15 Yıl Önce 3 Çobanın Bir Sandık Bulmasıyla Başlayan Paranormal Bir Muska Hikayesi

Bir Sözlük yazarının kayınpederinin bizzat olayın kahramanlarıyla görüştüğü ve adeta Galip Tekin hikayelerini aratmayacak tuhaflıktaki bu hikayeyi gece uyumadan önce okumamanızı tavsiye ediyoruz.
15 Yıl Önce 3 Çobanın Bir Sandık Bulmasıyla Başlayan Paranormal Bir Muska Hikayesi
iStock

uyarı: paranormal olaylardan rahatsız oluyorsanız okumayın arkadaşlar. uzun zamandır yazmayı planladığım fakat yaşayan kişilerle ayrı ayrı konuşup konuyu toplarlamam uzun sürdüğü için ancak yazıya dökme imkanı buldum. yazı biraz uzun, baştan uyarayım.

olay ağrı'nın sınıra yakın bir köyünde, yaklaşık 15 yıl önce yaşanmış

olayın başlangıcına gidersek kayınpederimin ailesi o bölgede zengin sayılabilecek bir aile. kayınpeder şehirde yaşayan nispeten tahsilli bir devlet memuru. olayın gerçekleştiği tarihte yaz tatili için köyde bulunuyor. yaz aylarında hayvanlarını yaylaya götürüyorlar ve başlarında birkaç çoban duruyor. bildiğin 3-4 ay çadırda yaşıyor çobanlar.

bilen bilir doğu ve güneydoğu bölgesinde eskiden ermeniler yaşadığı için onlardan kalan birçok köy vardır. birçok arazi, yapı ermenilerden kamıştır. bu bölgede yine bu tarz ören yerlerine yakın bir yayla. eski kalıntılar hala görülebilir.

bir gece çoban, köpeklerin havlamasıyla uyanıyor, kurt olabileceğini düşünüp köpeklerin olduğu tarafa gidiyor ama bir şey göremiyor civarda. köpeğin bulunduğu yer yıkıntı şeklinde bir yer. köpekleri de çağırıp geri dönüyor. ertesi gece aynı sesler ve aynı yer, yine bir şey yok. çobanlar kıllanıp gündüz aynı yere bakmaya gidiyorlar ve baktıkları yerde yıkıntıların arasında bir delik var. delik aşağı yukarı yarım metre çapında. muhtemelen fare, tilki benzeri bir havan deliğidir, köpeklerde ondan havlıyorlar diye düşünüp çok sallamıyorlar.

ertesi gece yine aynı muhabbet olunca çoban kalkıp yine gidiyor ve bu kez delikten ateş çıktığını görüyor. heyecan yapıp diğer iki çobanı uyandırıyor ve bakıyorlar mavi mavi bir alev. o bölgede (bkz: diyadin) yer altından çıkan kaplıca vs çok olduğundan doğalgaz ya da benzeri bir gazın yandığını düşünüyorlar. hatta seviniyorlar para eder falan diye.

sabah olup tekrar çukura gidince ateşin söndüğünü görüyorlar

ve birer kazma alıp kazmaya başlıyorlar deliği. biraz kazdıktan sonra büyük oda gibi bi yere iniyorlar, bu kez kafalar karışıyor ve burada define vs olabileceğini düşüp sağı solu duvarları delik deşik ediyorlar. kazarken en sonunda küçük bi sandık buluyorlar. içini açıyorlar ve bi çaputa sarılmış saç, dış, kemik ve sonradan ermeni harfleri olduğunu öğrendikleri bir yazı yazan deri parçası çıkıyor sandıktan. ama açtıkları anda iğrenç bi koku yayılıyor etrafa. sandığı yanlarına alıyorlar ve çadıra dönüyorlar. hayvanların yanına yaklaştıkları anda koyunların hepsi bi tarafa kaçışıyor. resmen kaos oluşuyor etrafta. köpekler havlıyor koyunlar deli gibi ağıldan dışarı kaçmaya çalışıyor çoban üstlerine gittikçe. çobanlar tabi bu olayın sandıkla alakalı olduğunu anlamıyorlar ilk başta.

