Uzun Bir Aradan Sonra Geri Dönen La Casa de Papel'in 3. Sezon İncelemesi

Netflix'e geçerek ününü artıran ve daha çok izleyiciyle buluşan İspanyol dizisi La Casa de Papel, üçüncü sezonuyla yeniden sahalara döndü. Bakalım beklediğimize değmiş mi?
Uzun Bir Aradan Sonra Geri Dönen La Casa de Papel'in 3. Sezon İncelemesi

la casa de papel'in üçüncü sezonu nihayet yayınlandı. ancak biten bir konunun üzerine ekleme yaptıkları için bölümlerin nasıl olacağı merak konusuydu. ben yeni çıkan sezonu şimdi bitirdim ve daha kimseyle kritiğini yapmadan direkt buraya geldim. şimdi hazırsanız bu sezon nasıl olmuş birlikte bakalım.

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.

üçüncü sezona başladıktan sonra şunu fark ettim; la casa de papel'in temel bir sorunu var. o da vaat ettiği şey ile yaptığı şeyin birbirinden farklı olması. dizi başladığında profesör bize her adımı düşünülmüş, kusursuz bir planı ve bu planı gerçekleştirecek aşırı profesyonel bir ekibi olduğunu söylüyor. ancak daha birinci sezon birinci bölümde durumun böyle olmadığını anlıyoruz.

çünkü dizi satranç mantığından çok; işlerin şans eseri yürüdüğü, her şeyin son anda düzeltildiği, profesyonel olduğu söylenen ekibin çocuk gibi davrandığı bir noktaya geliyor. ancak dizi akıcı ve heyecanlı. mesela en başta çıkıp "bir planımız var ama yine de biz bam güm ilerleyeceğiz. her yapılan işin bir mantığı yok ama acayip eğleneceksiniz." dese diziyi izleyenler de bu kadar kızmazdı.

çünkü mesela ben dizinin akıcılığını çok beğeniyorum. mantıksız olmasına da bir şey demiyorum, çünkü alıştım. profesör yeni planı anlatırken ve özellikle operasyon başladıktan sonra "bu bir satranç oyunu. onların bir stratejisi olacak. biz de ona göre karşı hamle yapacağız" dediğinde, "kesin öyle yaparsınız" dedim içimden.

yine de planların düzgün anlatıldığı kısımlar yok değil. mesela sezonun ikinci bölümü olan aikido buna bir örnek. her ne kadar ilk bölümdeki para saçma kısmıyla ufukta kaybolan mantığın arkasından el sallasak da ikinci bölümde gerçekten tıkır tıkır işleyen bir anlatım gördük. hatta burada paralel kurgu ile planın açıklanması ve uygulanması birlikte gösterilmiş. bu da sekansa ayrı bir dinamizm katmış.


ne var ki dizi eğlenceli diye göz ardı edemeyeceğimiz noktalar var

mesela raquel'in değişimi çok sakil olmuş. çünkü ilk soygunda inspectora'yı idealist ve dişli bir insan olarak göstermişlerdi. içinde bulunduğu sistemin çalıştığına da inanıyordu. bu yüzden sadece profesöre aşık oldu diye her şeyi bırakması, üzerine soygun planlayacak hale gelmesi çok abartı. bu 30 sene vejetaryen olan birinin "ben bundan sonra mezbahada çalışacağım." demesi gibi bir şey. belki aşık olduğu için profesörün yaptıklarına göz yumabilirdi ama soyguna falan dahil olması olacak iş değil gerçekten.

ayrıca olayların başladığı noktada rio uydu telefonu kullandı ve yakalandı diyorsunuz. koskoca raquel duruyor orada. o ne olacak peki? ilk kısımda operasyonun başında olan insanın soyguncuların lideri ile aşk yaşadığı ortaya çıktı. raquel normal şartlar altında bırakın profesörün yanına gitmeyi bir daha gün ışığını bile göremezdi. çünkü bu kadar büyük bir olayda "ay tesadüf olmuş" diyemezsiniz. o yüzden hadi raquel'i içeri atmadılar en azından ispanya'da ağır gözetim altında yaşasaydı. profesör geri geldiğinde ona ulaşmaya çalışırdı. böylece ekstra duygu falan katardınız. ben sevmiyorum böyle şeyleri ama dizinin tarzına daha uygun olurdu sanırım.

