Roman Gibi Kurgu Eserler Okumanın Faydalı Tarafları Nedir?

Salt bilgi vermeyi amaçlayan kitaplar varken, roman gibi kurguları okumanın getirileri neler olabilir?
Roman Gibi Kurgu Eserler Okumanın Faydalı Tarafları Nedir?

roman okumanın hiçbir faydasının olmaması, dulce et utile yani haz ve fayda kavramıyla çürütülecek bir önermedir.

edebiyat teorisine göre; edebiyat, işlevini okuyan kişide haz duygusu oluşturarak gerçekleştirir. basit bir örnek vermek gerekirse bir insan ahlak kavramını anlatan bir kitabı okurken sıkılabilir ancak ahlak kavramını içeren bir trajedi okurken hem haz alır hem de ahlak hakkında bir şeyler öğrenebilir. yani edebiyattan faydalanır, edebiyat fayda sağlar.

bu nedenle dulce et utile, edebiyatın temel prensiplerinden biridir ve bu nedenle roman okumak vakit kaybı değil bilgiye ya da diğer faydalı şeylere ulaşmanın en haz verici yoludur.

roman okumanın faydası olmadığını iddaa etmek kolaydır

çünkü kurgu olmayan kitaplar daha net ve pratik bilgiler paylaşır. oysa romanlar bunu alttan alta işler. romanların insanları kişisel gelişim kitaplarına göre daha çok etkilemesi de bu yüzdendir. insanın bir bilgiyi hazmedebilmesi için onunla yaşamayı öğrenmesi ve onunla anı biriktirmesi gerekir. romanlarda olayları yaşarsınız ama kurgu olmayan kitaplarda nasihat alırsınız.

şimdi bir tane örnek verelim. elon musk mesela, adamın hayat felsefesini otostopçunun galaksi rehberi belirlemiş. tabii bu adam 6-7 yaşından beri günde neredeyse 1 kitap bitiren bir herif. adam erken bir yaşta, 14 yaşında varoluş sıkıntısına girip; bu kitabı okuyup hayatındaki anlamı bulmuş. bir de kitap okumayanlara bak; adam 20 yaşını geçmiş hala varoluş sıkıntısı çekiyor, hayatında ne yapacağını bilmiyor. neden peki? çünkü insanın hayatının anlamını bulabilmesi için olabildiğince tecrübe edinmesi gerek. bunun en kısa yolu da kitap okumaktır. resmen dahi olarak görülen adamların yazdıklarını okuyup, kahramanların yaşamını eleştirip özümseyebiliyorsunuz kitap okurken. yüzlerce seçenekle karşılaşıp "hmm, ben burada böyle davranırdım", "bence bu seçim yanlış, hayal kırıklığına uğrayacak" diye düşünüp hayat felsefenizi oluşturabiliyorsunuz.

bir roman okumak insanı lap diye değiştirmez. adım adım gelişirsiniz. tıpkı vücut çalışmak gibidir. aylardır uğraşırsınız, "ulan hiçbir değişiklik yok" dersiniz. fakat 6 ay sonra bir bakmışsınız ki vücudunuzda daha önce fark etmediğiniz kaslar var. roman okumak da böyledir, insanı alttan alta bilgeleştirir. insanlar sizle konuşmaktan daha çok zevk almaya başlar; çünkü hikayeleştirerek anılar anlatabilir, bir konu hakkında kimsenin düşünmediği bir bakış açısıyla yorum yapabilirsiniz. en basitinden kitap okumak karmamı 300'lerden 460'lara taşıdı. ki uğraşmadım bile, yazmayı da geliştirdiğini buradan görebiliyoruz.

ekleme: empati olgusundan bahsetmeyi unutmuşum. roman okumanın en büyük getirisi empati yeteneğidir. eğer belli bir miktarda kitabı geçerseniz otomatikleşiyor bu olay. yani isteseniz de istemeseniz de empati yapıyorsunuz. bu gerçekten faydalı mıdır, bilinmez. ben şahsen bu aralar biraz da olsa empati yeteneğimi köreltmeye çalışıyorum ama olmuyor. o kadar güçlü öğrenmişim ki, farkına bile varmadım.

klasikler ortaya çıkaran yazarlar, eserlerinde pek çok özelliği barındırır

bazı kitaplardan kısa kısa bilgiler vermek gerekirse;

oblomov adlı eserinde ivan goncarov eski rusya ve yeni rusya'yı karşılaştırarak eski rusya yanlılarını eleştirir. yani rusya'nın ilerleyebilmesi için gereken şeyleri romanında okuyucularına mesaj olarak verir.

hayvan çiftliği adlı eserinde george orwell rusya'daki komünist rejimi diğer ülkelerden hiç farkı yok aslında diyerek eleştirir. bakın adam alenen siyasete, ülke yönetimine-idaresine ilişkin eleştiriler sunuyor.

suç ve ceza adlı eserinde dostoyevski suç denilen kavramı, suçluluk psikolojisini derinlemesine analiz ediyor. roman bu yönüyle hem psikoloji bilimine katkı sağlıyor hem de insanlara konu üzerinde düşünme fırsatı sunuyor.

