Sevgilinize 1 Nisan Şakası Yapmadan Önce Tekrar Düşünmenizi Sağlayacak Trajikomik Bir Hikaye

1 Nisan her yıl zorlama ve yaratıcı şakalara sahne olduğu gibi bazen de Sözlük yazarı "soner bastiat"ın yaşadığı gibi trajikomik olayların önünü açabiliyor. Belki de 1 nisan gibi şaka enflasyonu yaşanan günlerde daha çok düşünmemiz gerek. Buyursunlar.
Sevgilinize 1 Nisan Şakası Yapmadan Önce Tekrar Düşünmenizi Sağlayacak Trajikomik Bir Hikaye


eski sevgililerimden biri 1 nisan'da gelip "ben ayrılmak istiyorum soner" demişti, hemen kabul etmiştim

zira üç dört haftadır ayrılmayı düşünüyor ama bir türlü nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. bu fırsatı tepecek değildim. meğer şakaymış. benim 1 nisan'dan falan haberim yok. çok saçma bi durum oldu birden. "şakaydı ya..ne diyosun sen yaa?? ne diyosun!???" şeklinde haklı olarak kendinden geçen biri vardı karşımda.

hayır öyle iğrenç bir durum ki, "ya canım ben gerçekten ayrılmak istediğini sanmıştım özür dilerim" de diyemiyorsun. insan böyle bişeyi hemen kabul mü eder abi? burhan altıntop yavşaklığında "ben de sana şaka yaptım be yaavvriuğğğmm" falan dedim de yemedi. böyle istemeye istemeye gönlünü almaya çalışıyorum... çünkü kız baya kötü oldu yani. o öyle olunca ben de kötü oldum.

ertesi gün evlerine gitmiştim, annesiyle aram iyiydi

odasına saklandım. plan şu; okuldan gelecek, odaya girecek, beni görecek, şaşıracak, sarılacağız falan… kız gelmedi, babası geldi. yani herifin beni kızın odasında görmesi an meselesi. ve dünyada tanıdığım en sinirli insandı babası. bi yandan da aramayan kız aramaya başladı ama telefon sessizde açamıyorum. konuşsam babası duyacak..böyle sıçar pozisyonda kızın odasında koltuğun arkasında sessiz nefessiz duruyorum, kıpırdayamıyorum. babasının yürüme sesleri falan geliyor, gölgesi geçiyor. pzevengin de durduğu yok..evde bi odaya girdiği falan da yok, çok ilginç. git banyoya gir, git yatak odasına gir! yok..adam deli gibi dönüyo evin içinde barut gibi.

kaç yıl babamla aynı evde yaşadım, bir kere böyle manyak manyak hareketler görmedim. gerçekten tırsmaya başlamıştım. hayır adam o an beni farketse, yirmi yerimden bıçaklasa öldüğüm sebebi skeyim afedersiniz. o kadar korktum ki gözlerimle taş arıyorum taş sağda solda. gerçekliğimi kaybettim, aklımı yitirdim.

yalnız bi yandan da hala sürprizden vazgeçmiş değilim, bekliyorum ki gelecek ve en azından değecek tüm bu rezalete. sonra anası geldi. dedi ki "olm sen git bak babası geldi görür mörür seni" dedi. "tamam ayşe teyze" dedim.. babasının deli dolanmaları biter bitmez evden hızla firar ettim. o g.t korkusuyla apartman merdivenlerinden üçer beşer paldır küldür inerken hayvan gibi düştüm. hani gol olmasın diye topu çizgiden çıkarmaya çalışırken topla birlikte gol olan, kaleye giren futbolcular olur ya..baya öyle kayıp kapının birine gümmmmm diye çarptım.

o kadar gürültü olunca çarptığım dairenin karşı komşusu kapıyı açtı, baktı..beni gördü o an bi 4-5 saniye bakıştık uzaktan, kapattı. insan bi sorar dimi "bişeyin var mı evladım?" falan der.. yerdeyim çünkü ben, gol olmuşum kapıya. tabii ben o zamanlar insanlığın öldüğünü yeni yeni öğreniyorum.

her neyse, bizim aramız bi türlü eskisi gibi olamadı tabii kızla

olacağı da yoktu aslında, kısacası bizim olurumuz yoktu. yaklaşık bir hafta sonra bu sefer gerçekten "ayrılalım... olmuyor" dedi. ama ben yine şaka maka yapıyodur diye hemen atlamadım. gayet ciddi bi surat ifadesiyle "aaaaa niye ya??" falan diyorum. hatta biraz abarttım galiba az kalsın yanlışlıkla yeniden barışıyorduk. "tavlada gelen 5-1 gibisin soner, hiçbir şey yapılmıyor seninle" diyerek bitirdi konuşmasını. kız giderayak tüm hayatımı özetlemişti, helal olsun. açıkçası bu özet karşısında kızdan tekrar etkilenmeye başlamıştım ama artık çok geçti.

bizden en az bin sene önce yaşamış olan bilge topluluk toltekler 'üç manevi ustalık' evresinden söz ederler. birincisi; farkındalık (kimsin, nesin, nereden gelip nereye gidersin vs..), ikincisi; dönüşüm (nasıl değişir, nasıl özgürleşirsin vs..), üçüncüsü; niyet (bütün bunları ne için yapacaksın?).

söz konusu felsefenin üzerinden bin sene geçmesine rağmen bu üç evreye dair hiçbir fikrim yoktu. dolayısıyla benden en kısa zamanda kurtulması ikimiz için de iyi olacaktı. yani 'şaka maka' doğru yolu bulmuştuk.

aslında insan daha çok çevresindekilerin değil de, bazen hayatın ta kendisinin bize çeşitli şakalar yaptığını öğrenip rahatlamak istiyor..ama hayat belli ki 1 nisan'lar yerine, kanlı 1 mayıs'lara daha çok öykünüyor ve bundan pek de vazgeçecek gibi gözükmüyor.

Entry'nin yazarı Soner Bastiat'ı Twitter'dan takip edebilirsiniz: