Tadı Damakta Kalan Futbolcu Ribery'nin Galatasaray'daki Olaylı Süreci

Bayern Münih'te uzun yıllar fırtına gibi esen Fransız futbolcu Franck Ribery, 2004-2005 sezonunun devre arasında flaş bir şekilde Galatasaray'a transfer olmuştu. Yarım sezonda kendini gösteren Ribery, yaz transfer döneminde sözleşmesindeki bir maddeden faydalanarak aniden Marsilya'ya transfer olmuştu. İşte bu olaylı süreci hatırlıyoruz.
Tadı Damakta Kalan Futbolcu Ribery'nin Galatasaray'daki Olaylı Süreci

kendinizi onun yerine koyun. gençliğinizin baharında bir futbolcusunuz. evlisiniz hatta belki yakında baba olacaksınız. fransa ikinci liginde oynarken bir anda kendinizi fransa'nın kalburüstü takımlarından metz'in sağ kanadında oynarken buluyorsunuz ve tüm otoritelerden övgü alıyorsunuz.

derken devre arasında şampiyonluğa oynayan ve avrupa'da hatırı sayılır bir karizmaya sahip olan bir klübün "güvenilir bağlantılarını" kullanarak size talip olduğunu öğreniyorsunuz. kariyeriniz için büyük bir sıçrama olabileceğini düşünüyorsunuz. biraz da aceleci davranarak soluğu istanbul'da alıyorsunuz. ülkenizde aceleciliğinizi eleştiriyorlar ama siz doğru kararı verdiğinizi düşünüyorsunuz. 100. yaşını kutlayan köklü bir klüptesiniz. üstelik bu klüp temelleri fransızca öğretmeyi amaçlayan bir liseye dayanan camiaya sahip olduğundan lisan açısından sorun çekmeyeceğinizi, hem kendiniz hemde eşiniz müslüman olduğunuzdan da uyum sorunuyla uğraşmayacağınızı düşünüyorsunuz.

başlarda her şey güzel gidiyor. taraftarın gönlünü kazanıyorsunuz zira türk futbol seyircisinin alışık olmadığı bir stiliniz, enteresan da bir tipiniz var. topu ayağınızdan çok beyninizle oynuyorsunuz. türk futbol seyircisinin dikkatini ve saygısını kazanmayı başarıyorsunuz ama türk futbolcusu sizi pek "sempatik" bulmuyor. her maç yediğiniz tekme sayısı artıyor. kafanızı kaldırıp hakeme bakıyorsunuz ama o size eliyle "kalk hadi kalk" işaretleri yapıyor. alışırım diyorsunuz ama yediğiniz tekmelerden futbol hayatınızın tehlikeye girebileceği düşüncesi aklınızdan çıkmıyor. ali tandoğan diye bir adamı gece kabuslarınızda size çift ayak girerken görüp terleyerek uyanıyorsunuz. bacağınızı kontrol ediyorsunuz. çok şükür yerinde.


takımda da işler iyi gitmiyor. şampiyonluktan giderek uzaklaşıyorsunuz. bazı takım arkadaşlarınızın gördüğünüz ilgiyi kıskandığını öğreniyorsunuz. gol atınca veya asist yapınca size koşup taraftara hoş görünüyorlar ama kameraların olmadığı yerde sizle pek ilgilenen yok. zaten takımda pek bir bütünlük yok, yüzler gülmüyor, stadyumda teknik direktörünüze bir grup "hırsız" diye bağırırken diğer bir grup "i love you" diye bağırıyor. kulüp içerisinde fazla konuşulmadığından hadiseyi gazetelerden takip ediyorsunuz.

ama 3-5 kişilik bir grup şu uzun boylu, türk televizyonlarında sık oynayan filmlerin aktörlerinden birine benzeyen forvetin etrafında toplanmışlar fısır fısır konuşuyorlar. fesuphanallah deyip eve gidiyorsunuz. bu sefer de eşiniz mutsuz. o da genç olduğundan bir anda evi olarak gördüğü yerden uzakta bir ülkede yaşamaya başlamanın zorluklarını kaldıramayacak gibi görünüyor. neyse diyorsunuz işler olacağına varır alışırız bunların hepsine.

bu arada başınızda futbolculardan "alacağımız yoktur" yazılı belgeleri imzalamasını isteyen "garip" bir yönetim kadrosunun olduğunu farkediyorsunuz. gerçi başkan hayatınızda gördüğünüz en uzun ve en asil görünüşlü futbol klübü başkanı. o nedenle güveniniz sarsılmıyor, lakin bakıyorsunuz bu riskli transferin bedelleri de gecikmeye başlıyor. eşinizin huzursuzluğuna, takımdaki sevgisizliğe bir de geç ödenen veya hiç ödenmeyen transfer taksitleri ekleniyor.

nihayet lig bitiyor ve fransa'ya dönüyorsunuz tatil yapmaya. "gelecek sezon işler daha iyi olacaktır"diye düşünüyorsunuz. zira dilinizden anlayan ve ününü genç oyuncularla anlaşabilme yeteneğine borçlu kariyerli bir hocanız var. uzun boylu forvetin etrafındaki kalabalık günden güne azalıyor çünkü bir çok müridi yaş haddinden emekli edilmiş. takımda bir gençleşme hamlesinden söz ediyor herkes. sert futbol, parasızlık ,eşinizin uyum sorunu gibi dertler bu kısa fransız tatilinde yok olur diye umuyorsunuz.

bu arada sizi bir anda fransa ikinci liginden şampiyonluk mücadelelerine kadar taşıyan menajeriniz koltuğunun altında incecik bir dosyayla evinize geliyor. dosyadan klüple olan sözleşmenizin bir kopyası ile avrupanın çeşitli klüplerinden gelen transfer tekliflerini çıkarıp önünüze seriyor. bir puro yakıp sözleşmedeki "alacağın tahsil edilmemesi durumunda sözleşmenin feshi"ne ilişkin maddeyi gözünüze sokuyor.

kafanız karışık. omzunuzun üzerinde eşiniz belirmiş size "hadi kabul et" diyen gözlerle bakıyor. siz taraftarın tepkisini düşünüyorsunuz. iyi kötü bir sinerji yakalamışsınız çünkü "scarface" , "ferraribery" gibi lakaplar takılmış geleli bir kaç ay olmasına rağmen. tek başınıza olsanız kabul etmezsiniz belki ama yeni yeni filizlenen ailenizi düşünüyorsunuz. " ne olurdu alacağım ödenseydi de klüpler ve menajerler akbaba gibi kendi çıkarlarına işleyecekleri sözleşme maddelerinin üzerine üşüşmeselerdi. ben de bu zor kararı vermek zorunda kalmasaydım" diye düşünüyorsunuz.

eşiniz fransa'da yaşamak istiyor. menajeriniz marsilya'dan gelen teklif faksını okuyor büyük bir şevkle. o da alacağı komisyon bedeliyle sarhoş olmuş belli ki. soruyorsunuz "galatasaray benim bonservisimi yeni aldı. onlarla 3 yıllık sözleşmem var. şimdi başka klübe imza atarsam ve alacağımın olmadığı bir şekilde kanıtlanırsa halim ne olur?" diye. purosundan bir nefes alıyor. her şeyi hesaba katmış gibi bir hali var. "problem olmaz" diyor. "kanıtlayamazlar. galatasaray'ın fifa'da binlerce davası var. kredisi yok. noter tasdiğinin bir değeri yok"

eşinizin de gazıyla çabucak atıveriyorsunuz imzayı. basına galatasaray'dan konu bile açmayan demeçler verip yeni mavi beyaz formanızı geçiriyorsunuz üzerinize ve bir anlamda köprüleri atıyorsunuz eski klübünüzle. artık geri dönme şansınız yok. içinizden dua ediyorsunuz konunun hukuki olarak çözülmesine dair. internette transferinizin getirdiği tepkilere bakmak istiyorsunuz.


eski kulübünüzün basın açıklamasının tercümesini okuyup paniğe kapılıyorsunuz. bir hışımla menajerinizi arıyorsunuz "hani sorun olmazdı" diye. menajer gülüyor. "galatasaray yönetimi seni taraftarın önüne atıp kendi hatasını örtmeye bakacak. asla çözülemeyecek bir dava açacak ve marsilya'nın açıktan vereceği ufak bir tazminata razı olacaklar. senin için ödedikleri bonservis bedelini karşılayacak bir tazminat olacak ancak. klüp zarar etmemiş olacak. kamuoyu baskısından da senin kandırıldığını, yalancı olduğunu söyleyip sıyrılmaya çalışacaklar. kısa süre sonrada yine benzer bir transfer yapıp konuyu unutturmaya çalışacaklar. sen de yeni takımında mutlu mesut futbolunu oynayacaksın."

budur olayın özeti. ribery saf bir fransız delikanlısıdır. biraz menajerlerin, biraz da aceleciliğinin kurbanı olmuştur ama ahlaksız bir oyuncu olduğuna kesinlikle inanmıyorum. burada asıl hata arada bir önemli maçlardan önce para takviyesi yaparak ve onun dışında futbol takımına dair hiçbir şeyle ilgilenmeyerek alınan ilk kupada podyuma fırlayan yönetimdedir.

Türkiye'ye Gelmiş En İyi Golcülerden Mario Jardel'in Olaylı Galatasaray Macerası