmanızda size sözde danışmanlık yapan kişiler profesyonel yalancılardır

her yıl sizin gibi yüzlerce kişi görür tanırlar. takdir edersiniz ki beklentileriniz de çok tahmin edilebilir ve birbirine benzeyen şeylerdir. onlar da beklentilerinizle uyumlu vaatlerde bulunurlar. görevleri gideceğiniz şehri, yapacağınız işi allayıp pullamak kısacası size yalan söylemektir. dediklerine, vaatlerine araştırmadan inanmayın. her şeyi muhakkak kendiniz de araştırın, soruşturun. becerebilirseniz potansiyel işverenlerinize mailler atın, sorularınızı direkt onlara sorun, sözler alın. uçak biletinizi bile onların önerdiği yerden araştırmadan almayın, daha ucuz bilet bulabileceğiniz acentalar muhakkak vardır. son olarak da uçağa adımınızı attıktan sonra da onlarla bir bağınız kalmaz. onlara sorarsanız tüm yaz sizinle iletişim halinde olacaklardır ama kazın ayağı öyle değildir. maillerinize bir hafta sonra birtakım imkansız öneriler içeren cevaplar verirler. iletişim halindeyiz, sorunu konuşuyoruz derler ama gerçekte ne iletişim vardır ne de herhangi bir çözüm bulma süreci. uçağa adım attıktan sonra teksiniz. böyle düşünün, sorunlarla daha kolay baş eder ve kendinizi daha kolay sınarsınız. bu demek değildir ki sorunlarınızda sponsor firmanızı haberdar etmeyin. tabii ki haberdar edin ama sorunlarınızı çözecek irade onlarda değil, sizde. bunu aklınızdan çıkarmayın.

ne demek istediğim anlaşılmıştır umarım. gitmeyi düşünenlere, gideceklere bol şans.

ABD'ye Gidip Çalışarak Para Kazanmak İçin Hedefi 12'den Vuran Bir Seyahat Rehberi