Lise Yıllarının Yürek Burkan Zaman Dilimi: Hoşlanılan Kızın Okula Gelmediği Gün

Eğlenceli hikayeleriyle tanıdığımız Sözlük yazarı "life is drunk"; liseli delikanlıların istisnasız yaşadığı bu durumu giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine ayırarak güzel bir şekilde betimlemiş.
Lise Yıllarının Yürek Burkan Zaman Dilimi: Hoşlanılan Kızın Okula Gelmediği Gün
The Amazing Spider-Man


- hadi kalk oğluuum geç kalacaksıın!!

hasiktir! geç kalmamam lazım. biyolojicinin koca götüne, kamyoncudan devşirme kimyacının ülkücü bıyıklarına veya sürekli tavana bakarak ders anlatan çılgın bakire coğrafyacıya kavuşmak için değil elbette. geç kalırsam okula giriş sırasını kaçırırdım. giriş sırasında da kaçıracağım hayvan arkadaşlarımdan yiyeceğim pandikler değildi elbet. hem geç kalırsam geç kağıdı almakla uğraşacaktım. ilk teneffüs bile kaçabilirdi. ilk teneffüste kaçıracağım tek şey kantinci mustafa abinin lazerle 0.5 mikrometre kalınlığında kestiği kaşarla yaptığı dandik tost olmayacaktı. 2.teneffüse kadar kim bekleyecekti? hem 2.teneffüste uzun eşek oynanabilirdi sınıfta. beni uzun eşek kadrosundan ismail kartal bile çıkaramazdı. offf 1 dakika içinde kalkmazsam 3.teneffüsü bile bekleyebilirdim onu görmek için. aman allahım!

elimi yüzümü yıkarken çenemde çıkan 7 tel sakalın onu etkileyip etkileyemeyeceğini düşündüm yine.

saçımın arkasını da dikmeli miydim? onunla ciddi düşündüğü mü anlar mıydı? gömleğimin bir kısmını pantolonun içinde tutup bir kısmını dışarı salsam orijinal olur muydum acaba onun için? arkadaştan hacıladığım miki mauslu kravatı takıp sevimlilikle serserilik arasında bir yer bulabilir miydim acaba? üzerinde mal mal esprilerin olduğu çıkartmaları yapıştırdığım james bond tarzı sikik çantam bu sefer dikkatini çeker miydi ki? babamın brüt parfümünü en sonunda fark edip "aaa ne güzelmiş parfümün" diyecek miydi bana?

tüm bunları düşünürken okula çoktan gelmiştim bile.

giriş sırasına dakikalar vardı ama o hala yoktu. arkadaşlardan "neden beni dün 57 defa çaldırdın ben seni 83 kez çaldırdım" triplerine karşılık verirken hala onu arıyordum. yoktu anasını satayım. sıraya girmiştik bile. onun sınıfının olduğu yere bakıcam diye kıl müdür yardımcısı sakallarımı sakladığımı düşünmüştü fakat sonra 7 teli görünce "yazık lan çocuğa" deyip bıraktı.

ilk ders matematik.

sinüsler, kosinüsler gelip x'ler karşı tarafa atılırken benim fonksiyonumun görüntü kümesinde tek bir eleman vardı; o! neredeydi peki geç mi kalmıştı? zilin çalmasıyla kendimi onların sınıfının önüne atmam arasında 3 nanosaniye vardı. piç mehmet, ezik hulusi, kaşar kız, bacakları çok güzel olan kız, üniversiteli çıktığı olan tipsiz hepsi oradaydı ama o yoktu. belki geç kalmıştır, geç kağıdıyla uğraşıyordur deyip sınıfa geri döndüm.

ikinci ders fizik.

makaralar aşağı yukarı sallanıyor, bilmemkaç kilometre/saat hızla giden otobüsün içinde bir manyak koşuyor biz de onu nasıl görürüz diye tartışıyoruz. otobüsün içindeki manyağa bakıyordum ama görmem gereken tek kişiyi görememiştim hala. ikinci teneffüs götüm götüm yanaştım sınıflarına yine. oturduğu yer boştu. hasta mı olmuştu? aman allahım! uzun eşeğe bile konsantre olamıyordum düşünmekten.

üçüncü ders kimya.

alkanların, alkenlerin bile bir ismi varken, birbiriyle hiç alakası olmayan elementler bile tepkimeye girip ısı açığa çıkarırken o neredeydi ki? soygaz mısın be insafsız? niye benimle muhatap olmuyordu? son yörüngesindeki kararsız elektronları neden bende karar kılmıyorlardı? 3.dersin teneffüsünde dayanamadım sıra arkadaşının yanına gittim.

- şeyy naber?
+ iyi?
- şey ayşe nerede bugün?
+ hasta o bugün.
- hasta mı? ne? nesi varmış? nolmuş?
+ ufff snne be slk!

hastaymış. ne olmuş ki? lisedeki herkesi tanıyan hafif kilolu merve'den büyük uğraşlar sonucu numarasını almıştım. 3 aydır daha bir günaydın bile diyememiştim mesaj atsam ne derdi? nesi vardı ki?

dördüncü ders biyoloji.

kurbağaların kalbinde bile kirli kanla, temiz kan karışırken biz niye karışamayalım ki? bitkiler bile ışığa, suya yöneliyorsa ben yönelmişim çok mu. 4. dersin teneffüsünde bir cesaret arkadaştan binbir ricayla aldığım kontörle mesaj attım.

"merhaba :)) sen beni tanımazsın büyük ihtimal ama ben 9-a'dan bilmemkim. gelmeyince merak ettim, hasta olduğunu merve'den öğrendim. geçmiş olsun. önemli bir şey yok dimi?"

beşinci ders resim.

ben perspektifle bile resim çizmeyi becerebiliyorken sen bir mesaj atmayı beceremedin mi bana? bob ross'un hatrına "belki şurada sevimli bir mesaj vardır" yazdıramadın mı telefonuma. aha yazdırmıştı! cevap atmıştı lan. mutluluğun resmini yapmıştı olm kız. açtım mesajı.

"bilader kimsin sen? adam akıllı dur ben sevgilisiyim o mesaj atan toynaklarını sikerim senin!"

ben neredeydim? o neredeydi? evden okula diye çıkıp sevgilisiyle fink atıyolardı sokaklarda. belki bu akşam da mervelere ders çalışmaya giderdi. benimse toynaklarım sikilirdi anca. hırsımdan gittim soğuk suyla özenle diktiğim saçlarımı indirdim. gömleğimi iyice içime soktum. kravatımdaki miki mausa bakıp küfrettim.

altıncı ders geometri.

ben hipotenüse diğer iki kenarı yürüyüp özenle giderken adam çoktan dikmeyi indirmişti. onlar iki doğru bir noktada kesişmişken benle o ise paralel kenarın kenarları gibi anca sonsuzda kesişebilirdik. iç açıların toplamı 180'di peki iç acıların toplamı?

+ ben çok geç kalmışım zaten anne.