Türkçesini İyi Bildiğiniz Ancak İngilizcesini Bir Türlü Bulamadığınız Deyimler

"Karıncayı bile incitmez", "yediği kaba s*çmak" gibi deyimlerin İngilizce karşılıklarını düşünüp bulamayanlar için müthiş faydalı olacak bir liste.
Türkçesini İyi Bildiğiniz Ancak İngilizcesini Bir Türlü Bulamadığınız Deyimler
iStock

make a dog's dinner: bir şeyi/işi berbat etmek, eline yüzüne bulaştırmak. çok kötü bir performans sergilemek.

wouldn't hurt a fly: bizdeki "karıncayı bile incitmez"in aynısı.

bring something to the table: işe yarayacak bir öneri veya fikri ortaya sunmak.

full of beans: müthiş bir enerjiye sahip olma durumu. 

be over the hump: bir işin veya aktivitenin en zor/tehlikeli bölümünü bitirmiş olmak. işin/aktivitenin bundan sonraki kısımlarının bundan önceki kısımlarından daha kolay olacağını vurgulamak için kullanılır. (hump deve hörgücü demek, buradan da ilişki kurulabilir).

kill something stone-dead: bir şeyin tamamı ile başarısız olmasına sebebiyet verme durumu, veya bir şeyi tamamı ile yok etmek.

a little bird told me: bizdeki "kuşlar söyledi" deyiminin aynısı. bir bilginin kimden alındığı bilgisini karşı taraf ile paylaşmak istememe durumunda kullanılır.

and that's flat: alınan kararın son karar olduğu, başkasının ikna etmeye çalışması durumlarının işe yaramayacağını belirtme durumu. 

sure as eggs is eggs: kesinlik ifade etme söylemi, bahsedilen şeyin mutlaka gerçekleşeceğini vurgulama.

bite the hand that feeds you: şimdiye kadar yardımını gördüğün bir kişiye karşı kötü davranmak. bizdeki "yediği kaba s.çmak" deyiminin benzeri.

jam on it: bir kimseye verilen şeyler için o kimsenin memnun olması gerektiğinin vurgulanması. "what more do you want - jam on it?" sana zaten x vermişiz, daha ne istiyorsun?

by hook or by crook: her şeyin kesin gerçekleşeceği, gerçekleşmesinden başka çarenin olmadığı, gerçekleşmesi için de mümkün olan her yolun denenebileceğini söyleme durumu. "ne yapıp edip bu işi başaracağız" şeklinde.

speak of the devil: iti an çomağı hazırla.

biting more than you can chew: boyundan büyük işlere kalkışmak.

barking up the wrong tree: yanılmak.

actions speak louder than words: lafa degil icraate bak. (edit: ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz anlamı da tam karşılıyor) 

blow off steam: rahatlamak, sinirini boşaltmak.

cool as a cucumber: soğukkanlı.

best thing since sliced bread: bu deyimi sürekli filmlerde, dizilerde görebilirsiniz çok komik yerlerde kullanılır. en iyisi, mükemmel.

get up on the wrong side of the bed: bunu tahmin ediyorsunuzdur herhalde.

cat got your tongue: dilini mi yuttun?

bite the dust: queen'in parçasından biliyorsunuzdur. ölmek, başarısız olmak.

when pigs fly: balık kavağa çıkınca.

running around like a headless chicken: panik halde her şeyi aynı anda yapmaya calışmak.

keep the stork busy: bir sürü çocukları olmak.

busy as a cat on a hot tin roof: aşırı yoğun, çok meşgul.

sweat like a butcher: çok terlemek, aşırı terlemek.

hot enough to burn a polar bear's butt: çok sıcak, cehennem gibi sıcak.

child of a frog is a frog: armut dibine düşer.

cold as a witch's tit: çok soğuk, buz gibi.

you sleep in the bed you make: kendi düşen ağlamaz.

to have van gogh’s ear for music: espriyi anlamışsınızdır. müzikten anlamamak... 

to drink like a fish: çok içmek (alkol)

elephant in the room: filmlerde dizilerde bol karşılaşacağınız, ciddi ortamlarda kullanabileceğiniz idiom. alenen ortada, konuşulması gereken bir durumun bahsedilmemesi. çünkü genelde rahatsız edici bir konudur...

always a bridesmaid, never a bride: her ortamda ikinci adam olan ya da en önemli insan olmayan kişiler icin kullanılır. 