sonra bu böyle olmayacak deyip birini köye gönderiyorlar sandıkla birlikte. bi bilene gösterecekler bu nedir diye. bir bilen de bizim kayınpeder oluyor, okumuş olduğundan. kayınpeder bakıyor harfler ermeni harfleri ama kemik memik görünce uğraşmayın atın gitsin bu pisliği diyor.

tabi çobanlar iplemiyorlar ve başkalarına sormak için sandığı saklıyorlar

ama sandık yanlarındayken hayvanları kontrol etmenin imkanı yok. içlerinden biri uyanıyor bunda büyü falan olabilir diyor. alıyor bu kez sandığı bu işlerle uğraşan bi hocaya götürüyor. hocanın evine gidiyor hoca bahçeden bunu görüyor ve “elindeki sandığı bırak öyle gir içeri” diyor. çoban içeri giriyor, hoca “o sandığı nerden buldun diyor”, çoban anlatıyor. hoca içindekileri soruyor çoban anlatıyor. hoca diyor ki “ bu sandığın olduğu yerde bi gömü var, ermeni gömüsü. ama basına öyle bir ifrit bağlamışlar ki komple sülalenize musallat olabilecek güçte. hatta kabilesinden biri şu an bahçenin kapısında sandığı bekliyor. siz bu sandığı açınca bu ifriti salmışsınız. başınıza iş gelmeden götürüp sandığı yerine bırakın üstünü kapatıp şu şu duaları okuyun ve sakin gömüyle uğrasayım demeyin bunlar sizin yedi sülalenizi rahat bırakmazlar” diyor.

çoban tabii çok korkuyor ama hocanın bahsettiği gömü aklını çeldiğinden sandığı alıp gidiyor. diğer çobanların yanına varıyor olanları anlatıyor. tabi tırsıyorlar ama gömü de öyle bırakıp gidilmez. yanlarına bir kuran alıyorlar, abdestlerini de alıp kazmaya karar veriyorlar. yaylaya arada gelen giden olduğundan ve kimseye çaktırmamak için gece kazacaklar. o günün gecesinde birkaç saat kazıyorlar, bir şey çıkmayınca çadıra dönüp yatıyorlar. ama uyku ne mümkün! hayvanlar bir saniye susmuyor. en son sandığı götürüp kazı yerine bırakıyorlar, sesler kesiliyor.

sabah bir uyanıyorlar, gördükleri manzara feci

tam 100'den fazla koyun telef olmuş vaziyette ağılda yatıyor. köpekler kayıp, hiç kan yok, boğuşma arbede yok. hayvanların üzerinde bir iz yok, ama hepsi sanki şişirilmiş gibi kasılmış vaziyette olmuş. panik olup köye gidiyorlar. haberi alan gelmiş tabi. jandarması falan herkes haberdar olaydan ama çobanlar ve hoca haricinde büyü mevzusunu bilen yok. korkudan gömü işini de anlatamıyorlar. kayınpederler olayın peşini bırakmıyor, çobanları sıkıştırıyorlar, sonunda anlatıyorlar mevzuyu. bizimkiler delleniyor tabi, hocanın yanına gidiyorlar birlikte.

hoca “ben bunları uyardım ama belli ki dinlememişler, bu üçünün peşinde 3 tane ifrit var. kapıda bekliyorlar, ben böylelerini ne gördüm ne işittim öyle güçlü, öyle korkunçlar.” kayınpederlere “siz bu koyun meselesini kurban olarak sayın, bu ise sakın bulaşmayın, bulaşırsanız koyunlarınız geri gelmediği gibi başınıza daha büyük dert alacaksınız” diyor. çobanlara da “bunlarla ben baş edemem gidin erzurum'da biri var ondan yardım isteyin, kabul ederse ne ala, ederse de ne isterse verin yoksa yandınız” diyor.

dışarı çıkıyorlar kayınpederin kardeşleri bu çobanlara iyi bir sopa çekiyor, kovuyor yanlarından. sonra eve gidip bi 10 köyün daha kurban kestiriyorlar, dualar falan konuyu kapatmak istiyorlar.

tabi sevgili çobanlarımız n'apıyor, madem boka bulaştık bari altınları indirelim diyorlar

içlerinden biri kabul etmiyor, ben erzurum'a gidip bu işten kurtulacağım diyor. ertesi gün yola çıkıyor ve çobandan bir daha haber yok. gidiş o gidiş. ne ölüsü ne dirisi, eleman yok oluyor resmen.

