Okuduktan Sonra Hayatınızı Şöyle Bir Gözden Geçirmenize Sebep Olabilecek Bir Başarı Yazısı

Sözlük yazarı ''soner bastiat'', başarı konusunda ufkunuzu genişletebilecek bir yazı yazmış.
Okuduktan Sonra Hayatınızı Şöyle Bir Gözden Geçirmenize Sebep Olabilecek Bir Başarı Yazısı
iStock.com


"zenci olsaydım, annem bana iyi bir iş bulmam için baskı yapamazdı; çünkü benim için 'iyi iş' diye bir şey olmazdı. anneme gelince; yıllardır düşük maaşla hizmetçilik edip durmaktan yıpranmış yaşlı bir zenci olacağı için, her akşam bowling oynayacak gücü bulamazdı kendisinde. yoksul bir mahalledeki derme çatma bir gecekonduda, hırstan uzak huzurlu bir yaşam sürer..istenmediğimizi, çabalamanın anlamsız olacağını bilmenin hoşnutluğuyla yaşayıp giderdik."

John Kennedy Toole


okunduğu anda yüreğe hemen işleyen bu naif sözlerin sahibi john kennedy toole. içine düştüğü bunalımlı dönemi atlatamayıp henüz 32 yaşında arabasının egzoz borusuna taktığı hortum yardımıyla intihar eden bir yazar. bu satırlar ise intihar mektubundan falan değil, yayınlanan tek kitabı olan alıklar birliği'nden (a confederacy of dunces) bir alıntı sadece. yalnız kendisi kitabını göremedi. zira hiçbir yayınevi bu kitabı basmaya değer bulmadı. intiharından yıllar yıllar sonra oğlunun odasına giren annesi ilk kez o zaman oğlunun yazdığı bir sürü şey olduğunu farketti. biraz göz attıktan sonra 'alıklar birliği' başlıklı dosyayı alıp bir yayınevinin yolunu tuttu. yayınevinin müdürü her ne kadar "hanımefendi tamam..sonra bakıp biz size döneceğiz" dediyse de annesi ikna olmadı. 


oğlunun yazdıkları okunana kadar müdürün odasında oturacaktı. adam biraz söylendikten sonra dosyayı aldı..ilk başlarda okuyormuş gibi yaptı fakat ister istemez baktığı satırlar ilgisini çekmişti. bu sefer gerçekten okumaya..okudukça daha çok okumaya ve her geçen sayfada daha büyük bir merakla çevirmeye başladı sayfaları. annesi oğlu gibi değildi, cazgırdı ve her zaman olduğu gibi yine cazgırlar kazanmıştı. müdür o gün kitabın basımını kabul etti..toole'un intiharından tam on yıl sonra. ancak acıklı hikaye burada sonlanmıyor. kitap basıldıktan kısa bir süre edebiyat tarihinin en büyük ödüllerinden biri olan pulitzer'e layık görüldü. pulitzer ödülü, tarihinde ilk kez hayatta olmayan bir yazara veriliyordu. kendisinin kötü bir yazar olduğunu düşünüp, girdiği ağır depresyon sonunda intiharı seçen bir yazara.

emily dickinson da dönemin en nüfuzlu yayıncılarından "idare eder fakat şiirsel niteliklerden yoksun, tarzınızı değiştirmeyi deneyin" şeklinde yanıtlar aldığında benzer bunalımlara girdi ve yıllarca odasına kapandı. 



van gogh yaşadığı dönem boyunca sadece tek bir tablo satabildi..
o da üç kuruşa. kardeşine gönderdiği 600 mektuptan birinde şu satırları yazar; "sevgili theo; şu anda cebimde beş frank kaldı. senden ricam, bana ne gönderebilirsen gönder, ama hemen olsun. ya da haftayı geçirebilmem için bir altın gönder; veya mümkünse elli frank. ben senden gördüğüm iyiliğe kıyasla, tablolarımın yeterince iyi olmadığı kanısındayım. ama resimlerim güzel olduğu gün, onları benim kadar sen de yaratmış olacaksın..." 

