İlhan Berk Kitaplarından Nefis Alıntılar

"Şiir olmasaydı, İlhan Berk onu icat ederdi." demiş Turgut Uyar onun için. Turgut Uyar'ın sözünün üstüne söz söylenmez diyerek sizleri hiç tutmadan bu nefis alıntılarla baş başa bırakıyoruz.
İlhan Berk Kitaplarından Nefis Alıntılar

"şiir; ayın karanlık yüzüne vurmak, üçgenler, daireler, koniler çizmek; tarihsiz nesnelerin iyiliğini yapmak, kulaklarında adları yazılı çocukların yanı sıra yürümek; en derin sarıyı bulmak; onmaz bir gurbet duygusuyla yaşamak; engin ve lekesiz yolculuklar yapmak; denizin yorgun çağlarının fotoğrafını çekmek; solgun bir kasımpatıyla (kasım ayı ayların en zalimidir) dolaşmak; sabahları sarı, akşamları nefti geçen pera tramvaylarına asılmak; aşkı (o sulusepken) örgütlemek; orta ağırlıktaki bir ata 35 gr. çay biçmek; cumhuriyet adlı buharlı gemilere binmek; çin'de uyanmak; sıradan insanlar, puhular, mihalaki kuşlarıyla yarenlik etmek; ölüme (şiirin o kazıbilimine) gemici düğümleri atmak; yatağına uzanmış çocuk isa ile güzelim kirpikli muhammed'le çölde bir aşağı bir yukarı dolaşmak; geleceği (ve) sonsuzu buyur etmek (ve de) senin ağzınla gidip gelmek için vardır."

"çocuklukta, gençlikte yaşanmamış ne varsa, suyüzüne çıkıyor, ölmüyor. bir gün gelip vuruyor. çocukluk, gençlik yaşanmadıkça, ilk fırsatta başını çıkarıyor, bir yara gibi irinini boşaltıyor, ondan sonra kapanıyor. ben bu yeryüzünde çocukluğunu, gençliğini, ihtiyarlığını yaşayamamış nice insan tanıdım. dünyanın en dayanılmaz, en korkunç, en çekilmez insanlarıydı bunlar. onları bütün bütün haksız da göremem. bu dünyayı hep birlikte yaşamak gerek; yaşamadıkları dünyaya elbette ki karşı çıkacaklardır. benim onlardan ayrılığım geç de olsa ihtiyarlığımda çocukluğumu, gençliğimi, bu dünyayı yaşadığımdır. bu yerküreye bunun için cehennem diye bakmıyorum. ölümün sözlüğüme girmeyişi de bundan. bu dünyayı bir gün ihtiyarlığı bilmeden, yaşamadan, ölümü tanımadan bırakacağım sanki; öylesine dışımda benim. yine bu yüzden olacak, yaşımın adamı hiç olmadım. bundan yerinmedim de; yerinmek şöyle dursun, gönendim bile."

"merleau-ponty'nin baba bir sözü var: "ressam, gövdesini dünyaya vererek dünyayı resme çevirir." bu bütün yaratıcılar için geçerlidir. benim dünyaya bakışım da böyle bir şeydir. varlığımın bütün antenleri açıktır. her şey ona vurur, yansır. kalır. bu yüzden gövdenin yazıcılarıdır sanatçılar. hem ondan daha yüce, daha tükenmez ne vardır? bunun için nietzsche, "şimdilerde bedenden daha sağlam inanılacak ne var?" demez mi? dünyayı depolar gövde. oraya kurulur. her türlü değişimi gövde yaşar. gövdeyi dinlemek yeter hem. her türlü duyum, daha dünyanın yabancısı olduğu, bilmediği duygular, yeni algılar, sesler, renkler onda yansır. geçmiş, gelecek, şimdiki zaman olarak vardır gövdede. imgeleyen tek yaratık, tek yaratıcıdır. bu şeyleşmiş, kokuşmuş yaşamı daraltmak, genişletmek gövdenin elindedir. hem dünya gövdenin tasarımından başka nedir ki? her şeyi dile çeviren de odur. sözsel, yazınsal tarihin seyir defteridir gövde. bilinen, bilinmeyenin kütüğüdür."

"ne zaman ki dinlediğiniz şarkılar size o'nu hatırlatmaz, işte ancak o zaman hayattan bir tat alabilirsiniz."

"bir insan içinden geleni yazabiliyorsa, içinden giden biri mutlaka vardır."

"ben yalnızım, kalbim değil."

"o kadar içten gülüyordun ki, içini kıskandım. için olmak istedim."

"bize yazdığımızı değil, yüreğimizi okuyacak insanlar lazım."

