Sıfırdan Zirveye Yükselme Temalı Enfes Filmler

Sıfırdan zirveye yükselmek olayı genel olarak sevdiğimiz bir durumdur. Çok başarılı iş adamlarının, CEO'ların, sanatçıların sıfırdan yükseliş hikayelerini dinlemeyi, okumayı ve izlemeyi çok severiz. Filmlerde de bu tarzı seviyorsanız eğer, ''yga''nın yaptığı liste sizin için adeta biçilmiş kaftan.

1 a- wall street

b- wall street money never sleeps

bu iki film, seri olarak önce yükselip, sonra düsmeyi konu edinirler. düşüş, 2. filmde cok daha cabuk baslar. hatta yüksekten baslayıp düser.

2- the doors

ünlü grup the doors'un hikayesini, biraz da bozarak anlatır ama izlemeye gayet değerdir.

3- limitless

bu filmde, olagandısı cabuk yükselme anlatılır. bunu saglamak icin icilen bir ilac sayesindedir bu filmdeki yükselis.

4- einstein and eddington

ünlü bilim adamı baranın yükselisini konu edinir. filmin büyük bir kısmı einstein'ın teorileri ve eddington'ın bu teorilerin pesinden kosması ile gecer. yine izlemeye deger bir filmdir. einstein'ın sosyal yönünü de ele aldıgı icin, saygı duydugum bir filmdir. *

5- goodfellas

bir martin scorsese filmi olan bu film, sicilya mafyası ile kücük yasta hasır nesir olmaya baslayıp, yası da büyüdükce saygı görmeye baslayan "henry hill" in gercek hikayesini anlatır. tabii ki de michael scorsese filmleri havasında bir hayat yasamadıgını tahmin edebiliriz bu adamın. bu nedenle, bu film icin de hikayede oynamalar ve süslemeler var diyebiliriz. bunun bir önemi var mı? hayır yok. imdb'de top 50'ye oynayacak bir belgesel ben göremedim simdiye kadar.

6- scarface

bir "sıfırdan zirveye yükselme konulu filmler" baslıgında brian de palma filmi olan bu filmi anlatmak, "ünlü peygamberler" baslıgında isa'yı "ünlü bir dini kişilik" olarak tanıtmaya benzeyecegi icin hic girmiyorum, yazmamın tek nedeni, üstteki film ile bazı konularda cok benzemeleri ve de bu sayede, bu filmi burada görüp benzerini arayan bir kisinin, üstteki filmi de öğrenip izleyebilmesini saglayabilmek (eger bu filmi bilip, goodfellas'ı bilmemek gibi bir ihtimal var ise).

7- schindler's list

bu da yine imdb top 250 (top 10?) listesinde yer alan bir film olarak, zeki bir is adamının, filmin ilk yarısında savası fırsata cevirmesini isler, daha dogrusu isleyecek gibi gözükür, bu nedenle bu listede yer almasında bir sakınca görmüyorum. (mercedes, bir araba markasıdır demek ile aynı ufuk açıcılığa sahip bir madde oldu sanırım)

(gercek bir hikayedir)

8- gattaca

sıfırdan yükselmenin imkansızlastırıldıgı (normal yollar kullanıldıgında, olasılık dısı olan) distopik (kapitalist bakıs acısı ile ütopik) bir gelecekte anlatılan bir yükselme hikayesi oldugundan dolayı ayrı bir yer tutan bu film, bir "natural born"un (bu kavram, film izlenerek ögrenilir ise etkisi cok daha güzel olur diye düsünüyorum, o yüzden buraya serpistireyim dedim) astronot olma hayalini ve de bu yoldaki planını kararlılıkla uygulamasını isler. listede özel bir yeri olabilecek bir filmdir.

