İsrail'in Gayriresmi Başkenti Tel Aviv'e Gidecekler İçin Kullanışlı Bir Şehir Rehberi

Orta Doğu'nun göbeğine gitmek başta iyi bir fikir gibi gözükmese de İsrail'in -genel olarak- başkenti sayılan şehri Tel Aviv, bu ön yargıyı yıkabilecek kıvamda. Bakalım.
İsrail'in Gayriresmi Başkenti Tel Aviv'e Gidecekler İçin Kullanışlı Bir Şehir Rehberi
iStock

henüz taze dönmüş sayılarak hakkında bir şeyler yazmak istediğim şehir. iş için gittiğimden yeterince dolaşmaya fırsatım olamadı maalesef (3 gün kaldım) ancak gördüğüm kadarıyla güzel bir şehirdi. israil'e gitmeden önce biraz çekincelerim vardı doğrusu, bu ülkenin türkiye'de imajı genelde tehlikeli olduğu, bize düşman oldukları bir yer şeklinde olduğundan istemsiz benim de ön yargım vardı. tek başına ilk defa bir orta doğu ülkesine gidecek olmam, corona virüsü salgını ve 2 mart günü yapılacak olan israil seçimlerinin gergin ortamıyla birlikte aslında ayaklarım biraz geri geri giderek tel aviv'e gittim.

ancak kısa sürede ön yargılarım yıkıldı. öncelikle tel aviv çok güvenli bir şehir. konumundan dolayı tüm komşulara ve filistin'e uzak sayılabilecek bir yerde. zaten israil'e giderken de inanılmaz bir güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. mesela uçağa binmeden hemen önce üçüncü bir güvenlik kontrolü ile elle üstünüz aranıyor ve açıp bavulunuza bakıyorlar. ben gurion havalimanı'na geldiğimde ise inanılmaz bir pasaport sırası gördüm:


neyse ki görevliler insanlara hangi taraftaki sıraya gireceklerini gösteriyorlardı. benim önümdeki kişiyi (aynı uçaktaydık) ülkeye sokmadılar mesela. sebebini bilemiyorum ama adamı alıp başka bir odaya götürdüler. sıra bana geldiğinde adamı tanıyıp tanımadığımla ilgili iki-üç soru sordular. ben de dürüstçe aynı uçakta olduğumuzu ama kendisini tanımadığımı söyledim. zaten iş vizesi ile geldiğim için birkaç soru sorup geçmeme izin verdi. ancak burası avrupalı, amerikalı vs. herkesin aynı şekilde pasaport kuyruğunda sorguya çekildiği tek ülke olabilir. benim şansıma hızlıca atlattım güvenlik kısmını.

ben tam şabat günü gittiğim için şehre taksi ile gitmek zorunda kaldım. şabat zamanı toplu taşıma çalışmadığı için taksiler ekstra ücret alıyor. neyse, nalet suratlı bir taksici ile otelime gittim. buradaki taksiciler de bana türkiye'deki taksici izlenimi verdiler, sanki onlar da yolları özellikle uzatıyor gibi. bu arada hayatımda gördüğüm en pahalı taksi ücretini burada görmüş olabilirim. 25 km yol için 170 şekel (yaklaşık 300 tl) ödedim. taksi durduğu süre boyunca bile taksimetredeki ücret hızlıca yükseliyor.

ilk gün yorgun olduğum için otelden çıkıp etrafı gezemedim. kaldığım yer hashalom tren istasyonuna çok yakındı.