diğer ikisinin bundan haberleri yok tabii. gidiyorlar gece kazmak için. kazarken bir sandık buluyorlar, tam seviniyorlar altınlar falan diye bir açıyorlar, sandığın içi full kadın saçı. tabii anlamıyorlar durumu. kazıyorlar sabaha kadar. sabah gidip bi kuytuda uyuyacaklar telefon çalıyor çobanın. karısı tandıra düşüp cayır cayır yanmış. hastaneye götürüyoruz diyorlar. bunlar ata atlayıp köye varıyorlar, ordan arabayla hastaneye... ama kadın ölmüş.

ikisi de durumu biliyor ama yapacak bir şey yok. kimseye bahsetmeyeceğiz diye ayrılıyorlar, işin peşini bırakıyorlar.

diğer çoban gidiyor ve kurban kestiriyor hemen, korkudan. tekrar hocaya gidiyor. durumu anlatıyor. erzurum'daki hocadan yardım alalım falan diyor. hoca adresi verip gönderiyor erzurum'a.

erzurum'daki adam bu işlere köküne kadar batmış bi adam

bölgede isim yapmış resmen. ben adını öğrenemedim ama çoğu kişi böyle biri var diyor erzurum'da. çoban adama ulaşıyor. adam direkt "gel" demiş, "ben de seni bekliyordum". çoban durumu anlatmadan adam başlamış anlatmaya.

adam demiş ki "ben yıllardır acaba kim salacak bu ifriti diye bekliyordum. piyango size vurmuş. vurmuş ama bu işin önüne kurbanla falan geçemezsiniz. bu işi parayla da çözemezsiniz. önce kaybolan arkadaşını bulacaksınız, ama o su an bi yere bağlandı, ordan bi adım dahi uzaklaşamaz. onların hizmetine girdi. bana gelirken yolda aldılar onu. üçünüz de bir araya gelirseniz burda biz bu ifriti yakarız. biriniz eksik olursa olmaz" diyor. çobanın yerini söylüyor. söylediği yer bunların sandığı bulduğu yıkıntı.

bu durumu diğer çobana anlatıyor, buluşup mekana gidiyorlar

çoban kazdıkları yerde, ama perişan halde. üst baş bok içinde, eli yüzü yara içinde kalmış. tırnaklar paramparça. bunları görünce gidin diye bağırıyor. bunlar hocanın söylediği şeyleri okuyarak yanına yaklaşıyorlar. “götürecez seni kurtaraz” diyorlar. o da “beni bırakmazlar” diyor. “içerdeki beni bırakmaz” diyor. içeri bakıyorlar kimse yok, ama içerde duvarlar simsiyah iş. eleman bi deri bi kemik kalmış... “kim bırakmaz” diyorlar, “işte orda oturuyor, dışarda da diğerleri var diyor” çoban. bunlar kolundan tutup zorla dışacı çıkarmaya çalışıyorlar ama imkansız. çekiyorlar, çıkışa gelince sanki iple bağlı gibi havada kalıyor eleman.

erzurum'daki adamı arıyorlar. gözlerini bağlayın üzerine size verdiğim suyu dokun diyor. bunlar yapınca eleman yanmış gibi kaçıyor sağa sola ama çekip alıyorlar dışarı. çıkınca biraz uyanıyor, kaçalım diyor hepsi kızdı diyor. bunlar kaçıyorlar ama eleman kaçamıyor. çobanın anlattığına göre “belki 2 belki 3 metre yerden havalandı yere çakıldı kaç kere” dedi. “bağırta bağırta vurdular yere, biz bişey yapamadan deliğe geri çektiler” dedi.

bunlar kaçıp gidiyorlar bu görüntüden sonra. erzurum'daki adamı arıyorlar hemen, adam diyor "arkadaşınız oldu. ikiniz kaldınız. hemen yanıma gelin."

arabaya atlıyorlar doğru erzurum'a. adamın evine geliyorlar. dışarda bekleyen başkaları da var. sıra bunlara geliyor giriyorlar içeri.

adam konuşuyor: "arkadaşınız öldü ama içindeki ifrit de öldü. gidip arasanız da bulamazsınız cesedini. bu onları çok kızdırdı. şimdi zarar vermeden senin içindekini çıkarmamız lazım" diyor birine. çobanlar şok oluyor tabii. eşi ölen çobana "senin eşine musallat olmuşlar önce, sonra eşini yakmışlar ama esinle beraber musallatı da yanmış. ama arkadaşının içindeki duruyor. sen yanımda oturanı görebiliyor musun" demiş. eşi ölen "hayır" demiş. diğerine dönmüş "ben görüyorum" demiş... yani içinde musallat olan odadaki diğer varlığı görebiliyormuş.

"şimdi..." demiş adam. "içindeki ifrit bizi duyup anlıyor, ama burada ne sana ne başkasına zarar veremez. sana zarar vermemize de izin vermez, çünkü kendini sana mühürlemiş. nereye gidersen seninle gelir, uykuna yemene içmene evine barkına musallat olur. seni kendi kontrolüne alana kadar bırakmaz. bunun için sana bir hüddam bağlayacağız."

şimdi bu hüddam olayını açalım biraz

hüddam bu varlıkların güçlü olanlarından ama iyi niyetli olanlarından. bi nevi lider gibi düşünün. bu hüddamları kontrol etmek çok zor, sadece yardımcı olmak isterlerse oluyorlar. ve bunun içinde işin ehli insanlar olması lazım.

hüddamdan yardım almak için, adam çobana belirli dualar veriyor. verdiği 7 tane muskayı 7 ayrı yere gömeceksiniz diyor. birkaç şey daha var dedi ama anlattıramadım. sanırım bozulmasından korkuyordu.

bu bilgilerden sonra erzurum'dan ayrılıyorlar

gece dönerken musallatı olan çoban bi yerde duralım diyor işemek için. iniyorlar bi tesiste, çoban tuvalete gidiyor öteki sigara içiyor. bi süre sonra gelmeyince kıllanıyor. lavaboya gidiyor bakıyor kimse yok. tesisin arkası arazi, tuvaletten çıkınca bakıyor adam araziye çıkmış buna bakıyor. gel diye çağırıyor. "sesini duyduğum anda onun olmadığını anladım diyor" çoban. gidiyor pompacıya arkadaşım hasta birlikte getirip bindirelim arabaya diyor korkudan. pompacıyla geri geliyor bi bakıyor adam kaçıyor araziye doğru. pompacı kıllanıyor gitmiyor. mecbur bu peşine düşüyor. karanlıkta biraz gidince bakıyor bu çömelmiş yere bakıyor. yanına yaklaşınca bir ses çıkarıyor kaçan çoban. sanki gırtlağını kesmişler de kan akıyor gibi, boğuluyor gibi diyor. yüzüne bakıyor sanki yanmış gibi kapkara olmuş, hırlıyor bildiğin. çıkardığı sesle de "ezan" diyor. çoban anlamıyor ezanla ne demek istediğini, ezan okuyor ama diğeri ısrarla ezan diyor.

çoban erzurum'u arıyor tekrar

adam diyor ki "sabah ezanına kadar sakin bırakma, gerekiyorsa bağla bi yere yoksa götürecekler" diyor. ezana kadar beklemelerinin sebebiyse bu varlıklar yatsı namazı ve sabah ezanı arasında etkin olabiliyorlarmış. sabah ezanından sonra etkileri azalıyor, kişi kendine geliyor. çoban bunun koluna giriyor dua ede ede benzinliğe kadar taşıyor. yüzünü yıkıyor şu içiriyor, sonra mescide sokmaya karar veriyor. korunur diye başında beklerim hesabı. ama çobanı mescide sokmanın imkanı yok. en sonunda arabaya götürüyor kapıları kilitleyip başında bekliyor. o ara benzinliktekiler bunlardan kıllanıp kovuyorlar benzinlikten.