9- celda 211 (cell 211)

ispanya yapımı bir hapishane filmi olan bu film, isledigi konu bakımından bu listeye girmesi hem cok dogal, hem de ironiktir. bunun nedeni ise, filmde yükselen kisinin, aslında yükselmemesi gereken bir konumda en tepeye yerlesmesidir.

bir hapishane gardiyanı olarak ise giren filmin kahramanı, hapishaneyi tanıma turu icinde iken, bulundugu hapishanede isyan cıkar ve de bu isyan nedeniyle hapishaneye giris cıkısların kapatılması nedeniyle kendini hapishane mahkumlarının arasında bulur. ölmemek icin de mahkum rolü yapmaya baslar. basroldeki karakterin 'o babafingo ile kac kisiyi bogdugu" bilinmemektedir. (bkz: inside joke)

10- un prophète

yine bir hapishane filmi olan bu film, fransız yapımıdır ve de listeye karsı bir ironi olusturmaz, evet. bu filmde baskahramanımızın yükselmek icin iki yolu vardır:

1. hapishane hiyerarşisinde yükselmek

2. arşa yükselmek

hırsızlık nedeni ile hapishaneye girdiginde 18 yasında olan, korsika mafyası tarafından zorla cinayet islettirilen ve kimseyi tanımayan baskahramanımız, bilin bakalım hangi yükselme yöntemi ile bu filmi imdb top 250'ye sokar?

11- hannibal rising

isminden hem ne ile alakalı oldugu, hem de listeye neden girdigi cok rahat anlasılan bu film, isminin aksine, serinin ilk filmi degildir, hatta serinin son filmidir. hannibal'ın, masum bir cocuk, cok zeki bir genc, yakısıklı bir delikanlı olmasının yanında, kisiliginin, bir cocuk iken degismeye baslayıp, bir sosyopat haline nasıl dönüstügünü dönüstügünü ve de bunun getirisi olarak fbi'ın en cok arananlar listesinin zirvesine yükselisini isler (ufuk acan cümle: yükselis diyince bir basarı gibi oldu fakat, bilemiyorum. orada bir 15 dakika kadar 'oturusunu isler' yazdı fakat halkın müdahalesi ile o sacmalık kısa sürede bertaraf edildi).

12- shine

avustralyalısizo afektif bozukluk sahibi, dahi bir piyanistin hayatını anlatan bu film (en azından zirveye yükselene kadar ki kısmını, ki konumuz da bu), nedense kac kez izlesem dahi beni sıkmaz. bunun nedeni, samimi olması, gercekci olması, ve de 'gecenlerde burda fakir ama gururlu bir genc vardı' tadında olmayısıdır, (yanlıs anlasılmasın, bu listedeki hicbir film bu dedigim gibi degildir aslında.)

filmin, direkt olarak zirveye gitmemesi, dip yönleri de, zamanları da islemis olması, bu filme değer katan bir ögedir. (biyografi filmi kategorisine ittirilip de, total recall'dan farkı olmayan filmlerin aksine, heheh. *)

13- reprise

danimarkalı yönetmen joachim trier yapımı olup da, ortamlarda norveç yapımı olarak gecmeyi basarabilmis bu film, iki genc yazardan birinin dikey, digerinin yatay hareketi dogrultusunda, filmin basrolu olarak dikey harekete sahip karaktere odaklanmamızı bizden ister fakat yine shine'a benzettigim yönler sayesinde samimi bir yapım olup, konuyu bu dikey hareket olmaktan cıkarır. peki bu, listeye girmesini engeller mi? tabii ki de engellemez.

shine'la ortak baska bir yönü de, ana karakterin akıl saglıgının, filmin vurucu bir noktası olmasıdır (akıl saglıksızlıgının diyelim, aksi takdirde akıl saglıgına sahip olmak vurucu degil, gayet normal bir olay. insanın köpeği ısırması ise vurucu bir olay.)

14- trois couleurs blanc (three colors: white)

bir fransız filmi olup da, aslında bir üclemenin ikinci filmi olan bu film (bu sırayı unutursanız, fransız bayragının renklerinin sıralamasını aklınıza getirebilirsiniz, filmler renk isimlerine saihp, filmin sıralaması da bu sekilde, bilincli olarak yapılmıstır. mavi solda, kırmızı sağda, beyaz ortada, heheh), konu olarak, polonya'dan fransa'ya giden bir göcmenin yükselisini isler. 3 film arasında en samimi buldugum film olusu degil de, ana karakterin yükselisinin gercekciligi ve dünya ile "baglantısı", yükselir iken geride bıraktıklarına üzülmesi, bırakmamak icin elinden geleni yapması, hatta yükselis esnasında kendisinin en ufak bir fikri bile olmaması bu filmi bu listeye sokan seydir.

