Türk İnsanının Yapmaktan Nedense Biraz Kaçındığı Eylem: Özel Hayattan İnsan Silmek

Huzur isteyen insanların gerektiğinde yapması gereken bir davranış şekli.
Türk İnsanının Yapmaktan Nedense Biraz Kaçındığı Eylem: Özel Hayattan İnsan Silmek
Blue Valentine (2010)

beni sürekli rahatsız eden bir sorun yaşıyorsam biriyle; o kişiyi hayatımdan çıkarmak, tartışıp durmaktan daha kolay ve mantıklı geliyor bana. hayatında huzur isteyen herkese de tavsiye ederim. uzun yıllar süren dostlukmuş, bilmem kaç yıllık sevgiliymiş, yakın akrabaymış vs. böyle şeyleri romantize edip kendini kandırmamalı insanlar.

bir insanı silmek için ona çok değer vermeniz gerekmiyor. en yakın arkadaşınızı, hatta aile bireyinizi silebileceğiniz gibi; hayatınızda fazla yer tutmasa da bir yerinden bağlanmış insanları da silebilirsiniz. bir insanı silmek için büyük kötülüklere, ihanetlere de gerek yok. ufak tefek ve sürekli tekrarlanan hatalar da yeterli sebeptir.

insanlar sizi hayatında istiyorsa hassas olduğunuz konulara dikkat etmeli. siz de onun hassasiyetlerine saygı duymalısınız. siz bunu yaptığınız halde, karşınızdaki yapmıyorsa; boşu boşuna ne siz kırılın ne de onu kırın. inceldiği yerden koparın gitsin. bu karşı tarafa verilen bir ceza gibi görülmemeli. sonuçta o kişi siz olmadan da hayatına gayet güzel devam eder, kimse arkanızdan yas tutacak değil. "hayatından çıkayım da görsün gününü" gibi triplere girmek komik.

bu sadece kendinize verdiğiniz bir ödül. öyle düşünün. o kişinin ruh durumunuzda yarattığı negatif etkilerden kurtularak kendinize iyilik yapıyorsunuz. 3 birimlik mutluluk verme ihtimali için 5 birimlik sıkıntı yaratan ilişkilere tahammül etmeyin. hem kendinizi hem de karşınızdakini kurtarın.

özellikle bizim gibi toplumlarda belirgin bir yalnız kalma korkusu var. o yüzden problemli ilişkileri sürdürme konusunda uzman olmuşuz. insanlar kendileriyle başbaşa kalmaktan kaçıyor resmen. yalnız olacağına, yanında tepeden tırnağa gıcık kaptığı biri olsun tercih ediyor. ilk fırsatta dedikodusunu yapıyor, mümkünse kuyusunu kazıyor ama yine de o insanı hayatında tutuyor. böyle hastalıklı bir topluma dönüşmüş olmamızın altında yatan nedenlerden biri de budur bence.

hasta toplumun hasta bakış açısına göre yer yer kınanabilirler ve hatta geçimsiz olmakla, kolay insan harcamakla suçlanabilirler. ama ben aksini düşünüyorum. kendilerini rahatsız oldukları ilişkilerden kurtarma becerisine ve cesaretine sahip olan insanları seviyorum.

Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004).

Birini silmek ne gibi izler bırakabilir?

yaşlıca bir kadın birkaç yıl önce bana bir öğüt vermişti: “annen ve baban hariç hayatındaki tüm insanları bir çanta gibi görebilmelisin. ömrünü doldurduğunda bir kişiyle ilişkin, onu omzundan sıyırıp olduğun yerde bırakabilmeli ve onsuz yoluna devam edebilmelisin. sadece anne ve baba farklıdır. artık yaşamasalar bile, ömrünün sonuna kadar bitmez onlarla zihinsel ilişkin.”

bir insanı silmek de bir ilişkiyi zihinsel olarak bitirmenin, bir çantayı omuzdan indirmenin alt başlıklarından biri. (o insanla yaşadıklarını da unutmak olarak algılamıyorum ben bunu)

ancak diğer ayrılıklardan ya da bitirişlerden bir farkı var “silme"nin. çürümüş meyve kokusu gibi yoğun bir kırgınlık kokusu doluyor benim burnuma, çünkü silmek fiilinin beraberinde getirdiği kesinlik ve hıza ancak büyük bir kırgınlık lokomotiflik edebilir diye düşünüyorum. fade out (yavaşça silinme) olmamaktadır kişi bu eylem söz konusuysa. hızlı ve kesin bir manevrayla tek harekette uçurulmaktadır zihinsel dünyadan. alıştığın ve hele değer verdiğin birinin yokluğunu kabullenmek zaten zorken, bunu kendi iradenle ve bir çırpıda gerçekleştirmek ancak öteki türlüsünün daha fazla üzdüğü bir durumda gerçekleşebilir.

bir teoriye göre her ilişki bir çember oluşturmaya çalışırmış ömrü boyunca. eğer iç huzuruyla bitmişse, tam bir çember olurmuş geride kalan. ama bir şeyler yarım, eksik kalmışsa, uçlar tam kapanamaz, çemberi tamamlayamazmış, ve ne kadar zaman geçerse geçsin üzerinden, inceden batar, kalbimizi acıtırmış o açık uçlar. birisini uçururken de iki ucun arasına bir “acaba”nın sıkışmadığına emin olmak lazım. hele duygusal olarak çalkantılı dönemlerindeyse kişi, yanlış fitilleri ateşleyebilir kırgınlık kıvılcımı.

sildiğim insanları düşündüm bunları yazarken. çoğu önemsiz -dolayısıyla bu entrynin konusuna girmez-, ama kimi arkadaş, dost bildiğim. kimisi için, aferin diyorum hala kendime, zor ama doğru bir karar almışım, ama kimisinin hiç kapanmayacak uçları.

beni silen insanlar da oldu. kiminde haklıydı silen, ve hatamın bedelini bir dostu kaybederek ödedim. kimiyse üç beş senede bir arada arar hala, açık kalmış uçları demek. ama haksız yere silinmek de silmenin fitilini ateşleyecek kadar büyük kırgınlık yaratırmış.

50 First Dates (2004).

Final yorumu

insan "olgunlaşıp" yaşam tecrübesi arttıkça dost bildiklerinin kalitesi ve kantitesi değişmeye başlıyor. eğer olumlu ve sağlıklı bir yaşam tecrübesiyse mevzu bahis olan, kalite artarken kantite düşüyor ne yazık ki. yani yaş ile dost kalitesi arasında doğru orantı gözlenirken, yaş ile dost kantitesi arasında ters orantı gözlenmiş oluyor. bu durumda yaşlandıkça daha az ama "gerçek" dostlarınız oluyor.

eliyorsunuz, eliyorsunuz...

ve eleğin üstünde kalanlarla yol alıyorsunuz.

Değer Verilen İnsanın Hangi Noktada Hayattan Çıkarılması Gerektiğine Dair Net Bir Cevap