Türk Dizi Tarihinin En Derin ve Üzerine Çalışılmış Karakterlere Sahip Dizisi Neden Ezel?

2009-2011 yılları arasında yayınlanan 71 bölümüyle "dizi böyle çekilir" dersi veren Ezel'in teknik analizi.
Türk Dizi Tarihinin En Derin ve Üzerine Çalışılmış Karakterlere Sahip Dizisi Neden Ezel?
Fotoğraf: Ay Yapım


sorular

1) ezel neden bu kadar çok izlendi?
2) hangi teknikler kullanıldı?
3) nasıl bir hikaye yapısına sahip?
4) nasıl bir karakter yapısına sahip?
6) nasıl bir anlatım tarzı var?

ve diğer detaylar...

öncelikle şunu söylemeliyim:

"bu bir dizi değil, bir edebi eserdir."

bunu çok net söyleyebiliriz. ezel; karakterleriyle, hikayesiyle, diyaloglarıyla bambaşka bir dünyayı, çok yoğun insani duygular bombardımanı altında anlatan fantastik, epik, lirik bir hikayedir.

son kelimeye dikkat... "hikaye"dir...


yani ben istesem şu an ezel'i klasik bir hikaye formatında çok rahat yazabilirim. hatta edebiyat dergilerine yollanacak kalitede yazılabilir. hatta zorlasam romanını bile yazabilirim. çünkü bütün olayı biliyorum, bütün karakterlerin kim olduklarını, neler hissettiklerini, geçmişlerini, derin yaralarını, içsel hesaplaşmalarını hepsini biliyorum.

ezel'in bu kadar sevilmesinin tek nedeni her şeyden önce anlatacak çok sağlam hikayesinin olmasıdır

ve bu hikaye o kadar derindir ki... tam olması gerektiği gibi yani... çünkü bir dizi senaryosunun ilk etabı, başı sonu belli her şeyiyle kurgulanmış, karakterleriyle işlenmiş, çok sağlam temellere (duygulara) oturtulmuş bir hikayeye sahip olmaktır. ve araştırdığınız zaman, tutmuş, izlenmiş, fenomen olmuş dizilerin hep sağlam bir hikayesinin olduğunu fark edersiniz.

tamam... ezel'in teknik yönü de çok güçlüdür. rejisiyle, oyuncu kalitesiyle, müziğiyle çok sağlamdır. ama sağlam bir hikaye olmadan bunlar bir boka yaramaz. o yüzden ezel'i ezel yapan tek unsur olağanüstü hikayesidir.

çünkü insanı içine çekebilen unsurların yüzde yetmişi hikayeden kaynaklanır. hikayesiz, bir bölüm sonrasını kendi de bilmeyen senaristler tarafından yazılan dizilerin 4-5 bölüm içinde nasıl dizi çöplüğündeki yerlerini aldıklarına sürekli şahit oluyorsunuz.

"klasik türk dizisi" kavramı işte burdan geliyor. bunun adı "hikayesizlik"ten başka bir şey değildir. senaristler hemen diziye "ölüm, adam kaçırma, sorgu sahnesi, hastane, elektro şok/hayata dönme, ayrıl-barış-aldat üçgeni, en komik diziye bile silahlı çatışma," vs koyarak hikayesizliklerini telafi etmeye çalışırlar. sürekli tanımadığımız karakterler belirip öne çıkmaya başlarlar. çünkü karakter eklemeden olay yazamaz hale gelir yazarlar. en sonunda da çırpına çırpına final yaparlar.


ama ezel bambaşka... eminim senaristlerden kerem deren'in elinde 1971 yılında haydarpaşa'ya inen ramiz dayı ile başlayıp, 2011 yılında bir vagonda ezel ve eyşan sahnesiyle son bulan bir hikaye dosyası vardı çekimler başlamadan önce. böyle olmadan kurulmaz çünkü bu yapı... sonradan eklendiği hemen anlaşılır.

işte ezel böylesine sağlam bir yapının ürünü olduğu için bu kadar içine çekti herkesi. ilmek ilmek dokunmuş bir, duygulu bir hikaye... işin sırrı burda...

yani ilk bölümü yazmaya başlarken son bölümün son sahnesi dahi zihninde yer etmiş olmalı, hikayenin genel ve özel hatlarıyla nereye gideceği tamamen hazır hale getirilmelidir. "kervan yolda düzülür" mantığı dizi senaryoları için geçerli olamaz. yoksa çuvallarsın bir yerden sonra... "salak" diye baktığın seyirci sana öyle bir şamar vurur ki şaftın kayar. fenomen olacağım diye çıktığın yolda kepaze olursun.