bitter pill to swallow: kabullenmesi zor bir durum.

no questions asked: sorgusuz sualsiz.

see eye to eye: aynı fikirde olmak.

beat a dead horse: boşa kürek çekmek. 

before you know it: göz açıp kapayıncaya kadar.

beat to the punch: erken davranmak, başkasından önce davranmak.

have a hunch: (fiil) içine doğmak. örn: a kişisi: "blah blah blah" b kişisi: "oh, i had a hunch." (biliyordum böyle olacağını)

snitches get stitches: (cümle) birisini çocuksu bir şekilde tehdit etmek için kullanılan "cümle". "birini ispiyonlarsan, bıçaklanırsın ve sonucunda dikiş attırmak zorunda kalırsın" gibi bir anlama sahip.

rest one's case: (fiil) genelde lafı gediğine koyacak bir şey söyledikten sonra kullanılıyor bu ve aşağı yukarı "söyleyeceklerim bu kadar" veya "ben diyeceğimi dedim" gibi bir anlamda kullanılıyor. örn: maç trt'de izlenir.... i rest my case!

bring a gun to a knife fight: (fiil) "aşırı tedarikli davranmak" anlamında bir deyim. gerçek anlamı; "bıçakla yapılan bir kavgaya silah getirmek". 2 günlük tatile üç valizle gelen arkadaşınıza söyleyebilirsiniz.

bring a knife to a gun fight: (fiil) "aşırı tedariksiz davranmak" anlamında bir deyim. tam anlamı "silahla yapılan bir kavgaya bıçak getirmek".

unbeknownst to (him): (sıfat/zarf) "filancanın haberi bile olmadan, ruhu bile duymadan" şeklinde komple özneli yüklemli bir yan cümle yapmak yerine bu kullanılabilir. örn: unbeknownst to him, we have helped his family. (onun haberi bile olmadan, ailesine yardım ettik). yalnız bu kalıbı kullananlar entel dantel addedilirlermiş ha ona göre :)

rub off on: (fiil) (birisini) etkilemek. örn: you're rubbing off on him. (sen onu etkiliyorsun.)

cut me some slack: (deyimsel cümle) "bi rahat bırakın beni yav! iki dakka rahat ver be!" komple bu şekilde kullanılır. sakın ha bir özneye yüklem filan yapmayasınız!

friday car: sorunlu veya hatalı arabalar için kullanılan bir ifade. zira haftanın son işgünü işçiler yorgun ve dikkatsiz olabileceği için, cuma günü üretilen arabaların hatalı çıkmasının çok daha olası olduğuna dair bir inanış varmış, buna istinaden de böyle bir ifade ortaya çıkmış.

lemon: aynı anlama gelen başka bir kelime. benzer şekilde, üretim hatası olan arabalar için kullanılır. reklamcılık tarihinin en meşhur ve en başarılı reklamlarından biri olan şu vw beetle reklamı ile yaygınlaşmıştır.

perish the thought: allah göstermesin!

knock it off: kes artık şunu.

same here: al benden de o kadar.

on easy street: hali vakti yerinde, bir eli yağda bir eli balda.

we're getting by okay: idare ediyoruz işte.

assuming everything goes well: bir aksilik olmazsa.

appears so: öyle görünüyor.

back on track: yoluna girmek. 

at any rate: her halükarda, hiç olmazsa.

be that as it may: öyle olmasına karşın, öyle olsa bile.

as dead as a dodo: miadını doldurmuş.

gobble up: yalayıp yutmak, silip süpürmek.

don't have a cow: sakin ol.

catch off guard: hazırlıksız yakalamak, gafil avlamak.

bear in mind: akılda tutmak.

spor terimleri

defending champion: son şampiyon.

underdog: bir müsabakada ya da turnuvada favori olmayan taraf.

dark horse: şans verilmeyen, pek bilinmeyen ancak beklenmedik şekilde kazanan taraf.

win by a nose: (kelimenin tam manasıyla) burun farkıyla kazanmak.

runner up: bir müsabaka, turnuva ya da yarışta ikinci olan taraf.

front runner: kazanması beklenen taraf.

head start: (başlangıç için) avans, avantaj, üstünlük.

lap: tur bindirmek.

İngilizceyi Ana Diliniz Gibi Hızlı Konuşmak İçin Bazı Ufak Tavsiyeler