burası plazaların olduğu, tıpkı levent gibi bir yer. ertesi gün müşteri ziyaretine giderken gözlemlediğim şey, tel aviv trafiğinin tıpkı istanbul trafiği gibi olmasıydı. burada da sürekli bir korna sesi duyuluyor ve insanlar birbirine küfretmek için kornaya uzun uzun basıyor. ancak yaya geçidi konusunda avrupalılar gibiler. yaya geçidinin yakınında durduğunuz an (telefona bakıyor olup geçmeyecekseniz bile) araba sizi bekliyor. hashalom tren istasyonu işlek bir yer olduğundan birkaç polis de yakınlarında bekliyorlardı, ben işten birileriyle buluşacağımdan dolayı biraz erken gitmiştim. durağın orada bir süre beklediğim için bana biraz şüpheli şekilde bakmaya başladılar ancak kimse gelip bir şey sormadı. istasyonlara girerken zaten hem siz hem de çantanız x-ray'den geçiyor. güvenlik konusunda çok paranoyaklar. avm girişlerinde falan da çantanızı açtırıp kontrol ediyorlar. bir de eğer benim gibi pazar sabahı dışarı çıkarsanız etrafta çok fazla asker görebilirsiniz. hafta sonu izinlerinden dönen askerler koca sırt çantaları ve tüfekleriyle etrafta cirit atıyorlar. avm içinde de elinde tüfekle dolaşan askerler görebiliyorsunuz, bu durum bana garip geldi tabi ancak onlar için olağan bir durum.

tel aviv'e giderken etrafta koyu dindar yahudilerden göreceğimi düşünmüştüm ancak bu şehirde çoğu insan tıpkı avrupalı gibi. kapalı insan neredeyse hiç görmedim (israil'de müslüman nüfusu fena olmadığı için etrafta kapalılar olacağını düşünmüştüm), aynı şekilde bunların dindarlarının giydiği yahudi dini kıyafetlerinden de pek görmedim.


insanlar gayet modern giyiniyordu. bu arada çok fazla sarışın mavi gözlü israilli gördüm. bir de asker kadınların birçoğu çok güzel olup bayağı bakımlıydı. zaten asker kadın görmeye alışkın olmadığım için bayağı ilgimi çektiler.

buraya geldiğim zaman hava muhteşemdi (29 şubat - 3 mart arasında kaldım). her gün 18-20 derece arasındaydı ve akşamları en fazla 12-13 dereceye düştü. bu israilliler için kış standardı sayılsa da benim için yaz gibiydi. gündüzleri tişörtle dolaşıp akşamları hırka yeterli oldu. nisandan sonra havalar bir anda çok ısınıyormuş, eğer siz de benim gibi sıcağa dayanamayan biriyseniz burayı şubat ve mart aylarında ziyaret etmenizi öneririm. bir de havalarında inanılmaz bir nem var, hava alanından ilk çıkarken hemen fazla nem oranını hissettim ancak kısa sürede alıştım. ancak yaza doğru giden insanlar buna alışmanın 3-4 gün sürdüğünü söylediler.

bu şehirde dolaşılacak nereler var?

gerçekten muhteşem plajları var. ben en kuzeydeki tel aviv port'dan başlayıp neredeyse jaffa'ya yakın olan hassan bek camiisine kadar sahil boyu yürüdüm. sahilleri gerçekten de california/miami imajı veren bir yer. dalgalar çok olduğu için bir sürü sörfçü var. kumsalları çok güzel, çok sayıda plaj voleybolu oynayan insan görebilirsiniz. arada bizim belturlar gibi (ama onlardan çok daha kaliteli olup alkol satan) yerler var.


ben camiden sonra gezimi sonlandırmak zorunda kaldım ve maalesef jaffa'yı görecek vaktim olmadı. rothschild boulevard dedikleri bir yer var, ben burayı neden turistik yer olarak seçtiklerini bilemiyorum. bence çok bir şey yoktu, gece görme imkanı oldum. tek güzel yanı ufak tefek kafe, pub gibi mekanlarının olmasıydı.


tel aviv'in bit/sokak pazarları da meşhur ancak ben gezme fırsatı bulamadım. hem türkiye'de pazar kültürüne alışkın olduğumuz için buraların avrupalıları/amerikalıları daha etkileyeceğini düşünüyorum. turistik olarak geçmeyen ama hoşuma giden yerlerden biri de ben gurion avenue oldu. burası da tıpkı türkiye'de bir yer gibi, yürüyüş yapmak için güzel bir alan. hava güzel olduğunda burası epey kalabalık oluyor. bir tarafı bisikletliler için bir tarafı da yayalar için olan uzun bir yürüyüş alanı burası. etraftaki binaların hepsi sanki kadıköy binaları gibi.


tel aviv'in en meşhur şeylerinden biri çılgın gece hayatı. maalesef hem vakit sıkıntımdan hem de tek başıma olduğumdan gece hayatının tadını hiç çıkaramadım. bu yüzden bir daha tel aviv'e turist olarak gelmek istiyorum. havanın hem denize girilebilecek seviyede olduğu hem de gece hayatının en yoğun olduğu perşembe, cuma ve cumartesi akşamlarına denk gelmek lazım. yemeklerine gelirsek kahvaltıları aslında bizlere benziyor ancak onlar baya meyve ağırlıklı kahvaltı da tüketiyorlar, bir de ben kahvaltıyı otelde yaptığım için açık büfede bir sürü balıklı şey gördüm. normalde de balıkla çok ilgim olmadığı için kahvaltıda balık fikri çok kötü geldi ancak sanırım israilliler balığı kahvaltıda bile tüketiyorlar. onun dışında humus, falafel vs. gibi şeyleri meşhur. ancak ben en güzel mutfağın türk mutfağı olduğuna inandığım için yurt dışındaki yerlerde çok yemek öneremiyorum.

genel olarak israillilerle ilgili vardığım kanılara gelirsek bizim hakkımızda kesinlikle çok fazla bilgiye sahipler. biz türkler olarak israil hakkında sadece politik bilgiye sahibiz, ancak israilliler için türkiye turistik bir destinasyon ve birçoğu türkiye'yi ziyaret etmiş. ucuz biletlerinden dolayı pegasus'u çok iyi biliyorlar. çoğu avrupa'ya giderken istanbul aktarmalı pegasus bileti alıyor. türklerle gördüğüm kadarıyla bir düşmanlıkları yok. konuştuğum herkes ilgili bir şekilde sorular sordu. bizim iç politikamız hakkında da epey bilgi sahibiler, avrupalılar ile bu konuda çok farklılar. onlarda da akdeniz kanı olduğu için genel anlamda sıcak kanlılar, sohbeti seviyorlar ve dışa dönükler. ülkelerine inanılmaz düşkünler, büyük bir çoğunluğu milliyetçi. israil'in birçok devletten üstün olduğunu açıkça söyleyip başka ülkede yaşamak istemediklerini söylüyorlar. amerika'yla dost olduklarını her fırsatta belirtiyorlar, hediyelikçilerde israil ve amerikan bayrağının bir arada olduğu birçok şey görebilirsiniz. özellikle tel aviv'de yaşayanlar kendi ülkelerinde olmasa bile dünyanın birçok ülkesinde varlıklı sayılabilirler çünkü tel aviv çok pahalı bir şehir ve doğal olarak maaşları da iyi. zürih'den sonra bulunduğum en pahalı şehir kesinlikle burasıydı. mesela bir mcroyal menü 49 shekel (85,65 try). en ucuz yiyebileceğiniz yemek minimum 30 shekel (52,44 try) ve bu da iki dilim pizza falan oluyor genelde. bunun dışında insanlar genel olarak mutlu, yolda giderken gülümseyen birçok insan görebiliyorsunuz. tıpkı bizler gibi onlarda da personal space olayı yok. kuyruklarda dibinize kadar giriyorlar.

aklıma gelenler bu kadar, beklediğimden uzun bile yazmışım. birkaç tane kendi çektiğim fotoğrafları da alta ekleyeyim bari.

paraları (shekel)


maslak/levent'e benzeyen şehir merkezi


rothschild boulevard


kadıköy desem inanacağınız bir sokak


burası da moda'ya benziyor


ben gurion avenue


marina


plaj


oteller ve plaj


deniz


bizde bulunan martılar

Damak Şenlendiren Kızıl Şehir: Bologna Gezi Rehberi