reşat nuri'nin acımak adlı romanını ele alalım. bir öğretmen bu romanı okuyarak kendisine pay çıkarabilir. 

roman sadece hoş vakit geçirmek için okunması gereken yazılı eser değildir. eğer böyle algılanıyorsa okunan eser zaten okuyucuya hiçbir şey katmaz. önemli olan verilmek istenen, yazarın üstü örtülü olarak anlattığı şeyleri algılayıp onlar üzerine kafa yormaktır.

yazarları açısından çok belirgin bir faydası var romanların

onlar, yaşamlarını uçurumun kıyısına sürüklemesi an meselesi olan kişisel krizlerinin üstesinden yazarak, kurguya dökerek, öyküleştirmek suretiyle geliyorlar. roman yazmak bir zorunluluk onlar için, yaşamsal bir niteliği var. tek bir kriz anını her seferinde bambaşka öyküler içinde anlatılaştırıyorlar. bu yaşamsal faydanın yanı sıra toplum tarafından tanınırlık, maddi kazançlar, sanatçı sıfatının prestiji gibi ikincil faydalar da var ama en başta geleni yaşayabilmek için yaratmak.

okurlara ne oluyor peki? yararlılık açısından ele alıyorsak bir yazarın kazançlarıyla kıyaslanamaz okurunkiler. eğer gelecekte bir roman yazarı olmayı kafasına koymadıysa, okudukları hakkında geniş kapsamlı eleştiriler yazabilmek, yorumlamak değilse amacı, yani sırf keyfine okuyorsa, romanlardan arta kalan nedir onun için?

okumanın keyfidir okurun eline geçen. barthes'ın "metnin hazzı" dediği şey roman okurunun yaşadığı histir. yazarın keyiflenebilmesi ancak kitabını tamamlayıp da piyasaya sürebildikten ve orada belli bir satış başarısı kazandıktan sonra mümkünken ve bu süreç son derece acılıyken, roman okurununki saf bir haz almadır. hazıra konar ve romanlar arasında keyfini sürer.

roman okumak bana ne veriyor? başkalarının yaşam hikayelerine bir göz atmamı, merakımı bir süreliğine dindirmemi sağlıyor. biraz olsun meraklı değilseniz roman okumak da film seyretmek de son derece yararsız , gündelikten uzak hayaller olarak görünecektir haliyle. merakla açılmış algım yazarın kitap olarak sunduğu evrenin içine dahil olmamı sağladığında başka dünyalar, başka yaşamlar, kendiminkine çok yakın ve benimkinden çok farklı meseleler görüyorum. öznellik boyutunda böylesine bir zenginliği dışarıda, maddi yaşamın hengamesinde algılayabilme şansı çok azdır insanın. gündelik yaşam öylesine hızlı şekilde akıp gidiyor ki her daim konuştuğum insanları bile tanıyamamış oluyorum çoğu zaman. önümde duran romanı okumaya başladığımdaysa koşuşturmanın yerini alan yavaşlığın içinde başka yaşam olasılıklarının var olduğunu keşfetme şansım oluyor. kitapta sunulan o evrenin yapmacıklığına ya da hikayelerin gerçekdışılığına aldırış etmeden ilerlediğim her seferinde kendi gerçekliğimle temas eden ayrıntılar yakalamamı sağlaması gibi bir yararı dokundu romanların bana. kurguyla gerçeklik bir yerde temas ediyor çünkü farklı düzeylerde de olsa ikisinin konusu da insan.

biraz merakolmak gerekir romandan keyif alabilmek için. yaşamınızın her düğümünü çözmeyi başardıysanız, gündeliğin içinde hiç sarsılmadan yaşayabiliyor, "bulduklarımla mutluyum" diyebiliyorsanız son derece gereksiz bir şeydir roman okumak. yazarın krizi kadar şiddetli olmasa da, okur da kendi yaşam bunalımlarında romanlardan medet umar. özdeşleşmeye ihtiyaç duyacak kadar yalnızlaştığımızda ya da gerçeklik, kaçacak bir delik arayacak kadar bunaltıcı gelmeye başladığında kapılarını açan romanların sağaltımsal işlevleri son derece faydalıdır. bir krizin çözümünü sağlamasa da nefes almaya imkan tanır. edebiyat, genel olarak da sanat ruhsal acılara pansuman olmak için vardır zaten.

insanı ayakta tutan şey, ister gerçeklikte olsun isterse kurgusal düzlemde, tanıdığı başka yaşamlardır. kendi zayıflıklarıma katlanabilmemin tek yoludur başkalarının da benzer süreçlerden geçtiğini algılayabilmem. diğer türlüsü devasa bir yalnızlığın içine düşmek olurdu ki, kolay değildir onun içinde yaşamak. bu açıdan bakınca yaşamsal bir yararı var romanların.

Final yorumu

"dostoyevski bana tüm bilim adamlarından daha çok şey vermiştir." - albert einstein

Evde Oturarak Mezun Olabilmeyi Sağlayan Güzel Olay: Online Üniversite

Büyük Yazarların Hayatından Örneklerle: Kitap Okumak Yaratıcılığı Öldürüyor mu?