"ben ki yatağımdan tedirgin bir suyum
besbelli ki aşka ve ölüme çalışıyorum."

"gün ağarmasından bir ev
akşam ışığından bir ev
bereket getiren buluttan bir ev
yağan yağmurdan bir ev
gizemli sisten bir ev
çiçek tozundan bir ev
çekirgelerden bir ev

kızılderililerin dünyaya böyle ev diye baktıklarını okudum."

"sözcükler, suç işlemeden, aç kalmadan, acı çekmeden, sevişmeden kendilerine gelemezler. bunun için bizim gelip ellerinden tutmamızı beklerler."

"böyle bütün gün dolaşıp duruyorum
sonra birden kâğıda kaleme sarılıyorum."

"o gün dünyanın ikinci günündeydik bir sürü yağmur yağdırıp bıraktık
uzun uzun öpüşmeler, sarılmalar diye bilirdik dünyayı."

"gövdeden çıkmayan bir sözcükle yazılmaz. sözcükler, 'arzunun bu karanlık nesneleri', gövdenin yörüngesine düşmeyegörsünler, tepeden tırnağa arzuyu kuşanırlar. yazıya giren her sözcük -en masumları bile- yazmak eyleminin arenasına girdiklerinde, gövdenin cehenneminden kurtulamazlar. gövde çünkü aşkla yapar her şeyi. arzusuz gövde ölü doğmuş gövdedir. yani herhangi bir sözcüğü değiştirmeyen, onu gövdesinde duymayan, ona başkaldırmayan -iktidar, mülk, işkence- ya da onunla olumlu/olumsuz ilişkiye girmeyen gövde yoktur. vücuduma baktığımda bütün bunları görüyorum. cehennem de o zaman başlıyor."

"bazı şeyleri sana yazdığımı düşünüyorsan yanılıyorsun. her şeyi sana yazıyorum."

"şairin toprağı: insanlar, sıradan bitkiler, hayvanlar, dur durak bilmeyen gökyüzleri, çığrından çıkmış güneşler, sevgilinin yüzü, demirin, tiftiğin işlenişi, yüreğin derin ırmağı, bir yaprağın hayatı, denizler, süleyman'ın ezgileri, muhammed'in çocukluğu, kuş sürüleri, gettonun göbeği olan delancy, labirentler, kargaşa, emeğin ve cinselliğin tarihi ve yosunlar ve akşamüstleri ve ormanlar ve homeros ve terör ve günbatımları ve acının ve ölümün ve karasevdanın yatağıdır. nuh'un, gemisine aldıklarıdır."

"bir kırlangıç bir su birikintisi bir parça gök.
bir şiirden düşmüş olmalı bunlar.

böyle diyordu yoldan geçen biri."

"bir gök şiirde ağar, bir sokak şiirlerde
gider gelirdi.
böyle yaşayıp gidiyorduk."

"şair sözcükleri sonradan görür. sis dağıldıktan sonra."

"bazı şairler gece şairleridir.
geceleri okunur."

"şairler -bu çamur melekleri- doğduklarında, yaşamları boyunca yanlarından eksik etmedikleri iki başucu kitabıyla yüz yüze gelirler: aşk ve ölüm."

"nice küçük, bir kıyıya atılmış, adsız sansız şeylerin adamlarıdır şairler. kim onlardan başka nice horlanmış şeylerin elinden tutmuştur?"

"bir çeşit dervişlik, keşişliktir şairlik. yıllarca küçük bir yeraltı suyu gibi yaşayacaksın; bir gün yeryüzüne çıkma özlemini de hiç yitirmeyeceksin; sonra da bunu büyük bir alçakgönüllülükle kabul edeceksin. günün birinde bir gün ışığını gördüğünde de, bir kıyıya çekilip ordan bakmayı bileceksin."

"yazmak mutsuzluktur. mutlu insan yazmaz."

"bir insan isterse, size sesiyle sarılabilir."

"aşk, yaşamımın nerdeyse anlamı ve de onanması olmuştur hep.
hem bu yeryüzünde bizim olan başka neyimiz vardır ki?
kadın yüce bir varlıktır. bir devrimdir de.
çok sevdim ben: sonunda bütün kadınlarda bir tek kadını sevdiğimi de anladım. onu aradım çünkü hep.

aşk dediğimiz belkide böyle bir şey olmalı.
hem aşk, olmayan, olmayanı istemektir sanırım.
varlığı usa vurulduğunda -ki vurulmaz- hep kuşku olmuştur.
ama gene de bu dünyada tek tutunacağımız daldır, hiç kuşkusuz.
ancak öyle varız çünkü."