15- rush

listedeki simdiye kadar en yeni film olan bu film, 70'ler formula 1 ruhunu, hatta f1 ruhunu gelmis gecmis en iyi yansıtan ikili olan niki lauda ve james hunt'ın rekabetini isler (dogal olarak gercek bir hikayedir). filmde (tarihte?) iki rakip de beraber yükselir. yükselisleri esnasında bile bir rekabet olusup, olayın, zirveye kimin daha cabuk varacagı haline gelmesi, filmi heyecanlı yapan noktadır. (filmi heyecanlı yapan nokta, niki lauda ve james hunt'ın rekabetini islemesidir demek daha dogru olur sanırım)

(bkz: biyografi filminde spoiler vermemeye ugrasmak)

16- star wars

evet, kimsenin aklına gelmez degil mi? mesela, "en iyi sci-fi filmleri" diye sorulan cogu kisi "star wars" demeyi aklına getirmez. cünkü zaten o genelgecerdir. yine de buraya yazmak da fayda var. bu film de zirveye yükselmeyi isler bir bakıma, bir kısmında (ıv v vı). en azından anakin skywalker'ın bireysel hikayesi bu konuyu kapsar. luke skywalker'ın hikayesi biraz köyden indim şehire tarzıdır.

17- equillibrium

aslında konusu, ve baskarakterin 2 ayrı dalda zirveyi elde etmesi ile, bu listede 1.ligi hakeden, bende özel bir yeri olan bu film, aklıma simdi gelmesi dolayısıyla 17. sıradadır, sorun degildir, sıra zaten rastgeledir.

hissetmenin yasaklandıgı ve de yine hissetmeyi engellemek adına özel bir ilacın kullanıldıgı (prozium. prozac'a gönderme oldugu bariz evet.) distopik bir dünyada gecen bu film, filmin basında, bulundugu distopik dünyanın kolluk kuvetleri sisteminde en yüksek nokta olan gramaton rahibi (grammaton cleric) pozisyonunda bize tanıtılan (pozisyonunda diyince de özel şirkette halkla iliskiler müdürüymüs gibi düsük bir etki veriyor bünyeye ama neyse), fakat filmin ilerleyen bölümlerinde, bu noktadan kendi istegiyle inip, hissedenlerin (ilacı icmeyi reddedip, gizli bir sekilde yasayan kisiler, hissetme sucluları, sense offenders diye geciyor orjinal dilinde filmin) arasına katılıp, önceki pozisyonunu kullanarak, orada da zirveye yükselisini ve de direnisin lideri olmasını isler.

18- cidade de deus (city of god)

bir brezilya yapımı olan bu film, brezilya'nın en tehlikeli ve de unutulmus banliyölerinden birinde dogup büyüyen, mahalle arkadasları suc dünyasına tek tek katılıyor iken fotografcılıga merak salan, kimi zaman hayallerine, dogup büyüdügü yerin varlıgı ve yadsınamaz gercekleri ket vuruyor iken, onu kendine cekmeye calısıyorken yılmamasını, hatta bu durumu lehine cevirmesini, kimsenin giremedigi mahallesinde haber yapabildigi, fotograf cekebildigi icin bu durumun yükselmesine sagladıgı katkıyı isler. sıfırdan zirveye yükselisi anlatan en gercekci filmlerden biri de budur. gercek bir gazetecinin hikayesidir, muhtesem bir biyografik yapımdır.

tarlabaşı'ndan, fikirtepe'den, hacı hüsrev'den mumla aranan bir gazeteci cıkar mı? bu filmi izleyene kadar bu soruya cevap vermeyin derim. belki de hikayenin samimiyeti buradadır.

19- the pirates of the silicon valley

apple eski ceosu ve kurucusu steve jobs ile microsoft kurucusu bill gates arasındaki mücadeleyi, iki ismi de gözünüzde arkadas grubunuzun iki zeki ve sempatik (bu jobs icin gecerliligini kaybediyor film süresince tabii) elemanı samimiyetine cekiyor. bu yönü, filmi (tv filmi) izlemeye deger kılan nokta. stevie jobs'u oynayan aktörün role tam olarak oturması, hissiyatı tam olarak verip kendinden sogutmayı basarması, bill gates'i oynayan aktör icin tam tersinin gecerli olması vs gibi seyler, filme ilk basta yemek yerken izleyecek bir seyim olsun mantığıyla baslamısken (tabii silicon valley merakı da var da), filmin ilerleyen yerlerinde konuya kitlenmis idim. tabii gercek bir hikaye oldugundan dolayı 'acaba ne olacak?' olmuyor izleyicinin beklentisi ama 'acaba zamanında olmus olanı nasıl degerlendirmisler, canlandırmıslar' beklentisi de gayet önemli bir beklenti bana kalırsa.

