Hayatta Tek İnsan Olarak Kalsaydık Kitap Okur muyduk?

İnsanı ister istemez derin düşüncelere gark eden bir soru.
Hayatta Tek İnsan Olarak Kalsaydık Kitap Okur muyduk?


hayattaki tek kişi olsak kitap okur muyduk sorusunun amacı belli: "eylemlerimiz ne ölçüde sosyal kaygı odaklı şekilleniyor?"

pratik anlamda böyle bir şey mümkün olmasa da, düşünsel anlamda böyle bir varsayım üzerinden giderek bazı sonuçlara ulaşmak ve belli felsefi anlayışlara yelken açmak mümkün. keza paradigma düzleminde bakacak olursak, farklı model olması durumunda hassas ayarlar misali çok farklı bir yaşam ve anlayış söz konusu olacaksa da, yine varsayım üzerinden ilerlemek, bilimsel metodolojiye ters değil. sosyal bilimlerde bu mümkün. "hayatta tek kişi olsan kitap nasıl var olacak" diyecek olan arkadaşlar için belirtmek istedim.

Paradigma: Sosyal bilimler için algı. Önceden gelen birikim ve tecrübeler, üstü örtülü şartlanmalar ile bir resmi, durumu görme tarzı, görme şekli.

kitap okumak yerine film izlemek de denebilir. bilumum insanın kendisiyle baş başa kalarak keyif aldığı, fakat salt keyiften ibaret olmayıp, aynı zamanda sosyal anlamda da bir nebze "iş gören" her türlü eylemi katabiliriz.

sadece bende mi oluyor, bilmiyorum; eylemlerim biraz olsun kendi sinesine çekilerek yalnızlaşmaya ve çekirdekleşmeye başlayınca, "ben ne ile uğraşıyorum" düşüncesi, bir noktadan sonra huzursuzluk yaratıyor.


öyle hayatını teşhir eden bir insan değilim

hatta kendi kendine yeten ve çekirdek arkadaş grubu ve şahsi keyif alanlarıyla yaşayan biriyim. sosyal medyada sadece twitter'da varım, o da kayda değer hesapları takip etmek amacıyla. ancak bir yerden sonra insan, "ulan ben bir şeyler yapıyorum ama sadece keyfim ve kahyasıyla harmanlıyorum," şeklinde bir soyutlanma ve tatsızlık duygusuna bürünüyor.

mesela satrancı küçük yaşta öğrendim ve oldukça yatkınımdır. iyi de oynarım. yakında izmir il birinciliği turnuvası var. elimdeki kitaplardan açılışları çalışayım dedim. 10 gündür satrançla sıkı fıkıyız. gayet de keyif alıyorum. tam bir derya. ruhumu da okşuyor. manevi tatminlik desen had safhada. iyi geliyor işte. iyi de ulan insanın sosyal kaygı odaklı sonuç alası geliyor bir yerden sonra. kimsenin haberi de yok, bu adam satranç oynuyor diye. hayır, haber salmaya gerek yok da, en son bu akşam satranç kitabıyla evde yalnız uzun uzun bakışırken bulduk kendimizi. atıyorum, hukuk fakültesini bitirip mesleğime yönelik çalışsam ve kafa yorsam, hayatın somutuna ve sosyalliğine yönelik de adımlar atmış oluyorsun. ancak satrançta bu durum yok gibi bir şey, ulusal veya uluslararası çapta iyi bir oyuncu değilsen tabii. bu yönden satranç gibi aktiviteler zihnen soyutlanmak için mükemmel ama psikolojik olarak bir noktada sarsıyor. bu sadece satrançta değil, kişinin kendi keyfiyle ve anşayışıyla baş başa kaldığı, nispeten sosyalliğe mal edemediği çoğu eylemde ve durumda söz konusu.

bazen sosyalliğe ve toplu anlayışa tâbi kalmak zorunda olan bir mekanizmaya sahip olduğumuzu düşünüyorum. evrimsel sürecimiz böyle gelişmiş bir kere. biyolojik ve uzantısında psikolojik olarak kaygıya sahip olmak zorundasın. kaygısı olmayan atalarımız yaşama uyum sağlayamadı. bizler kayısı olan ve toplu yaşayabilen atalarımızın torunlarıyız. gen havuzunda bunların bulunması demek, bir noktada hayatı teşhir etmeyi indüklüyor. evrimsel olarak topluluk tarafından reddedilme kaygısı taşıyorsan, topluluğa kendini beğendirme çabası da taşırsın. zaten instagram, facebook, twitter gibi mecralar, bu evrimsel psikolojiden ve anlayıştan beslenmiyor mu? zaten sosyal medya dönemi, insan psikolojisi açısından devrimdir bana göre. 75 yaşında bir adam, daha rahat, hakiki ve "orijinal" olabilirken, 27 yaşında bir genç, bazı süreçlerin etkisiyle dürtüsel yanlarına fazlaca boyun eğebiliyor.


her kim kabuğuna çekilip çekirdekleşerek ve soyutlanarak eylemlerini ortaya koyuyorsa ve uzun bir aşamadan sonra soyut bir anlamsızlığa bürünmüyorsa, üst insandır benim nazarımda. lakin ne mümkün, bilemiyorum.

şahsen şu an kitap okumak zevk veriyor. ancak sosyal anlamda fayda sağlaması (muhabbet, hayal gücü, statü, kıvrak ve sosyal zeka, bilumum gelişim), kitap okuma eyleminin devamlılığını sağlıyor diye düşünüyorum. her şeyi geçiyorum, sosyallik ve toplu anlayış olmasa, dürtüsel ve hayvani eylemler haricindeki her türlü eylem beyhude kalır gibi geliyor.

hayatta yalnız başıma olsaydım, muhtemelen kitap okumazdım. hatta bir fincan kahve içer ya da intihar ederdim.

Tarihten Örnekler Vererek Yapılan Nefis Bir İnceleme: Neden Israrla Kitap Okumaya Devam Etmeliyiz?

Kahve ve Çikolatasız Kitap Okuyamayan Neslin Genel Özellikleri