Van Gogh'un yaşarken satabildiği tek tablosu.


harry potter'ın yazarı romanlarını çeşitli yayınevlerine gönderdiğinde sadece reddedilmedi, kendisine bir yazarlık kursuna katılması da tavsiye ediliyordu



melville'in moby dick'i 'hayli demode', orwell'ın hayvan çiftliği 'satışı imkansız' olarak bulunmuş ve basımları reddedilmişti. 



decca records, beatles grubunu geri çevirme gerekçesini "bu grupta gelecek yok" olarak belirtmiş ve albüm yapmayı reddetmişti. 



'başarı'yı, ve hatta küçücük çocukların bilinçaltlarına sistematik biçimde işlediğimiz 'büyük adam'lığı tartışma zamanımız geldi de geçiyor. ne demek gerçekten 'büyük adam olmak'? ne yaparsa birisine "büyük adam oldun be helal olsun" diyeceğiz toplum olarak? çok zengin olmak, büyük adamlığın vazgeçilmez bir şartı mıdır? ayrıca eğer kıstasımız sadece maddi zenginlik ise, yaklaşık ne kadar para kazandıktan sonra 'büyük adamlar' kategorisine giriliyor? mesela çok izlenen bir tv kanalında sık sık görününce, paparazziler peşimize düşünce 'olmuş' mu olacağız? ayrıca tüm bunları kaç yaşına kadar yapmamız gerekiyor? kaç yaşında insanları 'adam'lık testine sokacağız? daha doğrusu insanlar kaç yaşından sonra büyük adam olamadıklarını, başarısız olduklarını farkedip depresyona girmek zorundalar? hepimiz bir an önce toplum tarafından 'özel' olduğumuzun farkına varılmasını, sürekli takdir edilmeyi, masumane kılıklarla onaylanmayı bekliyoruz. müslüman, hristiyan, yahudi, hatta ateist..hepimizin tek bir dini var artık..yeni dinimiz; 'başarı'. ancak bu da diğer dinler gibi. adını bilip, içeriğini çok fazla bilmediğimiz, sorgulamadığımız türden bir din.

daha fazla para kazanmak, yeni bir işe geçmek, evi değiştirmek, yeni bir ilişkiye başlamak, yüksek lisans yapmak, doktora yapmak vs... tamam bunlar belki iyi hedefler olabilir ama hepsi dışsaldır. yani hepsi sahip olabileceğimiz şeylerden ibarettir. önemli olan şey ise, kendi özümüzde kim olduğumuzdur ancak işe nedense buradan başlamayız. vazgeçmemiz gerekiyor. önce 'büyük adam' olmaktan, 'başarılı' veya 'özel' birileri olmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. umarım herkes kendini sadece 'iyi' hisseder, işte hepsi bu kadar. 

son olarak, 'nietzsche'den hayat dersleri' adlı kitapta şunlar yazar; "nietzsche, olmayı istediğimiz türden bir insana dönüşmenin önünde türlü engellerin, acıların, hayal kırıklıklarının, kıskançlıkların ve hüsranların olabileceğini söyler. iyi şeyler, genellikle kendiliğinden gerçekleşmez. hayranlık duyduğumuz bir insana dışarıdan bakarsak yalnızca sonucu görür, onun evrimsel geçmişini yakından inceleme fırsatı bulamayız. ıstırap, korku, güvensizlik dolu gecelerini görmeyiz. oysa böyle bir içgörü, tuhaf şekilde yüreklendiricidir. 'acı çekmek' kendimizin en iyi versiyonu olmakta çuvalladığımızın bir göstergesi değil, tam tersine olmak istediğimiz kişiye dönüşme sürecinin vazgeçilmez bir parçası olabilir."

not: bu arada toole'un romanı 60'ların new orleans'ında geçer ve yarattığı karakter (ıgnatius reilly) new orleans halkı tarafından o kadar benimsenmiştir ki bir heykeli bile dikilmiştir. 



bunlar dışında, ıgnatius'un adım attığı her yeri fotoğraflayarak kısmen patolojik bir internet sitesi kuranlar dahi vardır. acıdır ki toole bunları görebilseydi, hiçbirine inanamazdı. daha acısı, intihar ettiği için tüm üretiminden mahrum kaldık.

Entry'nin yazarı Soner Bastiat'ı Twitter'dan takip edebilirsiniz: