Uyuyan Güzel Masalının Orijinal Hikayesi

Bazı meşhur masalların günümüzdeki kitaplara ve filmlere yansımasıyla, orijinalleri arasında dağlar kadar fark var. Çoğu masal, çocuklar daha iyi sindirebilsin diye zaman içinde biraz yumuşatılmış. Onlardan biri de Uyuyan Güzel.
Uyuyan Güzel Masalının Orijinal Hikayesi

bir kral ve kraliçe uzun süre boyunca çocuk sahibi olmaya çalışmasına rağmen bunu başaramıyormuş. bir gün kraliçe banyo yaparken kovadaki sudan bir kurbağa fırlamış ve kraliçeye "üzülme, bir yıl içinde bir kız çocuğu sahibi olacaksın" demiş. bir yıl sonra gerçekten de kral ve kraliçe çocuk sahibi olmuş. kral çocuğunu olmasını kutlamak için büyük bir yemek vermiş. o sırada ülkede herkesin saygı duyduğu 13 bilge kadın varmış ama kralın sofrasında sadece 12 altın tabak olduğu için sadece 12 bilge kadını misafir edebilecekmiş. bu yüzden bilge kadınlardan biri sofraya davet edilmemiş (koskoca kral 1 tabak daha almak yerine böyle bir yol çizmiş).

kralın yemeği sırasında davet edilen 12 bilge kadın kralın çocuğuna hediye sunmaya başlamış ama bu hediyeler soyut kavramlarmış. mesela kadınlardan biri çocuğa "güzellik" vermiş, diğeri "bilgelik" vermiş, diğeri "şeref ve onur" vermiş. henüz davet edilen 12 kadından 11 tanesi hediyelerini sunmuşken yeterince tabak olmadığı için davet edilmeyen 13. kadın gözükmüş ve oldukça sinirli ve kıskanç bir ses tonuyla "bu kız 15 yasına geldiğinde ona bir makara iğnesi batacak ve can verecek" demiş. bundan sonra davet edilen 12. bilge kadın gelmiş ve "henüz ben hediyemi sunmadım, her ne kadar kıskanç kadının büyüsünü bozamazsam da onu yumuşatabilirim, bu kız 15 yasına geldiğinde ölmeyecek, sadece 100 yıl sürecek derin bir uykuya dalacak" demiş.

(edit: özel mesajdan anlatıldığı üzre masalın bu kısmının bir de şöyle bir versiyonu var: tabak mevzusuna çok takıldın diye söyleyeyim dedim:) benim bildiğim hikaye de benzer ama farklı. 12 altın tabak olduğu okey, fakat tabi kralın evinde 12 tabak yok sadece. ama 12 altın tabak varmış. 13. tabağa "e altın yok hacit naabacaz? koymasak olmaz kadına davetiye yolladık üç günlük yoldan geldi, e gümüş koyalım bari" diyor. ama kendisine gümüş tabak verilen bilge kadın, kibar feyzo'daki kemal sunal gibi "gardaş benimkisi niye eskik" demiyor tabi. "lan lahana, elaleme altın bana gümüş hemi? du ben senin kızını bi lanetliyim" diyor. sonrası aynı.)

kral endişeye düşmüş ve ülkedeki tüm makaraların ve iğnelerin yakılmasını emretmiş. böylece kızını koruyacağını düşünüyormuş. bir gün kız 15 yasına girince kral ve kraliçe bir seyahate veya sefere çıkmış ve kız kalede tek başına kalmış. kızın oldukça meraklı bir kişiliği varmış ve kalenin her tarafını didik didik etmeye başlamış. kızcağız kalede girmedik oda, dokunmadık alet bırakmamış. birazdan kız kaybolup kendisini kaledeki kulelerden birinde bulmuş.

yavaş yavaş kulenin merdivenlerini tırmanan kız en üst kata çıkmış ve buradaki tek kapıyı açmış. içerde iğneyle dikiş yapan yaşlı bir kadın varmış. içeri giren kız kadını izlemeye başlamış. birazdan iğnelerden birini eline alan kız iğneyle oynarken parmağına batırmış ve hemen yanındaki bir yatağın üzerine yığılmış. kız uykuya dalmasına dalmış ama tüm kale de kızla beraber uykuya dalmış. o sırada kalede kim varsa hepsi derin bir uykuya dalmış. kral ve kraliçe seferden dönüp kaleye ayak basar basmaz onlar da derin bir uykuya dalmışlar. kalenin civarındaki atlar, kuşlar, ve bitkiler bile uykudaymış. kalenin etrafında uyanık bir tek canlı bile kalmamış. bununla da kalmamış ve kalenin etrafında esen rüzgar bile esmeyi bırakmış ve etraftaki ateşler bile yanmayı bırakmış. yani cansız maddeler bile uykuya dalmış.

kalenin etrafında olup uykuya dalmayan bir tek şey varmış o da kalenin etrafındaki dikenli sarmaşıklarmış. bu sarmaşıklar zaman içinde o kadar büyümüş ki uzaktan bakanlar kaleyi göremez olmuş. her ne kadar bazı bölgelerde kalenin varlığı bile unutulmuş olsa da bazı bölgelerde insanlar hala o kalenin ve uyuyan prensesin hikayesini konuşuyormuş. çevre ülkelerdeki kralların oğulları uyuyan prensese ulaşmak için defalarca uğraşsa da her seferinde dev sarmaşıklar onları yakalayıp dikenleriyle öldürüyormuş. bu uğurda bir çok prens can vermiş ama kaleye ulaşabilen olmamış.

aradan çok uzun yıllar geçmiş ve bir gün prensin biri kalenin yakınlarından geçerken yolda yaşlı bir adama rastlamış. yaşlı adam ona "dedemin anlattığına göre karşıdaki dev sarmaşıkların arkasında bir kale varmış ve orada da dünyanın en güzel kızı uyuyormuş. bugüne kadar oraya ulaşmaya çalışan bir sürü prens telef olmuş" deyip gaz vermiş. prensimiz de şansını denemek için kalenin olduğu yere doğru yola koyulmuş.

prens dikenli sarmaşıkların yanından geçerken dikenli sarmaşıklar birden bire alımlı ve güzel çiçeklere dönüşmüş. prenses uykuya dalalı tam tamına 100 yıl olmuş ve artık uyanma vakti gelmiş. bu yüzden onu koruyan dikenlikler yavaş yavaş çiçeklere dönüşmüş ve kaleye giden yol açılmış. prens de kasıla kasıla yürüyerek kalenin önüne kadar gelmiş.

kaleye giren prens içerde duvardaki sinekler dahil herkesin uykuda olduğunu görmüş. kaleye öyle bir sessizlik hakimmış ki prens kendi nefes sesini bile duyabiliyormuş. biraz kalenin içinde dolaşan prens daha sonra prensesin olduğu kuleye yönelmiş (prensesin orada olduğunu nerden biliyormuş acaba). birazdan içeri giren prens prensesin güzelliğini görünce çok etkilenmiş ve gözlerini bir an için olsun ondan ayıramamış. prensesi öpen prens onun uyanmasını sağlamış ve prenses uyanınca kale ve çevresinde uyuyan kim varsa hepsi uyanmış

(ve bütün bunlar sırf koskoca kral zamanında sofraya bir tabak daha koyamadı diye olmuş).