Kriz Ortamında Gözlerden Kaçan Önemli Bir Durum: Ekonomik Gelir Adaletsizliği

Ekonomik çıkmazların yaşandığı günümüz Türkiye'sinde alınan önlemler, gelir adaletsizliğini önlemek yerine körüklüyor olabilir.
Kriz Ortamında Gözlerden Kaçan Önemli Bir Durum: Ekonomik Gelir Adaletsizliği
iStock


ülkemizde ciddi şekilde bir kutuplaşma var ama en soldan en sağa kadar bütün ideolojilerin birleştiği nokta şu: "sosyal adalet"

son zamanlarda ekonomiyi düzeltme adına atılan adımlarda bu durum hep göz ardı edildi.

yakın zamanda beyaz eşya, mobilya, otomobile vergi desteği geldi (doğru ve yanlış yanları bu girdinin konusu değil). bugünlerde konut sektörüne ciddi bir destek daha açıklanacak söylentisi var, konutta zaten yıllardan beri devam eden çok ciddi destekler var ama dikkatten kaçan bir şey de var, bu adımların doğru-yanlış yanlarını savunuruz ya da karşı çıkarız ama net bir şey; bu adımların hiçbiri dar gelirliye bir fayda sağlamıyor. tamamen zengini ve orta sınıfı destekliyor. hepsinde devlet katkısını da düşününce resim şudur: "fakirden çıkan para zenginin cebine giriyor." o zaman da gelecek ay açıklanacak asgari ücrette alt gelir grubunun da desteklenmesi gerekliliği ortaya çıkar.


aslında şunu da ifade etmekte fayda var

toplumumuzda sosyal adalet konusunda çok kuvvetli bir talep de yok; hükumetin son vergi indirimleri ve konuttaki söylentiye ise ak ya da kara diyemem. mantıklı yanları da var, eleştiriyi hak edeni de... bence hatalı kısmı ağırlıkta ama bu dönemde bu adım anlaşılabilir diyebiliriz fakat daha tuhaf bir durum var; senelerdir ülkemizde emlakta kdv %1 iken en ucuz ev 150-200 bin! yani 150-200 bin lira ödeme yapabilen insanlardan devletimiz %1 vergi kesiyor, bu ciddi şekilde ilginç bir durum.

ekonomide "sosyal adalet" ideolojilerin ve inançların ötesinde temel bir gerekliliktir. devletler toplumda gelir adaleti sağlamayı amaçlamalıdır aksi durumda ekonominin potansiyeli ciddi şekilde zayıflar, sistemi geriye çevirmek de ciddi masraf, meşakkat ve zaman gerektirir.

kabaca mantık şudur: bir köyde 10 kişiye ait 10 adet iş yeri var; dükkanların en kârlı olduğu senaryo budur. herhangi bir sebepten dolayı dükkanlar el değiştirirse ve bazı kişiler daha fazla iş yeri elde ederlerse iş yerlerinin geliri düşer, iş yerleri ne kadar az kişiye ait ise o kadar az gelir elde ederler çünkü bu işlem sürecinde sermaye belli ellere toplanıyor iken bazılarının gelirleri düşüyor olacak.


bir insanın geliri 10 kat artsa bile tüketiminin artışı aynı şekilde olamaz, yarın 10 kat para kazanmaya başlarsak 10 kat daha fazla et tüketemeyiz ve toplumda denge kurulmuyor ise (vergiler, sosyal destekler vs.) 10 kişiye gitmesi gereken para bize geliyor demektir, bu durum et satan kasabın 10 müşterisinin et alamaması veya daha az alması yani kasabın da fakirleşmesi demektir. bu örneği ülke büyüklüğünde düşününce toplumda zenginleri kayıran adımlar belli bir süre sonra onların daha az kazanmasına sebep olacaktır; aynı şekilde sadece fakirlerin desteklendiği adımlar belli bir süre sonra fakirliğin daha da artmasına sebep olacaktır. o yüzden toplumun bütün kesimleri arasında adalet sağlamayı amaçlamak önemlidir, toplumda servet dağılımı ne kadar adaletli ise ekonominin potansiyeli o kadar yüksek kullanılır ki bu da topyekûn refahın artmasıdır.

toplumdaki gelir dağılımı adaleti "gini katsayısı" ile ölçülür; türkiye'de birkaç sene önceye kadar yavaş da olsa olumlu bir trend vardı, son yıllarda gerileme var. kriz yıllarında gelir adaleti iyice sarsılır ama umarım üst sınıfa sağlanan destekler gelecek ay alt sınıfa da sağlanır (asgari ücret). böyle bir adım atılırsa zamanlama sebebiyle olumsuz etki ise kaçınılmaz. link

Türk Lirasının Yaşadığı Korkunç Değer Kaybını İyi Özetleyen Bir Mahalle Örneği

Üretim Ekonomisine Geçmek Türkiye İçin Neden Çok Zor?