ayrıca ikinci bölümdeki plan sahnesini beğendim dedim ama bu tamamen çekim tekniğiyle alakalı. yoksa yaptıkları planda yine çok hata var. mesela ekip dünyanın gelmiş geçmiş en büyük soygununu gerçekleştirmiş, tokyo'nun kimliği ifşa olmuş. ikinci soyguna giderken kadını ön koltuğa oturtmuşsunuz? arabadan iniyor yüzü görünüyor? daha kötüsü bankanın başkanını almaya tokyo'yu gönderiyorlar? bu adamın tokyo'nun yüzünü ezbere biliyor olması lazım yaptığı iş itibariyle ama adam hiç bir şeye uyanmıyor? hadi uyanmıyor diyelim. bu kadar fevri bir karaktere bu işi vermek neden?


ancak bütün bu handikaplara rağmen tokyo ve nairobi bu operasyonda başarılı oluyor. neden? çünkü plot armor. şimdi başkanın yanında beş tane koruma var. bu adamlar belli ki bizim ekipten daha profesyonel. bu yüzden operasyonun ilk adımı bu korumaları etkisiz hale getirmek olmalıydı. çünkü karşılaştırma yaparsanız beş kişilik bu ekibin serbest kalması halinde soyguncuları paket etmesi üç dakikalarını falan alır. ancak bu ekip mesela avantajlıyken bile tokyo ve nairobi'nin etrafını sarmayı tercih ediyor. neden? çünkü bu ikili, ekibin geldiğini görmedi. uzaktan ateş etseler ikisi de ölecek. bir de herkesin birbirine silah çektiği ancak kimsenin ölmediği sahneleri nedense çok seviyor bu dizi.

dizinin sevdiği bir diğer şey de insanlar arasındaki ilişkiler

ancak bu sezon soyguncular ve rehineler arasındaki ilişkiyi minimuma indirmişler. sadece it'ci olan adamla bir kaç diyalog var. onları da nefes alma anı olarak koymuşlar. sadece denver'in it'ciyi köşeye çekip ilişki hakkında tavsiye verdiği kısım aklımda kalmış. o da başka bir dizide olsa saçma olurmuş ancak denver'i tanıdığımız için bu da garip gelmiyor. yani ilk sezondaki arturo gibi ortalarda dolaşıp kaçma planı yapan karakterler yok. arturo'nun da aslında hikayesi bitmiş. sezonun başında göründüğü kısım eleştirel ve nükteli. buna tamamız. ancak tekrar bankaya girmesi aşırı zorlama olmuş.

buna da mecbur kaldılar sanırım çünkü ilk kısımda arturo ekibi sinir ediyordu, profesör de raquel tarafından sıkıştırılıyordu. bu sezonda ise bu durumdan eser yok gerçekten. şimdiki operasyona daha üst düzey personeller dahil olmuş. bir de yeni inspectora var. ancak bu karakterler raquel kadar aktif değil. çünkü yapacağını çözmek için profesör olmaya gerek yok. hep aynı şeyi deniyor. dikkat dağıt, içeri gir, sonra tuzağa düş ve rezil ol. bu kadar. mesela şu rio'dan aldıkları mikrofon ile kafa karıştırdıkları sahneye bakın. tamam raquel de bir death note'daki l değil ama mesela ne bileyim çıkardıkları ayak seslerini dinleyip işte "şu kadar adım atıyorlar, ayaklarını şu kadar kaldırıyorlar, yankı da hep aynı yerden geliyor. bunlar bir yere gitmiyor. mikrofonu bulmuşlar." diye çıkarım yapabilirdi. buradaki inspectora ise gelinciği bulana kadar ekrana bakıyor sadece. tuzak olduğu ortaya çıktıktan sonra ancak aklına geliyor ne olduğu.

