Tüm Zamanların En İyi Sanat Eserlerinden Biri Olan Pink Floyd Harikası: Dark Side of the Moon

Haziran 1972 ve Ocak 1973 arasında, o yılların en gelişmiş kayıt teknikleri kullanılarak Abbey Road Studios'da kaydedilen 2 Mart 1973 tarihli bu harika albüm, aradan neredeyse 50 yıl geçmesine rağmen tazeliğinden bir şey kaybetmiş değil.

Albümü önden verelim


dark side of the moon, insanlığa yazılmış en büyük eleştirilerden biridir

bu iyi müzikten daha fazlası. felsefe, ahlak, etik ne derseniz diyin. bir daha böyle bir albüm gelir mi? tartışılır.

dark side of the moon, "ayın karanlık tarafı" anlamına gelmektedir. peki albüm bize neyi anlatır?

eski inançlara ve bazı mitolojik kaynaklara göre ayın evresi ve konumu, insanın delirme durumunu, psikolojisini ve davranışlarını da etkiliyor. 'lunatic' çılgınlık demek iken 'luna' ay anlamına gelir. pink floyd'un ay metaforu kullanma sebeplerinden biri bu.

bazen ay ışığı tekrar dünyaya yansıtır, bazen karanlığı yansıtır. metaforik olarak insanoğlu aynıdır. ışığı dünyamıza yansıtmayı seçebiliriz ya da karanlığı yansıtabiliriz ve ayın aksine, yansıttığımız seçim bizim elimizdedir.

albüm ise bize asla göremediğimiz, ama her zaman var olan karanlık tarafımızdan bahsediyor. herkesin gizlediği, fakat açığa çıkmayı bekleyen karanlık taraf. waters'ın yorumuna göre kontrol altında tutmaya çalıştığımız karanlık taraf, bizim deliliğimiz.

tüylerin diken diken olduğu kısım neresi biliyor musunuz?

there is no dark side of the moon really.
matter of fact it's all dark

aslında ayın karanlık tarafı diye bir şey yok. ayın tamamı karanlık.

yani insan davranışları tamamen karanlığa meyilli, biz ise hayal kırıklarımızı bu şekilde 'aydınlık' ile örtüyorduk. hedeflerimiz, hayallerimiz, hayata biçtiğimiz anlamlar veya ulaşmak istediğimiz statü hepsi karanlığımızı gizlemeye çalışan basit öğeler. 

yani waters, insan doğasının karanlığa meyilli olduğunu ve sürekli kontrol altında tutmaya kalkmazsak delirebileceğimizi mi söylüyordu? evet sanırım waters haklı.

waters'ın dediği bir diğer şey karanlık tarafa boyun eğmeyin. baskılar, dayatmalar hepsi karanlık tarafın bi parçasıdır. ama aynı zamanda bahsettiğimiz karanlık taraf da yoktur. bu ironik mesaj 'her şey' elinizde demenin başka bir yolu. evet her şey elinizde olduğu gibi, hiçbir şey elinizde değil.

albüm speak to me parçası ile başlıyor

albümün ilk parçası ile karanlık tarafa bi çağrı yapıyor bir nevi... yani konuş benimle! bu şarkıyı özetleyen en güzel dizeler:

very hard to explain why you're mad
even if you're not mad

breathe

nefes ile çığlık sesleri, ve yavaş yavaş artan kalp ritimine benzer ses ile başlıyor. bir çeşit doğum gibi. doğmak, çıldırmak mı aynı zamanda?

solukla, solukla havayı
korkma umursamaktan
git, ama terk etme beni
bak etrafıma ve seç kendi toprağını
yeni doğmuş çocuğuna nasihat veren anne öğütleri değil mi bunlar?

on the run

hızlıca bi giriş yapılıyor şarkıya. kaos, aceleci insanlar, koşuşturmalar betimleniyor. aynı zamanda biri de koşuyor. arkada ise havaalanında duyulan duyuru sesi duyuluyor. yani bir uçağa yetişiyorlar. bi anda 'live for today, gone tomorrow. that's me. haha' şeklinde bi ses duyuyorsunuz. işin tuhaf yanı şarkının sonlarına doğru bir uçağın düşüş sesinin koyulması... yetişmek için koştuğunuz uçağın düşmesi, ne tuhaf. yoruma gerçekten açık.

time

zamanın ne kadar hızlı aktığını, ve elimizde 'hiçbir şeyin' olduğunu ele almışlar bu parçada. genç iken zamanın önemi anlaşılmaz.
30'lu yaşların varoluşsal krizi bu parça ile aşmaya çalışan abiler yoktur herhalde?