diğer bir husus...

sinema/tv için oluşturacağın hikayenin bir teması/duygusu/derdi olmalı

yani anlattığın hikaye, alt metninde hayata dair mesajlar taşıması gerekir. çünkü bütün hikayelerin amacı aynıdır:

"okuyucuda/izleyicide/dinleyicide bir duygu uyandırmak"

eğer duygu uyandıracak bir derdin yoksa, bir yaran yoksa, içsel süreçlerin yoksa anlattığın hikaye kimsenin umrunda olmaz. cin ali tatilde ile aynı düzleme gelirsin. ki o bile çok derin pedagojik hassasiyetler barındırır. hal böyleyken; "dizi" gibi uzun süreç isteyen işlerin olmazsa olmazıdır duygu/tema...

çok net söylenebilir ki ezel bu hususta iki ana duyguya odaklanmıştır:

ihanet ve intikam... ama onun altında dostluk, sadakat, aile gibi bir sürü değeri daha sorgular.

şimdi bu haliyle bakıldığında çok klişe geliyor insana...


aslında dünya üzerinde anlatılmamış hiçbir hikaye yoktur. sen farkında olmadan, aklına gelen ve çok orijinal olduğunu düşündüğün bir hikayeyi birileri defalarca düşünmüştür. sinema tarihinde bugüne kadar çekilmiş bütün filmleri izleyip, içerdiği hikayeler bakımından kategorize etseniz belki de çok büyük bir oranda aynı şeyleri temele aldığını görürsünüz. örneğin; "intikam ve ihanet" temalı kaç film/dizi çekilmiştir acaba? ya da bugüne kadar kaç gangster filmi çekilmiştir? ve bunların arasında neden "the godfather" ilk sıradadır? demek ki bir sırrı var bu aynı şeyden bahsettiği halde bir adım önde olan filmlerin.

bunun çok farklı parametreleri olabilir tabi ki... ben sadece bir hususa değineceğim:

hikaye anlatma sanatı...

gelelim ezel'in bu başı/sonu belli, ilmek ilmek dokunmuş, epik hikayesini bizlere anlatırken kullandığı tekniklere

dizi senaryolarında hikaye oluşturmak kadar o hikayeyi nasıl anlattığın da çok önemlidir. yanlış teknik kullanırsan elindeki "muazzam" hikayeyi kese kağıdına çevirebilirsin. buruşturur çöp kutusuna basket atarsın. yanlış teknik izleyici sıkabilir. o yüzden "ilgniç, estetik, orjinal" hikayeni onun temposuna uygun tekniklerle anlatmalısındır.

ve belkide ezel'in en önemli artısı... özellikle ilk sezon (33 bölüm) için konuşacak olursak; bu 33 bölümün hiçbir sahnesi boş değildir. maalesef türkiye'de dizi yazarları bölüm ve sezon sürelerini uzatmak için dizinin "genel hikayesine" yani "dramatik yapısına" hiçbir katkısı olmayan gereksiz sahneler koymak zorunda kalırlar. ağlaşmalar, ölenin ardından uzun süreli acı çekme sahneleri, hastanelerde geçen bölümler, koca bölüm boyunca kayda değer hiçbir şeyin olmaması, hikayenin gram ilerlememesi vs. ama ezel'in ilk sezonundaki istisnasız her sahnesi hikayeyi ileri götüren, dramatik yapıyı kürek kürek dolduran sahnelerdir. bu da beraberinde başka bir unsur getirir:

"tempo"

hikaye jet hızıyla ilerler. hiçbir şey sündürülmez, hiçbir olayı uzun uzun beklemek zorunda kalmayız. "yok canım, bu olay hemen olmaz herhalde" dediğimiz, başkası olsa sadece bölümlerin final sahnelerine koyabileceği, izleyiciyi şoke eden olaylar "pat" diye bölümün ortasında oluverir. diğer dizilerde sadece finallerde şoke olurken, ezel'de aynı bölümde defalarca şoke oluruz. bu hem tempoyu besler, hem sürükleyicilik sağlar. işte buna "hikaye anlatma sanatı" denir.

ezel, "hikaye anlatma sanatı" konusunda tamamen amerikan yapısı teknikleri başarıyla kullanmıştır. ama en barizi kuşkusuz lost'un dizi tarihine kattığı tekniklerdir.