Arturo

bu yüzden sierra yerine keşke palermo gibi bir karakter yazsalarmış. çünkü palermo ekibin diğer üyelerine göre birincisi daha acımasız ikincisi daha gözü kara. soyguncuların belli kuralları olduğunu ve buna göre hareket ettiklerini biliyoruz. bu yüzden sierra gibi yavaş hareket eden biri yerine kural tanımayan, sert ve en azından kafası çalışan bir karakter olsaydı çok daha çekişmeli bir sezon izlerdik biz de. ancak şu an mesela ilk dört bölüm hiçbir etkisi yok bu karakterin. ondan sonra yaptığı şeyler de zekice şeyler değil. hep bekleneni yapıyor çünkü.

palermo demişken diğer karakterlere de biraz bakalım

bu sezon özellikle denver'in değişimi çok güzel olmuş. ilk sezonda kendisi ekibin problem çıkaran üyelerinden biriydi ancak evlenip baba olduktan sonra karakter muazzam olgunlaşmış. yaşı küçük olmasa ekibin başına lider olarak bile atarsınız. çünkü hem insanlara karşı daha ılımlı hem daha temkinli bir karakter olmuş.

nairobi zaten birinci kısımdan favorim. hem görevini en iyi şekilde yapması, hem ekibe katkısı muazzam. ayrıca kendisini canlandıran alba flores'in muhteşem bir enerjisi var. vücut dili olsun, konuşma tarzı olsun ekrana geldiği her an parlıyor adeta. mesela ilk bölümlerde "vamos, vamos." diye bağırdığı sahneler bile dizinin temposunu bir anda ikiye üçe katlıyor. ben de kendisini bu projede tanıdım ancak bundan sonra takibindeyim umarım daha çok projede yer alır.

şimdi karakter dedik tokyo'dan bahsetmeden olmaz. bu dizide karşılıklı akıl oyunları pek beklediğimiz gibi değil. o yüzden sorun çıkarma mekanizması olarak karakterleri ve onların arasındaki ilişkiyi tercih etmişler. ancak bu sorun çıkarma olayını karakterler arasında dengesiz dağıtmışlar. hatta bu işin yüzde 80'ini tokyo'ya vermişler. bakın gerçek hayatta da böyle kadınlar var. hatta moskova'nın, tokyo hakkındaki tespitine yüzde yüz katılıyorum ama bu kadar dengesiz ve ekibe katkısı olmayan birinin bu dizide işi ne onu tam olarak çözemedim. bakın fevri olmak başka bir şey, çabuk sinirlenmek başka bir şey, tokyo gibi operasyonun ortasında sarhoş olup başkalarının işini engellemek yada ilişkisini bozmaya çalışmak başka bir şey. o yüzden tokyo'yu kovmamalarının sebebi sanırım nairobi'nin de dediği gibi ekibin komple adrenalin bağımlısı olması. bir tane baş belası seçmişler. o sorun çıkarsa da uğraşıp dursak diye bekliyorlar herhalde.


son olarak dizinin finali hakkında bir şey söyleyeceğim

şimdi sierra'nın bütün planı dediğim gibi içeri girmek üzerine kurulu. ancak finalde yapmaya çalıştığı şeyin pek bir mantığı yok. tamam soyguncuları halkın gözünde kötü göstermeye çalışıyorsunuz da bunu içlerinden birini vurarak yapmak biraz tehlikeli. çünkü kendiniz dediniz ellerindeki belgeler açığa çıkarsa başımız belaya girer diye. medyaya sahte belge servis etmenizin de bir mantığı yok. çünkü profesör sizden daha çok seviliyor ve adam soyguna başlamadan önce yayınları hack'leyip açıklama yaptı. şimdi dellenip bir yayın daha yapsa ve o belgelerden birini açıklasa halk ona mı inanacak size mi? o yüzden neye güvenerek bu kadar riskli bir karar veriliyor anlamak mümkün değil.

yazıyı bitirirken şunu söyleyeceğim. dizi kült olacak kadar iyi değil. ancak çok hızlı akıyor ve sizi ekran başına kilitliyor. ben yüzde yüz mantık ile iş çözen bir dizi isterim derseniz kesinlikle size hitap etmiyor. ama ben şu 8 bölümde keyif alayım, iyi karakterler tanıyayım bazı yerlerine sinir olayım derseniz bu dizi sizlik demektir.

Gelişiyle Yürekleri Bir Kez Daha Şenlendiren Stranger Things'in 3. Sezon İncelemesi

Son Dönemin Sürükleyici Suç Dizisi La Casa de Papel'deki Mantık Hataları