Vazgeçilemeyen Senaryolardan Biri: Türk Dizilerindeki Aşırı Zenginlik

Son yıllarda yapılmış çok sayıda Türk yapımı dizilerde görülen zenginlik dikkat çekiyor. Mutlaka bir holding, bir yalı veya çiftlik gibi ortamlarda geçen diziler çekiliyor. Sözlük yazarlarından türk dizilerindeki aşırı zenginliğin özetleri.
Vazgeçilemeyen Senaryolardan Biri: Türk Dizilerindeki Aşırı Zenginlik

ya geçen gün benim de aklıma geldi, en son ne zaman karakterleri arasında über zengin olmayan bir türk dizisi izledim bilmiyorum.

aslında bir anlamda artık sefillikten bıktığımız için, televizyonda da sefillik görmek istemiyor olabiliriz. ancak çok büyük maddi sorunlara girmeden de orta halli insanların hikayeleri anlatılabilir. yapabiliriz bunu bence.
memuru öğretmeni anlatan dizi kalmadı. doktor dizisi izliyorsun, doktorlardan en az birinin özel hastanesi olmuş oluyor falan.
okullu dizi desek, dizi mutlaka özel okuldaki şımarık zengin piçler üzerinden dönüyor.
bir hayat bilgisindeki afet öğretmen tadı yakalayamıyoruz. 


ne bileyim kahveciyi, beyaz eşya satıcısını, eczacıyı falan görebildiğimiz süper baba,


fırıncının kızlarını izlediğimiz ekmek teknesi yok.
 


süper baba'da sonradan deniz olayı çıktı o zengindi falan ama sonuçta olayı o değildi işte. mesela hayvanlı diziler vardı eskiden. evcil hayvan beslemeyi falan özendirirdi ne bileyim bi sempatik bişeydi. şimdi dizilerde evcil hayvan bile kalmadı.

fasfakir adam dizisi çekiliyor, mekan kurtuluş. hadi tamam kurtuluş çok lüks bir yer değil de, fasfakir adam denince benim aklıma nedense bağcılar, esenyurt falan geliyor. götüne don alacak parası olmadığını ima ettiğiniz karakterler kirası en az 3000 lira olan evlerde yaşıyor, taksilerden inmiyor. açıkçası ben de öyle fakir olmak istiyorum. çünkü diziyi izlerken fakirliğimin bir kara delikmişçesine beni yutup yok edeceğini hissediyorum. fasfakir, fukfukara, öyle değişik bişey oluyorum. onlar fakirse ben neyim?

ben kendi çevremdeki insanların hayatını dizilerde görmek istiyorum şahsen. dizilerde kitap okuyan insan görmek istiyorum.

dekorasyon da olsa kitaplığı olan evler görmek istiyorum. 

iStock.com


sokak hayvanlarına mama veren karakterler görmek istiyorum.

evinde evcil hayvanı olan karakterler görmek istiyorum.
şu topluma herhangi bir katkısı olacak karakterler görmek istiyorum. kadın karakterlerin 25 iq ile hayatta kalma çabasını görmek istemiyorum. zengin kocaya kapağı atmak temalı akıl yoksunu diziler görmek istemiyorum.

bunları görmek istemediğim için de zaten türk dizisi izlemiyorum son zamanlarda. behzat ç ile kapattım o defteri. arada güzel bir şeyler bulurum umuduyla tv açıyorum, birkaç bölüm dizi izliyorum, sarmıyor. kore, çin, tayland, filipinler ve hatta hint dizileri bile benim şu anki hayat tarzıma daha yakın karakterler bulunduruyor. *

senaristlerin silkelenip kendine gelmesi lazım. nitelikli çoğunluğu kaçırdılar/kaçırmak üzereler ekranlardan.

herkes o kadar zengin görünüyor ki zengin ve fakirleri ayıran tek bir detay var: zengin karakterler lüks otomobillere binerken fakirler de en kötü ihtimalle her yere taksiyle gidiyor. ülkede metrobüse bir tek ben biniyorum resmen.

"biz zenginiz ama baksana çok mutsuzuz. kocaman villamız var boğazda ama içinde ahlaksızlık, şerefsizlik gırla. siz fakirsiniz ama en azından kafanız rahat. o yüzden hiç özenmeyin bize, halinize şükredin. biz zenginler olarak valla çok mutsuzuz lan, inan ki jkdjdjlaksjdk yok valla çok mutsuzuz."

bir senaryo hilesidir.

bir aile zengin olduğu zaman, seyirciye çoğu şeyi açıklama gereği ortadan kalkar. kenafir gözlü entrikacı teyzeyi sabah 9 akşam 5 mesaili işe gönderirsen o kadından nasıl entrika çıkacak, hangi ara boş kalıp çetesini toplayıp gıybet yapacak? ya da esas oğlan/esas kız için izlenmeye değer kısımlar iş saatlerini ve gidiş geliş trafiğini geçersen günde 4-5 saat mi olacak?

senaryo yazarken en büyük darboğazlardan biri, mantıken her gün tekrarlanması gereken süreçler oluyor. işe gidip gelme zorunluluğu da bunlardan biridir. bu yüzden ana konuyu etkileyen bir unsur olmadığı sürece aileler ya ultra zengindir, ya da emekli/ev hanımı tayfasıdır ve kocaları da işsizdir.

azıcık işi gücü olan birinin günlük hayatını izlenebilir şekilde anlatabildiğiniz yapımlar genelde efsane olur zaten: kardeş payı (tüm esnaf), leyla ile mecnun (erdal bakkal, ismail abi), ekmek teknesi (nusret baba) gibi. yabancıları saymıyorum, onlarda düzen daha farklı işliyor ve bir bölüm üç saat sürmüyor.