20- the social network

üstteki film ile fazlaca ortak noktası ve benzerlikleri bulunan bu film, konu olarak facebook'un kurucusu mark zuckerberg'in hikayesini, üniversiteye giris yıllarında bir sosyopata dönüsmesini ve fbi'ın en cok arananalar listesin... bu film sanırım kendi kendini acıklıyor. mark zuckerberg'in olgunlasma, facebook'un da kurulus hikayesi, kurulduktan sonra hakkında baslatılan yasal islemler, cıkan zorluklar, 'pat diye olmaması'dır konusu, evet.

21- enemy at the gates

sıfırdan zirveye konulu filmler arasında, savas zamanı ordu icinde yükselme konulu bir film oldugu icin kendi alanına sahip olan bu film, gercek bir hikayedir. kücüklügünde dedesi tarafından ögretilen keskin nisancılıgın incelikleri ve tekniklerini, 2. dünya savasında sovyet ordusuna alındıktan sonra kullanıp, daha dogrusu kullanmak zorunda kalıp, bu sekilde bir teğmeni kurtaran, bundan sonra da yükselmeye baslayıp sovyet ordusunun en iyi keskin nisancısı olarak ün salan vassili zaitsev'in hikayesini anlatır.

basroldeki jude law, sanırım sinema alanında simdiye kadar görülen en "rus" sovyet askeridir. ayrıca filmin, savas gerilimi bir yana, ilginc bir sekilde sakin bir his vermesi, sovyet topraklarının karlı yolları üzerinde yürürken gelen kar sesleri vs gibi seyler ile insanı olaya katmayı basarması, hos bir basarıdır. hikayeyi biraz da olsa allayıp pullayan bu film, bir sniperın en önemli özelliklerinden olan 'sabretme' kavramını buna ragmen insana yasatmayı basarır.

22- catch me ıf you can

leonardo di caprio'nun basrol olarak yer aldıgı 2002 yapımı olan filmde, aynı zamanda yapım tarihini de belirtmemin nedeni olan leonardo di caprio, adeta bir çocuk görünüsüne sahiptir. bu güzel bir sey film adına cünkü, gercek bir hikayeden alıntı olan bu filmin gercek hayattaki karsılıgı olan adam hikayenin sahibi olan, yasayan kisi olan adam, hayatının bu filmde aktarılan kısmında zaten daha cocuktur, resit bile degildir. filmi basarılı yapan sey de budur. leonardo di caprio gibi bir aktörün bu ana karakteri canlandırabilmesi, yasının bile tutuyor olması, muhtemelen yönetmene de sanslı hissettirmistir kendini. su sekilde acıklayacagım: bir futbol takımı düsünün, yıldızlardan kurulu ve de bu takımın özelligi, gelmis gecmis en iyi oyuncuların ilk 11'de, en formda oldukları yasta iken bulunmaları (hack?). filmin hikayesi, yasadışı yollar ile (uyusturucu ticareti vs degil de, sahte cek, sahte kimlik vs) yükselmesi ana karakterin. dahice yapılmıs suclar hatta bunlar, izlerken insan "ulan helal olsun koçuma, feda olsun sana" diyebiliyor, cidden.

filmde hayatı anlatılan kisi 'frank abagnale'dir.

su da var ki, ana karakterimiz, sahte çekler konusunda o kadar iyi bir hale geliyor ki bir süre sonra, hapise girmemesine karsılık, 'sahte cekler bürosu' adlı, resmi bir birimden teklif alıyor, anlasma karsılıgı da hapise girmek yerine, sahte cekleri kontrol etmeye baslıyor, iste curcuna bundan sonra kopuyor, her perşembe show tv'de saat 8'de 'bizim sahte çekler' adlı diziden takip edebilirsiniz gerisini.