"and then one day you find ten years have got behind you
no one told you when to run, you missed the starting gun"

the great gig in the sky

rick wright 1988 yılında verdiği röportaj ile bu parçanın ölüme dönüşen bir yaşam halini anlattığını belirtmiş. çığlık, çekilen acının yansımasıdır. istediğin hayatı yaşayarak mı öleceksin? yoksa seçimlerin seni istemediğin bir noktaya mı ulaştıracak? öldüğünde hangi tarafta olacaksın? karanlık mı aydınlık mı. gerçi bir dakika, ikisi de aynı...
ölüm, istediğiniz gibi yaşadığınız sürece korkunç bir şey değildir.

money

iyi bir iş bul, para kazan ile başlayan sözler iş hayatına yeni giren bi ergenin aldığı tavsiyeler. fakat şarkının sonuna doğru bu seslenilen karakter, kendini kapitalist düzene kaptırıyor. ilişkilerin denetimi paradan geçiyor. araba hayalleri, daha seksi kadınlar. paylaşabilirim, ama pastamdan bir dilim bile almayın!. bu sözler ile mevcut düzende bencilleşen koyunlar eleştirilmiş. aslında bu da bi tür çılgınlık, yani karanlık taraf.

us and them

düşünceleri uğruna insan öldürmeyi göze alan insanlar. savaşta her iki taraf da haklı olduğunu düşünür. fakat biz ve onlar arasında hiçbir fark yoktur. bize farklı olduğumuz, ve öldürmemiz gerektiği öğretilmiştir. işte bu savaş anı, dark side'ın ve insanın gerçek yüzünün en net göstergelerinden biridir.

bazı yorumculara göre us and them, insanın kendiyle verdiği gündelik savaşıdır. sıradanlar ve kendiyle savaşanlar.

"zaferleriniz ve yenilgileriniz var, ama sonunda, sadece insanların tekrar tekrar ölmesini izliyorsunuz."

any colour you like

pink floyd'un en efsane parçalarından biridir bu. verdiği mesaj şudur: aslında hiçbir şey elinizde değil! ford seri üretime başladığında ilk sloganı 'istediğiniz rengi seçin!'
fakat ford, sadece siyah araba üretir. kimseye seçme hakkı tanımaz. yani hiçbir şey elinizde değil. pink floyd bu parça ile hiçbir şeyin elinizde olmadığı, sizin seçme hakkınız olduğuna inandırıldığınıza değinir. bu parça bir nevi albümün temelidir. money de, time da, the great gig in the sky da dönüp dolaşıp buraya ulaşır. tüm bu soruların temel nedenlerinden biri, size seçim hakkı tanındığını düşünmeniz.

hayır, izin verildiği kadar yaşarsınız... bunu idrak edin, ve delirmeyin!

brain damage

roger waters, şarkının zihinsel hasarla ilgili sözlerini, grubun eski vokalisti syd barrett'a yönelik yazmıştır. kendisinin de barret ile yakın şekilde hissettiğini "i'll see you on the dark side of the moon" sözleri ile belirtmiştir.

"the lunatic is on the grass" kısmı ile çimlere basmayın uyarılarının saçmalığını, çimlere basanların deli olarak ele alınmasını eleştirmiş. asıl deliler, çimlerden ve yeşillikten korkan olanlardır (yukarıdaki kisa satır viki'den alınmıştır).

waters, şarkıyı yazarken aklında canlandırdığı çimlerin king's college, cambridge'in bahçesindeki çimler olduğunu belirtmiştir (ayrıca cambridge üniversitesinde çimlere sadece akademisyenler basabilir haha). ama bu şarkı sadece barrett için yazılmamıştır. fikirleri yüzünden diğer insanlar tarafından 'deli' olarak tanımlanan, ve sesleri sadece dark side of the moon'da buluşan insanlar için de yazılmıştır.

eclipse

son. yaşamdaki tüm eylemler ve görünen çelişkiler ve çatışmalar ölüm noktasında ortadan kalkar. güneş ay tarafından gölgelenir(tutulma=eclipse)

zamanın kendisi bile ortadan kaybolur (all that is now, all that is gone, all that's to come).
bu noktada her şey birlikte erir ve “güneş altındaki her şeyin uyum içinde olduğunu” ve tüm mücadelelerin bilinçli beyninizin yapıları olduğunu keşfedersiniz. sonra kalp atışı durur.

ve gidersin...

"everything under the sun is in tune,"
güneş altındaki her şeyin uyum içinde olduğu söylenir (düzende)
"but the sun is eclipsed by the moon."
ama güneş, ay tarafından gölgelenir

bütün bu düzen işe yaramıyor, çünkü hepimiz, hepimiz kendi yollarımızda delileriz.

"there is no dark side of the moon, really.
matter of fact it's all dark."

Ek bir not düşelim

bu albümün kapağındaki prizma ile albümün içindeki bazı seslerin arasında bir ilişki var. kapağında prizmaya çarpan ve renklere ayrılan bir ışık var. albümün başında da önce kalp atışları, yazar kasa sesi, garip bir aksanla konuşan adam (i've always been mad...) , saat sesi, uçak sesine benzer bir ses hep beraber veriliyor. sonra bir bayan çığlığı duyuluyor ve albüme geçiliyor. albümde de her şarkıda bu bahsettiğim sesler ayrı ayrı duyuluyor (time'da saat, money'de yazar kasa, great gig in the sky'da o deli adamın konuşması, on the run'da uçak sesi...).

bu durumda o seslerin toplamını ışığa, kadın çığlığını prizmaya ve albümün her bir şarkısını ayrı bir renge benzetebiliriz. yorumlarım bu yöndedir.

Ayrılık Hüznünün Her Bir Notasına Sindiği Efsane Bob Dylan Albümü: Blood on the Tracks

Günümüzün Vasat Müzik Endüstrisi İçinde "Albüm" Formatı Neden Oldukça Değerli?

Ne Vakit Dinlenirse Dinlensin İnsanı Darmadağın Eden Pink Floyd Başyapıtı: Hey You