Türk Sinema Tarihindeki Akıllardan Çıkmayan En Efsanevi Replikler

anasını mı öldürsek baba?
erdal özyağcılar


aşkım kavga mı edelim şimdi uzaylıların yanında

- yazarım sana…

+ yazma! o zaman bekliyor insan. ee buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor. kalan da bekliyor, ama bazen çok uzun bekliyor. yani hani mesela zannediyorsun ki; bir yoldan birisi gelecek, boş uzun bir yol… devamlı ona bakıyorsun. sonra kimse gelmiyor. yazma boşver…

(bkz: vizontele tuuba)

"çiçekler ölmüş. hepsi. eskiden bir yer ayarlardın, güneşi iyiyse yerini de sevdiyse ne biçim açardı. şimdi güneş aynı, ışık aynı, yer aynı. suni gübre istiyorlar, 1-2 gram potas koyunca bir coşuyor namussuzlar ama sonra. ölüyorlar..."

(bkz: muhsin bey)


bak koçum, belli olmuyor ama, benim bi tek kulağımın arkası kaldı.

artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim.

sevgililer,

bizim olanlar ya da olmayanlar hepsi iz bırakır. bu izler, şimdi senin ki gibi çok derinini çiziyor. hepsi kalır. ama inan yeni izler de olacak. yaşlıları düşün, sanki her şeyi bilirlermiş gibidirler, ama öyle değil.

ne kadar acı çekersen çek, şunu hiç unutma; çizilecek bir yer hep vardır ve çizecek bir yer.

ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya ya da resim olurlar senin gibi, kazına kazına.

(bkz: dar alanda kısa paslaşmalar)


beni hapiste vurdular keje. ölmedim. hastalandım, bi ciğerimi orda bıraktım, gene ölmedim. çok dövdüler beni kan kustum ama ölmedim. yaşadım... seni bir kez daha görebilmek için yaşadım. şimdi bana dediler ki; kimse sesini duyamıyormuş, susmuşsun. benimle de konuşmayacak mısın keje? sesini duyamayacak mıyım?

yazılacak çok replik var ama ben bir tane tatar ramazan sürgünde filminden örnek vereyim.

koridorları sevdim. ceza istediği kadar uzun olsun yeter ki koridorlar kısa olmasın. insan bir kere yürümeye durdu muydu her şeyleri unutur. nedendir bu? çünkü volta cezanın törpüsüdür.

(bkz: canım kardeşim) hastalığını öğrenen kahraman ile arkadaşı arasındaki konuşmadır benim için.

-bana bak, sana bir şey söyliyim mi?
-söyle
-kimseye söylemek yok ama!
-iyi ya söylemem.
-yemin et bakiyim.
-valla billa söylemem.
-ben ölücekmişim.
-ne var oğlum bunda yemin ettiricek?
- hiiiiç..ama abimle halit abim “duydun mu?”
diye bağırdılar akşam bana. ben de korkudan “duymadım” dedim.
-sen sahiden ölürsen bilyeler nolucak?
-ne biliyim ben.
-bana versene?
- iyi ya, ölünce abimden alırsın.

-sen niye hiç konuşmuyorsun üzeyir abi?
-bir ara çok konuştum, faydasını görmedim, bıraktım.

ankara üzerine efsane bir replik. yumurta filminden.

kadın: ben ankara'yken tire'yi çok özlüyordum, biliyor musun?
erkek: ankara'dayken her yer özlenir...,


sevmek zamanı'ndan gelsin:

halil: resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. ben senin resmine âşığım.

meral: iyi ama âşık olduğun resim benim resmim. işte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

halil: resmin sen değilsin ki? resmin benim dünyama ait bir şey. ben seni değil resmini tanıyorum. belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

meral: bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.

halil: evet. bu korku sevdiğim bir şeye ebediyyen sahip olmak için çekilen bir korku. ben senin resmine değil de, sana âşık olsaydım ne olacaktı? belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. belki de alay edecektin sevgimle. halbuki resmin bana dostça bakıyor.

metin erksan 1965