Yaşayan Bilir: Modern Çağda Yalnız Bir Yetişkin Erkek Olmanın Zorlukları

Bilgiye ulaşımın kolaylaştığı, teknolojinin ilerlediği ve imkânların arttığı günümüzde insanların yaşadığı zorluklar sabit kalabiliyor maalesef. Erkek olmanın da kendince zorlukları halihazırda mevcut.
Yaşayan Bilir: Modern Çağda Yalnız Bir Yetişkin Erkek Olmanın Zorlukları
Ted Mosby / How I Met Your Mother


yalnız bir erkeğin nasıl bir yol izlediğine bakalım

okuldan mezunsun, mühendis olmuş çalışıyorsun haliyle iş çevren ya evli, ya da pek ortamlara koşmayan insanlardan oluşuyor. burası öldü mü şimdi, öldü. bunun dışında bir bara girmek istedin diyelim, hani piyasa yapılan herhangi bir yer olsun, düzgün giyindin, tam içeri gireceksin, "kim bu o. çocuğu" bakışı atan bodyguard hemen atlar "damsız girilmez!". tamam da kardeşim, yanımda hatun olsa bu leş mekana kafa dağıtmaya neden geleyim ki ben? yalnız olmasam neden geleyim, gider pub tarzı bir yere giderim değil mi?

ayak üstü bir kızla konuşursun, tabii ki doğru düzgün insanlar alınmasınlar, ama on kızdan sekizi "ay bu bana yazıyor" tepkisi verir, bu tepki ve suçluluğu üzerinde taşırsın. bir de çok tecrübeli bir geçmişin yoksa, zaten ayvayı yedin, hangi özgüvenle yürüyeceksin kadına, tokatlana tokatlana ruhu gururu incinir insanın, bir yerde de boş verirsin.

okul zamanı için konuşuyorum, azıcık fırlama olmaya çalışsan, "ulan bu herkese yazar" deyip çağırmaz arkadaşların seni ortamlara, sonra kızlardan tekme yediklerinde bu karaktersiz adamlar telefona sarılır ağlar, ben mevlana mıyım kardeşim? böylelerini çok gördük biz, o kızlar demek ki bunlara prim veriyor. bize vize yok ki biz de girelim, tanışalım insanlara.

ne kaldı geriye, sosyal medya mı, ekşi sözlük mü? buradan hatunlara yazmak ayrı dert, arkadaş olmak ayrı dert. bir sosyal çevre en azından ortak olduğumuz konularda konuşabileceğimiz bir iki kişi olsun dersin, o da bin defa düşünüp "acaba yanlış anlaşılır mı, yok şöyle olur mu" paranoyasıyla uçar gider. ben biliyorum, şuradaki her kıza her hafta bi zilyon mesaj geliyor zaten, keriz yerine konulmak istemiyorum ki suratını bile görmediğim biri için.

Her (2013)

şimdi bunları da geçelim, dostluk ve arkadaşlığa gelelim

işlerin iyi gitti mi "oo baba naber?" ama işler kötü gidince kimse suratına bakmaz. bunu gördükten sonra kime güveneceksin ki? iyi niyetle selam verdiğim onca insanın yaptığı meymenetsiz, suratsız tavırları gördükten sonra, üstüne daha kime selam çakayım ben. aynı okulda mezun olduğum kıza ya da adama nasılsın diyorum, "biz tanışıyor muyuz, ben seni hatırlamıyorum ve tanımadığım insanlarla konuşmuyorum" diyor, bu bir değil iki değil, yani ne demek bu biliyor musun. bir defa dışarıda kaldın mı sıçtın sıvadın demek. e kızlar için aynı şey geçerli mi, değil, ama bağırıp çağıran kadınlara laf da edemezsin, ataerkil kültürü eleştiriyor zibidi güya, buradaki cinsel ayrımcılığın kendisnin ataerkilliğin alası olduğundan haberi yokmuş gibi.

bir de bizim kızlar hınçlı, sanki biz süper el bebek gül bebek yaşadık, bizden süpermen olmamız bekleniyor. bakıyorum etrafıma, nerede kız arkadaşının ağzına sıçan, aşağılayan varsa ilişkileri düzgün gidiyor. bilinçaltında artık benimsemiş kadınlar, eğitimli insanlardan bahsediyorum bak, hakimiyet altına girip sorumluluğu erkeğe atmak, bir çeşit sado-mazoşizmin parçası olmak gibi bir şey bu. sen bunun içine sevgiyi nerede koyacaksın, normal insan ilişkisi bile bir firavun-köle ikiliğinen ibaretken hem de. aynı cinsten dostluk ve arkadaşlıklar farklı mı oluyor?

Taxi Driver (1976)

şimdi böyle bir durumda, yani sosyal sirkülasyonun dışında kalmış bir adam ne yapabilir?

hiçbir şey yapamaz, bunun çıkışı yok, 30'unu da aştıysa ya intihar eder, ya bombok bir yaşam yaşar, ya da karşsına ilk çıkanla evlenip öyle dümbük gibi gider. dümbük gibi gitmek mesele değil, ileride benzer sorunlarla evlatların karşılaştığında "baba bana cevap bul" dediğinde ben bir cevap verebilmek isterim, ona kol kanat gerebilmek, "bak oğlum, dirayet göster, budur bunun yolu" diyebilmek. ama 3.5 ayda "bu adam benimle evlenmez" deyip kaçıp giden kızlarımız varken, bırak dirayeti, umudun u'su mu var allah aşkına.

yarış var yarış, kadınlar körüklüyor bunu, bırakın suçu erkeklere atmaya artık. bir toplumun toprağıdır kadın, hangi erkeğin hangi çeşit insanın yükselip alçalacağına kadın karar verir, toprak kabul eder tohumu, toprak yetiştirir ağacı ya da öldürür o tohumu. o yüzden erkek olmak demek, ahlakın ve doğrularınla, ortam ve koşulların arasında paramparça olmak demek.

Me, Myself & Irene (2000)


toplumsal beklentilerin altında ezilmek de bunlardan biridir

çocukluktan itibaren lise, üniversite sınavlarıyla başlayan başarı beklentilerinin daha sonra askerlik, dolgun maaşlı bir iş ve akabinde evlilik ile katmerlenmesi durumu. kız çocuklarının ve kadınların üzerinde erkekte olduğu kadar yoğun bir başarı beklentisi yok.

bu yüzden kadınlar; psikoloji, biyoloji, kimya gibi türkiye'de para kazandırmayan bölümleri tercih edebilme hakkına sahipler. orta sınıf aileye mensup bir erkeğin çok şansı yok mühendis, doktor, avukat gibi para kazanabileceği, meslek sahibi olabileceği bir eğitim almak zorundalar.

sayıca az olsalar da, aynı eğitimi alan kadınlar da var ama beklentilerini karşılamak mümkün değil.

final: duygulara sahip olma hakkının yasaklanması

erkekler ağlamaz diye ağladığında kızılan, hor görülen çocuk olarak başlanılan hayatta, içindeki şefkat açlığının günbegün büyümesine göz yumma yükümlülüğüyle yaşamaya çalışmak. sevgili/eş için ağlanacak bir omza her zaman sahip olmak, ama duygusallaşma hakkının olmaması. hele hele bir erkeğin gözyaşları, aman allahım, direkt "ılık" olmak demek.

Diğerlerine Kıyasla Türklerin İngilizce Konusundaki Endişesi Yersiz mi?