kısaca

- her bölümün sonunda bir "hassiktiiiiirrr" çektirmesi
- sahnelerin sonunu göstermeyip, bir sonraki sahnede tahminin seyirciye bırakılması
- doğru ve zamanında geri dönüşler, ileriye gidişler
- karakterlerin geçmişlerine dönülüp, o an yaşanan durumun açıklanmaya çalışılması
- sezon sonunu "6 ay sonra" olacak bir sahneyle bitirip, aynı sahneye diğer sezonun ortasında tekrar dönülmesi ve insanların hep "o sahneye" olan "acaba o noktaya nasıl gelindi?" merakı
- karakterlerin hep "iki kritik seçenek" arasında kalması, daima bir tercih yapma baskısı altında olmaları
- geçmişteki olaylarla, şimdi yaşananların arasında bir "kader" bağı olması
- bazı bölümlerin sadece bir karakter üzerine yoğunlaşması

gibi teknikleri ezel dibine kadar kullanmıştır. ve bu teknikler "genel hikaye"nin içine o kadar güzel yedirilmiştir ki başka şekilde anlatılması mümkün değil gibi gözükmektedir.

gelelim benim ezel'de hayran olduğum ve bu işlerde en çok önemsediğim kısma... "karakter"

hikaye yazmanın en önemli kuralıdır:

"basit hikaye, karmaşık karakter"

kuşkusuz ezel'in hikayesi aslında çok basittir: intikam... bunu kronolojik olarak kağıda dökersin, basit bir hikaye olur. ama karakterini karmaşık oluşturursan o basit hikaye bir anda "derin hikaye"ye dönüşür.

ezel'deki her karakterin üzerinde sayfa sayfa çalışılmış. zorlarsan her biri hakkında sayfalarca hikaye yazılabilir. o kadar derin ve karmaşıktırlar. hepsinin derin yaraları, içsel hesaplaşmaları, geçmişten gelen özellikleri vardır ve biz bunları bildiğimiz için karakterlerle çok sağlam "özdeşleşmeler" kurarız. bu da bizi hikayeye daha çok bağlar.

(örnek: izlerken cengiz'e "vay orospu çocuğu yaaa" diye sinir olmayan yoktur herhalde... işte bu çok derin içsel süreçler barındıran cengiz karakteriyle izleyicinin nasıl bir özdeşleşme kurduğuna delalet eder.)

(örnek: her dizide güç manyağı, hırslı, entrika dolu bir kadın karakter vardır. ama bunların geçmişini bilmediğimiz zaman suni bir karikatürden, bir klişeden öteye gidemez. resim olarak bakıldığında eyşan da bu kategoriye girer. ama aslında eyşan inanılmaz derin duygulara sahiptir. dolandırıcı babası tarafından kötü işlerde kullanılan, her türlü pis işi öğrenen, insanları kandırmayı çocukluktan beri alışkanlık haline getirmiş, cazibesini kullanmakta usta olmuş, bu yüzden güç bağımlısı haline gelmiş, sevdiği adamla kardeşi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmış, bundan dolayı çok derinlerde bir pişmanlık yaşayan ama gerçekten sinirlendiğinde yapabileceklerinin sınırı olmayan bir karakterdir. ne kadar kötü olsa da aslında onu sevebileceğimiz bir tarafı vardır onun. çünkü ağır içsel hesaplaşmalar yaşar ve hikayenin sonlarına doğru büyük ruhsal değişimler geçirir.)

istesem hepsiyle alakalı sayfalarca yazabilirim ama entry zaten hayvan gibi oldu burada keseyim örnekleri...


kısaca ezel, türk dizi tarihinin en derin ve üzerinde çalışılmış karakterlerine sahiptir

çünkü hepsinin neden öyle davrandığına vakıfız. hal böyleyken neler yapabileceklerini de çok iyi biliyor ve geriliyoruz. cengiz ibnesini ne kadar üzgün görsek de her an bir bokluk yapabileceğine eminiz. kerpeten'in devamlı hislerine yenildiğini biliyoruz. ezel'in ne kadar intikam hırsı olsa da yapabileceklerinin bir sınırı olduğunu insani özelliklerinden anlıyoruz. basit bir katil olan temmuz'un bile ne kadar ilginç bir hikayesinin olduğunu, tefo'nun geçmişiyle nasıl hesaplaşan bir adam olduğunu görüyoruz....

şu haliyle bile hiçbir olay yazmadan karakterleri boş kağıda atsan, kendileri yüzlerce olay çıkarır sana. o kadar derin yaratılmışlar.

daha iyisi gelir mi bilmem karakter hususunda...

Bu içerik de ilginizi çekebilir