Orta Doğu'ya Olan Bütün Ön Yargıları Yıkabilecek Ciğer Sökücü Film: Capharnaüm

Bu senenin "Yabancı Dilde En İyi Film" Oscar adayları arasında olan Lübnan filmi Capharnaüm (Türkiye vizyon adıyla Kefernahum, kaos anlamına geliyor), bir bölgede yaşanan trajedileri iyi bir şekilde gözler önüne seriyor.
Orta Doğu'ya Olan Bütün Ön Yargıları Yıkabilecek Ciğer Sökücü Film: Capharnaüm

hem ailesinden hem de coğrafyadan yana doğuştan şanssız olan 12 yasındaki zain'in sefalet içindeki zorlu hayat mücadelesini anlatan bir film capharnaüm. insan yaralama suçundan 5 yıl ceza aldığı mahkeme sahnesinde zain'in, ailesinden neden davacı olduğunun sorulması üzerine cevap olarak verdiği "beni dünyaya getirdikleri için" cümlesiyle daha en başta sarsılıyorsunuz zaten. sonrasında ise zain'i suç işlemeye getiren sürece, yoksul hayatında almak zorunda kaldığı boyundan büyük sorumluluklara ve farkındalıklarına tanık oluyoruz. aynı zamanda insan hakları, insan ticareti, kadın hakları, çocuk hakları, çocuk işçiliği, çocuk istismarı, sınırların anlamsızlığı, mülteci sorunu, göçmen sorunu, cehalet gibi kavramlar toplumsal ve politik açıdan yüzümüze acımasızca çarpıyor.

filme yönelik yapılan "duygu sömürüsü ve acıtasyon içeriyor" tarzı yorumlara katılmadığımı belirteyim öncelikle. lübnan'ın banliyölerinde yaşanan hayatlar gerçekçi bir şekilde ele alınmış. üstelik filmin ana karakteri zain'in de gerçek hayatında suriyeli bir mülteci olan, okula gidemeyip çalışmak zorunda kalan ve hatta kimliği bile çıkarılmamış bir çocuk olması dolayısıyla filmin se rokh ("3 hayat" filmi) gibi bir nevi de belgesel niteliğinde olduğunu düşünüyorum. sefalet içinde yaşadıkları cehenneme getirdikleri her çocuk için zain'in ailesine lanet ederken babasının "beni bilmediklerimden suçlayamazsınız. benim bildiklerim bu kadar. bana çocuk ailenin belkemiğidir, çocuksuz aile olmaz dediler. evlendiğim güne lanet olsun" cümlesi ve annesinin de "siz benim yaşadıklarımı yaşamadınız ve yaşamayacaksınız da. beni yargılamaya hakkınız yok. vicdanım beni yargılıyor zaten" cümlesi de onların cehaletini ve sorumsuzluğunu eleştirmeden ve hadsizce yargılamadan önce yönetmen tarafından olayı toplumsal ve kültürel olarak ele almamız yönünde özellikle verilmiş. bu açıdan dahi acıtasyona düşülmüş bir film olduğunu düşünmüyorum. orta doğu bataklığındaki gerçekler oldukça çarpıcı şekilde işlenmiş. yani film "yoksulluğunuza bakmadan çocuk yapıp onların da hayatını mahvediyorsunuz" düzlüğünde değil hayata dair pek çok şeyi sorgulayabileceğiniz insanlık dersi veren nitelikte.


zain'in babasının zavallılığı ve kendini böcek gibi hissedişi, annesinin acizliği, çocukların çaresizliği etkileyici bir şekilde işlenmiş. alt sınıfı uyuşturma, cezaevlerine giden din görevlileri ve zain'in iyi bir insan olmak istediğini söylediği ama allah'ın bunu istemediğini söylediği sahneler dine yönelik vurucu göndermelerdi. sığınmacı kabul eden bir ülke olarak bize ve isveç'e yapılan bir gönderme de vardı. sadece mahkeme sahnelerini kısmen yetersiz bulduğumu söyleyebilirim. biraz daha geliştirilse daha iyi olurmuş şahsi fikrimce.

yönetmenin ön hazırlık kapsamında beyrut banliyölerinde, çocuk cezaevlerinde ve karakollarda ciddi bir gözlem sonucu ortaya koyduğu, bir nevi belgesel türünde, oldukça gerçekçi ve sarsıcı bir film. ben çok beğendim.

ülkemizdeki suriyeli veya diğer sığınmacılara yönelik ötekileştirici ve nefret içerikli söylemlerde bulunmadan önce bir durup düşünmenizi ve filmi izlemenizi tavsiye ederim.

Filmdeki çocukların gerçek hayattaki akıbeti ne oldu?

bu çocuklar gerçekten o tablonun anlatıldığı yerden hayat kesitlerine sahipler.

 zain (zain al rafeea): zain aslen suriyeli, filmden sonra 2018 ağustosta mülteci olarak ailesiyle norveç'e yerleşmiş. zain ve kardeşleri orada okula başlayabildi. aile, bahçe içinde iki katlı güzel bir evde yaşıyor.

sahar (haita 'cedra' izzam): filmden önce beyrut'ta evsiz bir çocukmuş, her şey için geç olsa da artık evsiz değil ve unicef'in yardımlarıyla okula başlayabilecek.

yonas (boluwatife treasure bankole): ailesiyle birlikte lübnan'da sürekli sınır dışı edilme korkusuyla yaşıyordu. ekonomik nedenlerle memleketine dönemeyen aile, günlerini lübnan'da çok kötü şartlar altında geçirmek zorunda kaldı. çekimlerden sonra ailesinin yanında güvenle kenya'ya dönen treasure okula başladı.

yapım ekibi, oyuncular ve ailelerine sürekli yardım sağlamak üzere capernaum vakfı'nı kurdu. vakfın amacı, tüm çocukların uzun dönemde kendi başlarına ayakta kalabilmelerini sağlamak. 

Sivil toplum alanında çalışan birinin film yorumu

izledikten sonra hissettiğim şeylerin yoğunluğu sözcüklerle anlatmak için çok fazla. sırf başrol oyuncusu çocuğun güzelliğine bile sayfalarca methiye düzülür. ben 4 yılı aşkın zamandır sivil toplum ve insani yardım alanında çalışıyorum. dolayısıyla filmin bana ifade ettiği şeyler, başka bir insan için ifade ettiği şeylerden az ya da çok farklı olacaktır ister istemez. caritas'ın adı geçtiğinde bile kendi yaptığım iş gözüme farklı bir bakış açısından göründü. ama bu film çocuk güvenliği, çocuk koruma, göç ve sosyal korumaya ilişkin yapılabilecek en güzel filmlerden biri bence. böyle bilgi bombardımanı, duygu sömürüsü ya da kör göze parmak farkındalığı gibi değil; hikayenin dünyadaki çeşit çeşit hayatın olağan ve doğal akışı içinde nerede olduğunu göstererek yapıyor bunu. ben, mesela, çocuk istismarına dair nutuk çekip mekanizmalar hakkında sıkıcı sıkıcı teknik bilgiler verebilirim. ama ihmal, istismar, insan kaçakçılığı ve insan hakları ihlalinin nasıl bir gerçek "yaşam" şekillendirdiğini bu film gibi anlatamam.

Güney Kore'nin Oscar Adayı Filmi Beoning'in Anlatmak İstediklerini Çözen Bir İnceleme

Irkçılık Kavramını Hiç Olmadığı Kadar Naif Anlatabilen Enfes Yol Filmi: Green Book

BAFTA Ödüllerini Beklenmedik Şekilde Silip Süpüren The Favourite Filminin İncelemesi