çaresiz bu basıyor gaza, diğeri arkada uyur vaziyette. yolda giderken birden kapıyı açıp atlıyor aşağıya. paldır küldür düşüyor, diğeri arabayı durduruyor iniyor ama adam kayıp. etraf karanlık hiç bişey göremiyor, bağırıyor çağırıyor arabanın farlarıyla falan bakıyor etrafa ama adam kayıp. tekrar erzurum'u arıyor, adam “onu götürmüşler ama ezana çok kalmadı belki kurtulur” diyor. bi yarım saat sonra ezan vakti geliyor. arabada bekliyor adam. o ara hava aydınlanınca bu bağırarak arkadaşını arıyor. bayağı bir uzaklaşıyor arabadan. sonra eleman buna sesleniyor bir yerden. bu koşuyor hemen buluyor. elinde bi kemik parçası, üzerinde şekiller var yazı gibi. eleman hiçbir şey hatırlamıyor ama kendine gelmiş.

erzurum'u tekrar arıyorlar, adam “bana getirin” diyor

tekrar yola çıkıyorlar. yolda adam normal ama hiç bişey hatırlamıyor, sadece “gözümün önüne sürekli ev geldi ahir geldi, çocuklar geldi” diyor. evini arıyorlar bi şıkıntı yok. erzuruma varınca adama anlatıyorlar durumu adam kemiği görünce panikle evlerini arattırıyor hemen kaçsınlar evden diye ama evi arıyorlarki yanıyor ev. millet feryat figan çocuk içerde diye bağırıyorlar. bu deliriyor tabi gitmek istiyor bırakmıyorlar. çözemezsek dahası da olacak diye. kemikte çocuğunun ismi eşinin ismi yazıyormuş. eşi o ara evin dışında olduğundan çocuk içerde kalmış.

o ara haber geliyor çocuğu çıkarmışlar ama yanmış bayağı, hastaneye götürüyorlar. adam diyorki sen çocuğunun yanına git, diğerine diyor sen gidip gömeceksin muskaları, zamanınız az yatsıya kadar çözün bu işi. çocuğu yanan ben de geleceğim diyor ötekine. korkuyor kurtulmak için gidiyor bununla.

bunlar ağrı'ya varıyor, belirtilen yerlere gömecekler muskaları ama gittikleri yerler ya mağara ya yıkıntı ya da dağ başında bi yer. ve her gittikleri yerde eleman kontrolden çıkıyor. anlaşılmayan kelimeler söylüyor, birileriyle konuşuyor, ağlıyor. gömdükten sonra normale dönüyor. bu şekilde 7 muskayı da gömüyorlar ve adamın verdiği suyu içip dönüyorlar.

yanan çocuğun durumu fena ama iyileşiyor. ev yanıyor komple, içerdeki iki tane inek ve samanlık kül olmuş. muskaları yetiştirseler hiçbiri olmayacakmış.

adam muskaları verirken sebebini anlatmış. bu muskaların içinde bir nevi yardım istediğine dair bir yazı varmış. kimden istiyor peki yardımı, bu gittikleri 7 yerde 7 kabileyle iletişime geçiyorlar. hepsinden kendilerini korumaları için yardım istiyorlar. 7 kabile kabul ederse ancak musallatın etkisini kaldırabilirler ve ifrit bunları rahat bırakır. ama muskalardan biri yerinden çıkarılır, kaybolur falan... o zaman koruma kalkar. 100 yıl geçse bile tekrar musallat olur.

çobanlar hepsini yapınca beladan kurtuluyorlar.

sonuç

çobanlardan biri kayboluyor, ölüsünü de bulamıyorlar, jandarma araştırma yapıyor ama sonuç yok.

diğer çobanın karısı ölüyor. çoban köyde yaşamaya devam ediyor.

üçüncü çobanın çocuğu ölümden dönüyor, evi yanınca köyden van'a taşınıyorlar.

şimdi bu olayı ben akşam üstü oturulan bi aile meclisinde duydum. işte definedir hazinedir falan muhabbet ederken kayınpeder “sakın bulaşmayın aman falan” deyince ısrarla olayı anlattırdım. bildiğin ses kaydını açıp kayıt altına aldım anlattıklarını. sonra köye gidip çobandan rica ettim. kayınpederin de referansıyla anlatmaya razı oldu. görüştüğümde çok normaldi ki zaten 15 yıla yakın zaman geçmiş üzerinden olayın. aslında sandığı buldukları yeri de görmek istedim ama kayınpeder ve diğerleri tarafından sert bir şekilde reddedildim. çobana da yemin verdirip kur'ana el bastırmışlar yerini anlatmayacaksın diye. zaten o da hiç gönüllü değildi.

konu bu şekilde kapandı.