Norveç'te İklimsel ve Coğrafi Zorluklara Rağmen Yaşam Kalitesi Neden Çok Yüksek?

Norveç örneği üzerinden İskandinav modelinin nasıl bu kadar başarılı olduğunu anlatan güzel ve imrendirici bir analiz.
Norveç'te İklimsel ve Coğrafi Zorluklara Rağmen Yaşam Kalitesi Neden Çok Yüksek?
iStock

oecd verilerine göre yaşam kalitesi sıralamasında ilk 10 içerisinde 4 iskandinav ülkesi var; norveç, isveç, izlanda, danimarka şeklinde sıralanıyorlar. izlanda'nın 2008'de çok ağır bir ekonomik kriz geçirdiğini de unutmayalım. iskandinavya'nın üvey çocuğu finlandiya da ilk onun hemen altında yer alıyor.

peki norveç, iklimsel ve coğrafi zorluklara (tarım ve yerleşim alanlarının dar oluşu vb) rağmen nasıl oluyor da bu kadar yüksek skorlar elde edebiliyor? elbette ki doğal kaynak piyangosunun vurmuş olması bir avantaj; norveç, hidroelektrik üretim olanakları, balık, petrol ve gaz bakımından çok zengin bir ülke. aynı zamanda global türbülansların hem coğrafi hem de politik olarak dışında yer alıyor.

ama bu kadar kolay açıklanabilir bir olgudan mı bahsediyoruz? doğal kaynak bakımından dünyadaki tek zengin ülke norveç değil; arap ülkeleri de petrole sahip, güneydoğu asya'nın da balık ve diğer deniz ürünlerine kolay erişimi var, afrika ve güney amerika ülkelerinin de çeşitli doğal zenginlikleri mevcut. diğer taraftan, norveç dışındaki iskandinav ülkelerinin bu tip doğal zenginlikleri yok. danimarka'da doğru düzgün dağ bile yok örneğin ya da izlanda'nın, isveç'in hangi doğal kaynağı dünyaca meşhur, standartların üstünde?

kendimizi şimdilik norveç ile sınırlandıralım (ki biraz da öyle yapmak zorundayım çünkü burada yaşıyorum). ekim 2014'te "the evolution ınstitute" isimli bir amerikan kuruluşu norveç'e gelerek modelin başarısını anlamaya dönük araştırmalar yaptı. sosyal darwinizm diye paniklemeyin hemen, alakaları yok. yaptıkları insanoğlunun tarihi ve halihazırda içinde bulunduğu evrimsel süreci anlamak ve bunun sosyo-politik uzantılarını analiz etmek. öyle "şu ırk sundan üstündür, türkler evrimlerini tamamlayamamışlar" gibi anlamsız fikirleri yok.

norveç'e gelmelerinin sebebi basit: kuzeyin bu küçük ama kendi içinde göreceli mutlu, eşitlikçi, barışçıl ülkesinden öğrenilecek bir şey var mı? ekibin içinde david sloan wilson da vardı ki bu arkadaşı `the evolutions and psychology of ünselfish behavior` adli kitabından tanıyoruz. kitabın ismi de yeterince açıklayıcı ve ilgi çekici zaten. özellikle norveç özelinde. wilson'a göre sosyal bir hayvan olan insanın en çarpıcı özelliği, grup olarak hareket edebilmesindeki evrimsel başarı ancak bireyin ve grubun ihtiyaçları ve istekleri arasında da bitmek bilmeyen bir çatışma hali mevcut. peki bunlar toplumsal hayatta ne zaman yüzeye çıkıyor, yani bir faktör olarak nasıl somutlaşıyor?

konuyla ilgili çoğu araştırmanın bizi getirdiği nokta şu: daha eşit olan toplumlar her zaman ama her zaman daha başarılı oluyorlar. anahtar değişkenimiz sosyal eşitlik. gelir eşitliğini başlangıç noktası olarak alan bu kavram, mutlu bir refah toplumunun çeşitli özellikleriyle bir doğru orantı ilişkisi içinde. oecd rakamları örneğin, iskandinav ülkelerinde gelir farklılıklarının görece minimum olduğunu gösteriyor.

bu eşitlik (farklılıkların azlığı) bireylere adil bir sistem içinde var oldukları duygusu ve (buraya dikkat) vergi ödeme şevki veriyor (ne kadar yabancı bir kavram değil mi?). gelir adaletinin varlığı, toplumun içinde bireyler düzeyinde bir "aynı geminin yolcusuyuz" duygusu yaratıyor. bu eşitlik, sosyal devlet düzenlemeleriyle de tam bir uyum içinde. ne kadar düzenleme bu eşitliği sağlıyorsa, aynı şekilde gelir adaletinin getirdiği tatmin hissi, sosyal devletin temel özelliklerine bağlılığı da o kadar destekliyor. bir nevi karşılıklı etkileşim yani. örneğin, norveç'te son on yılda hal ve gidişattan memnun olanların oranı gittikçe yükselmiş, vergi ödeme şevki de aynı şekilde artmış.

ayrıca norveç, rekabetin çok da ön planda olmadığı bir toplum. iş hayatında globalleşmenin de etkisiyle olumsuz bir değişimden söz edebilsek bile, eğitim sistemi rekabet üzerine kurulu değil. bu konuda, başarılı veya özel yetenekleri olan çocukların teşvik edilmediği vb. çeşitli eleştiriler mevcut ancak sistem, başarılı başarısız bütün çocuklara aynı özeni ve ilgiyi gösterme üzerine kurulu olduğundan, "cream top" dediğimiz bu azınlığın sesi çok fazla çıkamıyor. çekirdek aile de önemli bir kavram ancak asıl ilginç olan şu: norveçliler, hobi aktivitelerine, eğlenceye, açık hava sporlarına da çok düşkünler. kendilerini çok çalışkan, günde 20 saat çalışan, sürekli iş iş iş düşünen insanlar olarak düşünürdünüz değil mi? işte öyle değil. yani norveçliler, iş hayatı ile sosyal hayatın eğlenceleri arasında ilginç bir denge kurmuşlar ve ikisi arasında kaldıklarında hemen her zaman aile, arkadaş çevresi, bireysel hobiler ağır basıyor.

belki bu sosyal yönü ağır basan tercihlerin üretim ve inovasyon açısından negatif etkilerinden bahsedilebilir. ancak işte o noktada da verimlilik ve petrol gelirleri devreye giriyor. yani norveçliler, az çalışıp çok üreterek ve petrol gelirleri sayesinde bir alman veya isviçreli kadar çalışmadığı halde daha yüksek bir hayat standardını finanse edebiliyor.

norveç'in başarısındaki bir diğer etken ise doğal kaynakların bolluğu kadar öznel bir durum: ülkede yalnızca 5 milyon kişi yaşıyor. küçük bir toplumdan bahsediyoruz. büyük nüfusa sahip toplumlarda (veya iş yerlerinde) ortaklık, aidiyet, sorumluluk duyguları -bireyler kimlik arayışlarını toplumun alt gruplarında sürdürseler bile- zayıf.

diyebilirsiniz ki saf güvene, aidiyet ve ortaklık duygularına dayalı böyle bir modelin norveç (veya diğer iskandinav ülkeleri) haricinde uygulanabilmesi şu veya bu sebeplerden olanaksız. ancak o zaman şu soruyu sorabiliriz: güven temelli modeller nasıl (ve neden) kuruluyor ve başarısız olmalarını engelleyen ne?

şimdi, evrimsel perspektif, başlangıç noktası olarak insanın sosyal bir tür olmasını alıyor. teoriye göre katılım ve ahlaki davranış biçimlerinin geliştirilmesi grup için yararlı olanın bireylerin de yararına olacağı bir sistem geliştirerek daha mümkün. ancak sosyal kimliği oluşturan şeyler nelerdir, neden bazı bireyler katılım odaklıyken diğerleri daha bireysel? bu tip sorular hala tartışılıyor ve ne kadar araştırma yapılırsa yapılsın ortaya net bir model koymak çok mümkün değil. örneğin, bireylerin farklı büyüklükteki gruplara katılım tercihlerini etkileyen faktörler nelerdir, sosyo-politik modellerin oluşturulmasında önemli bir soru çünkü temel olarak toplum da modelin içinde kabul edebileceğimiz bir grup (en büyüğü) ancak bireyler sadece toplum denen gruba katılmakla kalmıyor ya da ona katılımda bulunmak yerine daha küçük gruplarda daha rahat ediyor.

şunu söylemeye çalışıyorum, iskandinav kültüründen gelen bir insanın toplumsal yapının bir uzantısı olarak küçük gruplarda başarılı olma şansı daha yüksekken, geniş nüfusa sahip bir ülkede yetişmiş biri görece büyük gruplarda kendini daha rahat hissediyor olabilir. buna bireylerin tek tek kendi özelliklerini de eklersek, ortaya karmaşık bir yapı çıkıyor. dolayısıyla iskandinav modeli uygulama odaklı incelenirken göz önüne alınması gereken çok fazla kriter var.

ancak bazı modellerin (burada kültür kelimesini kullanmaktan kaçınıyorum ancak jargonda model yerine çoğunlukla kültür kelimesinin geçtiğini aklınızda bulundurun) neden diğerlerinden daha başarılı olduğu sorusu, yukarda değindiğim ve değinmediğim bütün faktörlere rağmen cevap bekleyen bir soru. sonuçta "of çok karmaşık ya" diyerek vazgeçecek değiliz. biz cevap verdikçe bazı şeyler netleşebilir, sadeleşebilir. bu anlamda örneğin jared diamonds, "tüfek, mikrop ve çelik" adlı kitabında kaynak perspektifini öneriyor. yani toplumun işlerlik kazanabilmesi, üst organizasyon olan devletin verimli ve sağlıklı çalışabilmesi ve bunun süreklilik kazanabilmesi için insan kaynağının doğal kaynaklardan daha önemli olduğunu iddia ediyor. doğal kaynaklar, başlangıç aşamasında önemli olabilirler diyor bu arkadaş, ancak tarihsel sürece baktığımızda süreklilik kazanan başarılarda her zaman insan kaynağının öne çıktığını söylüyor.

bu teorinin uygulamasını iskandinav ülkelerinde görmek çok kolay. finlandiya eğitim sisteminin dünyada kendi özelinde inanılmaz başarılı bir sistem olduğunu duymayan kalmadı. ilgilenenler şu adrese bakabilir: smithsonian.com

aynı şekilde, insan kaynağının kullanımında norveç'in de başarılı olduğunu söylemek mümkün. uzmanlaşmanın yüksek bir düzeye geldiği toplumlarda, bireyin yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının bilincinde olması, onun daha güvenli ve sosyal yaşamda daha aktif hale gelmesini sağlıyor ve bu da topluma sağlıklı, kendine güvenen ve mutlu bireylerden oluşan bir organizasyon haline gelme olanağını veriyor. öbür türlü, bireysel güvensizlik ve kararsızlıklar, toplumsal istikrarsızlığa yol açıyor ve -kısa kesiyorum- suç oranları artıyor, insanlar vergi vermek istemiyor, gelir adaleti bozuluyor vs. vs.

uzun bir yazı oldu, farkındayım. ancak bir noktaya daha değinmek istiyorum: o da haklar ve yükümlülükler. toplumsal mutluluk için bireylerin haklarının ve yükümlülüklerinin farkında olması önemli. ancak belki daha da önemlisi, bireyin hangi yükümlülükler için haklarından fedakarlık edebileceği, hangi yükümlülükleri yerine getirme isteğinde olduğu ve nihayet haklarını yeterli görüp görmediği. norveç -her ne kadar son on yılda olumsuza doğru bir gidiş olsa da- bu konularda da dünya ortalamasından çok daha yüksek skorlara imza atıyor. kısaca, haklarından tatmin olan birey, yükümlülüklerini yerine getirmeye daha şevkli hale geliyor. yükümlülüklerinin ağır olduğunu düşünen birey ise (ilginçtir) daha az yükümlülük yerine daha fazla hak istiyor.

petrol konusunda bir noktaya dikkatinizi çekip bitireyim: norveç, petrol gelirlerinin çok büyük bir kısmını gelecek nesillerin kullanımı için belli bir fona aktarıyor (pensjonsfondet veya petrol fonu) 2013 yılı için bu fonun büyüklüğü 713 milyar dolar. yani norveç halkı, kuzey denizi'nde petrol bulunanı beri tam 713 milyar dolar biriktirmiş. ve bunu kendi zenginliğinden fedakarlık ederek, gelecek nesillerin iyiliği için yapıyor. dünyada şu anda eşi benzeri olmayan bir toplumsal proje bu ve cılız itirazlar da zaten ya bu kadar biriktirmesek, biraz da harcasak şeklinde popülist sağdan geliyor ve çok da itibar edilmiyor.

"bütün bu bilgileri ne yapacağız?" diye sorabilirsiniz. bir şey yapmanıza gerek yok, bilin yeter. gün gelecek, türkiye de içinde bulunduğu kısır döngüden çıkacak ve gelir adaletsizliği, vergi ödeme şevki, eğitim sistemi gibi hayatı konular tekrar gündeme gelecek. o gün yüzünüzü çevireceğiniz, başarısı kanıtlanmış örnekleri bulmak için orta doğu'nun ve asya'nın iki adım ileri bir adım geri ülkelerine veya avrupa'nın demografik yapısının kontrolünü çoktan elden kaçırmış fransa'sına, italya'sına mı yoksa sağlam temeller üzerine oturtulmuş, sağlıklı politik ve eğitim sistemleriyle iskandinav ülkelerine mi bakacağınız konusunda, tercih size kalmış.