Piyanonun Tuşlarına Dahi Dokunulmayan 4'33'' İsimli Eseriyle Müzik Tarihine Geçen John Cage

Müzikte akla gelmeyen yöntemlerin müzisyeni Cage'in 1952 yılında gerçekleştirdiği 4'33'' isimli müzik gösterisi, müzikte de kavramsal sanatın var olabileceğini kanıtlayan bir gösteri.
Piyanonun Tuşlarına Dahi Dokunulmayan 4'33'' İsimli Eseriyle Müzik Tarihine Geçen John Cage

bildiğimiz haliyle müziğin bütün sınırlarını altüst eden john cage’in halen tartışılan yapıtı “4:33”, birçok kere yanlış bir ifadeyle "dört dakika otuzüç saniye süren sessizlik" olarak tanımlanmıştır. oysa cage’in yaptığı tam anlamıyla felsefesi olan “heryerde her şey müziktir”i bu kompozisyonunda uygulamak olmuştur.

1952 yılının 29 ağustos’unda new york woodstock’ta salonu dolduran herkes deneysel müziğin öncülerinden david tudor’u pianosunun başında, deneysel kompozitör john milton cage’in bir yapıtının ilk icrasında dinleyeceklerinin bilinciyle bazı alışılmadık sesler duymayı bekliyordu. durum bundan biraz daha ileri gitti ve üç hareket dışında kasıtlı olarak üretilen bir ses olmaksızın; tamamen çevrenin ve dinleyen topluluğunun çıkardığı seslerden oluşan, pianistin hiçbir nota çalmadığı ve süresini elektronik bir kronometreyle ölçtüğü bir performans sergilendi. kimileri bu ileri deneyin bbc’de hem konser salonunda seyirci önünde hem de televizyon ve radyoda canlı olarak yayınlanması üzerine orijinal performanstan yıllar sonra, 2004 yılının ocak ayında da aynı ikilikte yorumlar yaptı ve suçlamalarda bulundu. avrupa’nın yerleşik müzik tanımı ve buna bağlı kurumsallaşmış müzik yorumunu -belki de kıta avrupa’sının alışkın olmadığı 50’li yılların yenilikçi amerikan faydacı felsefesiyle- yeniden yapılandıran cage 4:33’ün ilk performansı sırasında da şarlatanlıkla suçlanmıştı.

Performansın birebir şekilde yeniden canlandırılması


bu yapıtın, zaman sınırlandırması nedeniyle koruma altına alınarak yeniden yorumlanamayacak kadar özgün olduğu yorumunu yapanların haklı olduğu konu, david tudor’un hiçbir nota çalmaması nedeniyle başka bir sanatçının buna yorum katmasının (müzikal açıdan) olanaksız olduğu ve yavaş ya da hızlı çalınmasını engelleyen 4 dakika 33 saniye’lik süreninse boş bir çerçeve içindeki kanvasta hiçbir şey çizili olmayan bir tablo gibi her performansta ayrı bir eser ortaya koyulduğu sonucu gibi kaynağını sanatın yaratıldığı süreçle olan ilişkisinden alır.

4:33’te performans pianistin pianonun başına oturması, tuşları kapatan kapağı kaldırması, zamanı kronometreyle tutarak yeniden tuşları kapatması vs. şeklinde düşünülürse cage’in ortaya koyduğu asıl süreç olan çevresel sesle birlikte kasıtlı olarak üretilmeyen ve hayatın her anında var olan fondaki sesi ön plana alan yaklaşım gözardı edilmiş olur. bbc gibi bir yayın kuruluşunun bu eseri senfoni orkestrası eşliğinde konser salonunda canlı seyirci önünde sergilemiş olması ve aynı zamanda radyo ve televizyondan da canlı yayınlaması dinleyen her bireyin kendi alıcıları ve yorumlama gücüyle bu cage tarafından belirlenen uzunluktaki süreyi farklı deneyimlemesine ve doğal olarak farklı yorumlamasına olanak sağlar. eser müzik elemanlarını içerse de aslen tamamen içsel, kişisel ve düşlemsel bir deneyimdir. buna karşın 2002 yılında kompozitör mike batt’in albümüne sessiz bir parça koyup -biraz da cage’i aşağılayan tavırla- parçanın yazımında cage’in katkısı olduğunu yazması üzerine hayır kurumlarına mahkeme kararıyla ödemek zorunda kaldığı milyon dolarlık telif hakkı bu kişisel deneyimin bireysellikten öte olduğunu öne sürer.


kontrolü dışındaki belirleyici etkenlerin oluşturduğu karışık yapının düzenini kullanarak da müzik yazan john cage, jim rosenberg’in yazdığı mesolist adında bir program yardımıyla i ching sayılarını kullanarak hangi notaların hangi uzunlukta çalınacağını belirlediği parçalar bestelemiştir. tamamen rastlantısal olarak belirlenen notalar, aralıkları ve çalınma uzunlukları yeni bir alt ritim oluşturarak tanımlanan ritmik yapıların ötesinde, belirlenme süreciyle fark yaratan eserler oluşturur. harvard üniversitesi’ndeki tam sessiz odada bile ses duyduğunu ve bu duyduğu sesin tiz kısmını sinir sisteminin, bas kısmınıysa dolaşım sisteminin oluşturduğunu iddia eden cage’e göre ses her an heryerde var ve bir süre sonra da sadece elektronik aygıtlarla bilinen yapıların ötesinde müzik oluşturuluyor olacak.

bunu destekleyen 12 radyo performansı da tam anlamıyla performansın sergilendiği anda radyoların bulunduğu alanda aldıkları yayın dalgalarında ne olduğuna göre belirlendiği için sadece –yine boş tablo çerçevesi örneğine dönüşle- radyoları kontrol eden kişilerin hangi aralıklarla ne kadar kanal değiştireceği ve sesi ne kadar açıp kapatacağını belirleyen bir kılavuzdan ibarettir. eserin sergilendiği zaman aralığı eserin içeriğini belirleyeceği gibi her seferinde değişecek asla iki kez üst üste aynı eser (canlı olarak) çalınamayacaktır. bu, doğaçlamadan çok farklı olarak sanatçının performansının değişkenliği yerine (radyo bir müzik aleti olmadığı için) kullanılan aletle bağlantılı olduğu için “zaman”, eseri icra eden sanatçı için tek belirleyici unsur haline gelir.


yaptığı müzikten çok müziğe yaklaşımıyla tanınan cage’in bu yaratım ve uygulama süreçlerini anlatan kısa sözleri, uzun yazıları ve felsefeye olan düşkünlüğüyle birlikte uzak doğu mistisizmine duyduğu ilgiden kaynaklanan tarzıyla 1992 yılında ölene kadar sınırlarla eğitilen ve sınırların yaşamak için gerekliden öte zorunlu olduğu bu dünyada anlayış ve kurumsallık alanına büyük darbeler indirdi. şiir olarak kabul edilen mezostikleri aslında bu deneysel müzik çalışmalarının üretim aşamasında geçtiği süreci ve icra aşamasında yaşanan ‘o an’ı anlatan betimlemeleridir. bu anlayışla, herhangi bir eser yaratıldığı veya uygulandığı/algılandığı an açısından değerlendirilip benzeri çıkarımlara varabilmek için yeterli ortamı sağlar. bir adım ilerisi de cage’in 4:33’ün ikinci versiyonu için düşündüğü sözlerle “sadece piano değil bütün enstrümanlar için 0’00’’ adıyla ilk düşüncenin tamamen yeni söylemi olabilir.”

Bonus: 4'33' Metal Cover