Önünü Alamadığımız Durum: Yatakta Kendi Kendine Düşünürken Lafın Lafı Açması

Uyumak amacıyla yatağa girip kendi kendimize yaptığımız amansız sohbet yüzünden uykusuzluğa merhaba dediğimiz geceler az değil. Sözlük yazarları da bu konuda kendi tecrübelerini paylaşmışlar.
Önünü Alamadığımız Durum: Yatakta Kendi Kendine Düşünürken Lafın Lafı Açması
iStock.com

insanın kendi ile hesaplaşmasıdır.
bazen de kendi hayal dünyasında kahraman hatta süper kahraman olmaktır.

(bkz: beni tanıdılar sen kaç)

kendimle giriştiğim bu muhabbet yüzünden affetmediğim kişi, unutmadığım üzüntü, boşvermediğim olay yok.

laf lafı açarken -ki ucu bucağı cidden olmuyor- bir bakıyorum, "amaan ne büyütüyorum ki, vardır bir sebep bunda da" deyip, başka şeylere odaklanmışım. kendime en iyi teselliyi ben veriyorum, kendime en acımasız eleştiriyi ben yapıyorum, hayır kendimi de en iyi ben savunuyorum kendime.

bazen araya başka kendimler karışıyor, sesi cılız çıkan ya da sesi tüm seslerimi bastıran kendimler bunlar. sonra bir fark ediyorum hepsimi toplasam ancak bir ben ediyorum ve kendimi bu bir sürü kendimli halimle kabul edip (sevmek demeyelim) uykuya geçiyorum (bazen geçemiyorum).

sonuç itibariyle her şeyiyle güzeldir aslında, insanın kendini tanımasına yarar ve iç seslerine kulak vermesine olanak tanır. kendini dinleyen, başkalarını da dinlemeyi öğrenir; en zoru kendini dinlemektir çünkü.

sağ beyinle sol beynin iki lafın belini kırması sonucu bize yaşattıkları da diyebiliriz.

başkalarında da oluyor mu bilmiyorum ama ben uyumadan önce bazen başbakan oluyorum. ülkenin sorunlarını çözüp basın açıklaması yapıyorum. hatta bazen tübitak'ı ziyaret edip mars programı başlatmalarını istiyorum ve bütçesini arttırıyorum. bakanları toplayıp çeşitli konularda fırça atıyorum.

sonra hanım uyanıp niye yatakta kıpır kıpır hareket ettiğimi soruyor. fırça atıp mutfaktan su getirmemi istiyor. ben de mutfağa giderken maliye bakanına fırça atıp tüm vergileri arttırıyorum. her şeye zam yapıyorum. emniyet müdürünü çağırıp polislerin herkesi dövmesi için talimat veriyorum.

şu aralar, en iyi anlaştığım kişi olarak etrafta bir kendim kalmış olduğundan sadece uyku öncesi değil, her zaman ve mekanda, kendi kendimle konuşurken laf lafı açar oldu.

her gece uykum gelmiş olarak yatıyorum. tam uykuya dalacakken çiçeklere su verip vermediğim aklıma geliyor. sonra aklım çiçeklerden rahmetli kamer genç'e gidiyor. o sırada kamer genç'in esmer teni üzerine gümüşi saçlarını düşünüyorum. bu bana yazlıktan başka bi rahmetliyi hatırlatıyor. bu rahmetli vefat ettiğinde karısının metaneti geliyor aklıma. sonra içimden azıcık kadının gıybetini yapıyorum, "bak görüyo musun bi zil takıp oynamadığı kaldı" diye. o sırada kadının aşırı uzun ve iri hali bi akrabayı hatırlatıyor. o akrabanın 2016 senesinde hala forward mail atması, sırf o maillerinden kurtulmak için ayrı bir mail adresi alıp ona vermem ve ara ara "bor madenleriyle ilgili mailimi gördün mü? amerika çıkartmıyormuş heb" deyişi geliyor.

bu sefer mailden aklıma can adında bi arkadaşımın birkaç sene önce benimle "hotmail mi kaldı yaa ahahaha" diye dalga geçişi geliyor. oradan bu arkadaşımın annesinin gününde ve yaklaşık 30 yaşında altına kaka yapması, kadınlara çaktırmamak için kakalı pantolonunu bi poşete koyup camdan fırlatması ve poşetin ağacın dalına takılıp günlerce beklemesi ve en son kapıcının çubukla ve ağzına gözüne sardığı bezlerle operasyon düzenleyip "sıçıp sıçıp sokağa atıyorlar" diye küfrederek poşeti alıp atması, arkadaşımın da bunu pencereden izlerken "sorma abi hayvan bunlar" deyişi geliyor. poşetten bim'i düşünüyorum. bim'den aklıma star wars geliyor. star wars'tan aklıma çok sevdiğim star wars hayranı bi arkadaşım geliyor ve yarın arayayım diyorum. sonra bi bakıyorum 05:28.

ölürüm inşallah.

bunun bir ileri aşaması -ki bende mevcut- en son, geriye doğru konuları takip ede ede buraya ilk nerden geldim diye düşünüp ilk konuya dönmektir.
mevzu kapanır, altına imzayı atıp dosyalarsınız.

daha dün gece hoşlandığım kızı ve ne yapmam gerektiğini kendi kendimle tartışırken lafın lafı açması sonucu klasik korku filmlerine ve stephen king öykülerine getirdim konuyu. dışarıdan gelen çat sesi diye irkilince lafın nereden nasıl gediğini ve saatin ne kadar geç olduğunu fark ettim.

kim demişti hatırlamıyorum, bir insan konuşamadığı için yazar olur demişti. zannederim gündelik hayatında dilinin ucuna gelenleri söyleyemeyenler ya da bunu tartışacak muhattap bulamayanlar da gece bunları kendi kendine tartışmaya mahkum kalıyor.

kendinizle ilgili "sabaha kadar vır vır konuşur uyutmaz şimdi pezevenk" diye düşünmenize sebep olan şizofrenik durum.

en iyi kendimle anlaştığım için her gece bir buluşma heyecanıyla başlıyorum anlatmaya. sonra işte "orda şunu da deseydin, onu neden öyle yaptık?, o etek çok güzeldi alsaydın, shakespeare de yalanmış aslında vs" gibi konudan konuya atlıyoruz. gelecek planları yapıp her pazar diyete başlıyoruz. bunları konuşmak da zaman alıyor haliyle. işte saate bakıyorum sonra, uyumak istiyorum ama konuşmak da istiyorum. zor oluyor ama ayrılıyoruz.
genelde sabahlıyoruz beraber. canım ben.