Karl Marx ve Friedrich Nietzsche'nin Din Konusundaki Görüşlerinin Kıyaslaması

19. yüzyılın bu iki büyük düşünürünün teoloji açısından düşündürücü bir kıyaslaması.
Karl Marx ve Friedrich Nietzsche'nin Din Konusundaki Görüşlerinin Kıyaslaması

19. yüzyılın iki büyük düşünürünün fikirlerinin pek çok ortak noktası olduğu her zaman tartışılmıştır

her ikisi de, foucault'un klasik bir şekilde söylediği gibi, freud ile birlikte büyük “şüphe ustaları”dır. bunun yanında, marx ve nietzsche, seküler moderniteyi getirmek için omuz omuza savaşmışlardır.

aşağıdaki yazı, marx ve nietzsche'nin dinsel görüşlerinin, ateizme bakış açılarının kıyaslamasını içermektedir.

marx ve nietzsche'nin benzer bir siyasi amacı benimsemiş oldukları söylenemez diyemeyiz. onları ideolojik olarak bir araya getirmek için yapılan birçok girişime rağmen marx ve nietzsche'nin dinin farklı yönlerini eleştirdiği göz önüne alındığında, nietzsche-vari ateizminin marksist ateizme radikal bir biçimde zıt olduğu söylenebilir. nietzsche’nin ateizminin marksizm’e tam bir alternatif olarak anlaşılması gerekmektedir.

öncelikle, nietzsche'nin marx'ı okuduğuna dair hiçbir gösterge yoktur. marx ve engels, komünist manifestoyu yazdıklarında, nietzsche 4 yaşındaydı. aslında iki taraf için de asıl düşman tek başına din değildir. daha çok dini kullanan dünyevi durumdur.

din üzerine olan bu ideolojik çatışmayı anlamak için, ateizm soyutlamasının, somut bir tarihsel bağlama oturtulması gerekir. nietzsche, şen bilim (the gay science) adlı yapıtında bir delinin ağzından tanrının öldüğünü dile getirerek, büyük bir yankı uyandırdı. ayrıca birçok kişinin nefretini de kazanmıştır.

bu ilan, nietzsche’nin dine karşı bu sloganı, felsefe tarihinde yer edinmişti. ancak “tanrı öldüğünde” tarihsel perspektife geri döndüğümüzde, nietzsche’nin o dönem bu ilanla tamamen putları tek başına kırmıştır gibi bir yorum yapılamaz. çünkü, nietzsche’nin şen bilimi (türlerin kökeninden 23 yıl sonra yayınlanmıştır) yayınladığında, batı kültürü zaten darwin’in türlerin kökeni adlı eseriyle çoktan tanışmıştı. batı kültüründe büyüyen bir sekülerleşme trendi, zaten çağdaş yaşamın ve düşüncenin her yönüne hakimdi. nietzsche’nin ateizmi bu yüzden tek başına böyle bir şok yaratmamıştır. nietzsche’nin bu ilanı, ondan önce gelen bir ateist geleneğe bir nevi cevap niteliği taşımaktaydı. bu nedenle, nietzsche’nin ateizmini anlamak için, cevap verdiği ateizmin, yani sosyalist ateizmin ideolojik özü hakkında genel bir fikre sahip olunmalıdır.


marx ve engels'in ateizmi, sosyalist ve devrimci din anlayışının temel ilkelerinin bir temsilidir

marksizmin kurucuları yürekten laikliği benimsemişlerdi, çünkü onlara göre on dokuzuncu yüzyılın en önemli ideolojik aparatı, dinin sınıf egemenliği olarak kullanılmasıdır. yani onlara göre, dinin eleştirisi, tüm eleştirilerin öncülüdür. çünkü burjuva hiyerarşisi içinde, tanrı’nın yani dinin rolü, itaatkarlıklarını garanti altına almak için işçilere bir şekilde göz kulak olmaktı. işçi kesimin çocuklarına okutulan bir dinsel kitaptan alıntılanlar, bunu zaten göstermektedir:

“efendiniz yanında değilken siz işçileri kimin gözleri görüyor?”

“tanrı’nın...”

“çay, şeker ve benzeri şeyleri aşırırken, sizi kim görür? “tanrı…”

“tanrı her türlü hırsızlığa karşı ne yapılmasını söylerdi?”

“onları cezalandırın derdi.”

marx ve engels, darwin’i kolayca benimsemiştir. çünkü dine vurulacak her darbeyi mutlak gerekli görmüşlerdir.

bu noktada, engels şöyle der:
“tanrı nedir? alman felsefesi de bu anlamda soruyu cevapladı: tanrı insandır”.

eğer nietzsche'nin ilan edeceği gibi, tanrı gerçekten de öldüyse, o zaman buna karşılık gelen marksist iddia, en baştan beri “yaşasın insanlık” olmalıdır.

insanlığın üzerinde yükselmiş olan tanrı, bir hiyerarşi tarafından desteklenen bir baskı haline gelmiştir. şimdi, en sonunda, insanlık kendi kendine yüklenen zincirlerinden kurtulmak ve yabancılaşmanın üstesinden gelmek için gereken kavramsal ve duygusal olgunluğa ulaşmıştır. artık kendisine hitap etmek için bir dinsel arabuluculuğuna ihtiyaç duymaz. insanı yaratanın değil, insanların yarattığı tanrı fikri benimsenerek, insanlık sonunda kendi anlamını bulmuştur. bu yüzden laikleşme, dünyaya ilişkin ideolojik ve epistemolojik insancıllaştırma anlamına gelir. yani insan her şeyin önündedir.

bu hümanizasyon (insanileşme) sürecinin politik sonuçları da açıktır: “cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, din eleştirisi, hukuk eleştirisine ve teoloji eleştirisi, siyasal eleştiriye dönüşür” (marx 1975). artık keyifli bir ahiret hayatının rüyasından uyanmış olan kitleler, statükoyu korumak için dini kullananları dinlemeyip, yeryüzünde bir cennet talep etmeye başlayacaklardı.

ateizm, bu yüzden marksist ideolojide, devrimin olmazsa olmazı olan önemli bir siyasi dönüşüm aracı olarak kabul edildi. yani marksist din eleştirisinin kalbindeki bu iki önemli nokta şuydu: kitlelere hitap eden devrimci vurgu ve hümanize-insanileştirici vurgu.

liberal ateizmin bu toplumsal etkileri, o dönem eleştirel bir bakış açısıyla kaydedildi. kilisenin otoritesinin reddedilmesinden, kitlesel demokrasinin zararlı sonuçlarına kadar, rasyonel ateizmin ilerlemesi herkesçe farkedildi.

bu noktada iki temel teolojik cevap şekillendi. birincisi aşırı muhafazakarlardı, bunlar her şeye rağmen, dindarlığa ve inançlarına sıkı sıkıya sarıldılar. ikinci grup ise daha gerçekçiydi ve aslına makul olan da buydu. ikinci grup, ateist akıma karşı yeterli, ve yenilikçi bir yanıt geliştirme ihtiyacını fark edenlerden oluşuyordu.

Nietzsche

işte nietzsche, ikinci grubun ana sözcülerinden biri oldu

nietzsche’nin ateizminin anlaşılması önemlidir, gerçekte onun ateizmi geç bir ateizmdir. sosyalistlerin ateizminde yer alan dünyevileşmeyi direkt benimseyip, insancılaşmayı kutlamalarından farklıydı. dahası, nietzsche’nin, tanrı’nın ölümüne tepkisi, kesinlikle sevindirici tarzda değildi. dinin toplumsal hiyerarşiyi ve düzeni sürdürmek için paha biçilemez bir kapasitesi olduğunun farkındaydı. aslında bu bir nevi schopenhauer karamsarlığını da içermekteydi.

nietzsche, marksizmin dünyevileşme sürecine karşı dehşete kapılmıştı. marksistler için olduğu gibi, nietzsche için de din, üst yapının bir bölümüdür. işlevi de kitlelere kölelik aşılayarak, berbat yaşam şatlarında bile barışık ve isyansız yaşamayı sağlamasıdır. yani, nietzsche dinin kitleleri uyutmayı başardığı günlerin özlemi içindeyken, dine karşı marksist ideoloji, dinin sınıfsal farklılıkları sürdürmesine ve oluşturmasına olan bir saldırıdır. nietzsche’nin asıl saldırdığı nokta, hristiyanlığın, tanrının huzurunda tüm ruhların eşit olduğuna yönelik savıdır. yani din ortadan kalktığında, nietzsche’nin istediği, toplumsal düzenin yok olması değildir, aksine toplumsal eşitlik fikrinin yıkılmasını istemiştir. çünkü zerdüşt’ün beyan ettiği gibi, ayaktakımı değil, übermensch (üst insan) ateizmden kazanç sağlamalıdır. artık tanrı ölünce, üst insan ayaktakımının önünde eşit olmaya mecbur değildir. çünkü üstinsan ayaktakımından farklı olarak, ahlaki değerlerin üstünde olup, geleneklerin zincirinden kurtulmuş, tamamıyla özgürdür.

yani nietzsche temelde, direkt olarak marksist ideolojideki gibi bir din karşıtı değildir. onun hiristiyanlığa yönlendirdiği eleştiri, dinin kölelik işlevine yöneliktir, diğer yandan dinin köleleri denetimde tutmasındaki rolünü hep takdir etmiştir. marksist yani devrimci ateizmdeki insancıl iyimserliğe karşı olarak, bunun yerine karamsar ve kasvetli bir dünyevileşmeyi getirmek, nietzsche’nin temel görevi olmuştur.

kaynak: aroma and shadow: marx vs. nietzsche on religion, ishay landa.

Bürokrasinin Mucidi Max Weber ve Karl Marx Arasındaki En Temel Farklar Nelerdir?