17 Ağustos 1999 Depremiyle Cicibebe Yeme Alışkanlığı Edinen Bir Sözlük Yazarının Naif Hikayesi

Yaşı küçük olmamasına, çevresindeki tüm baskılara ve garipseyen gözlere rağmen Eti Cicibebe yemeyi sürdüren mert insanlara mutlaka tanık olmuşuzdur. Bunlardan biri olan Sözlük yazarı "irazaynuyo"nun 17 Ağustos depreminden başlayan hikayesi ise sizde ince bir hüzün ve tebessüm yaratacak nitelikte.
17 Ağustos 1999 Depremiyle Cicibebe Yeme Alışkanlığı Edinen Bir Sözlük Yazarının Naif Hikayesi


ekşi sözlük'te eti cicibebe başlığını görünce heyecanla atladım... yazılanları okumaya başladım... sonra kendi kendime sordum, ne zaman başladı bu alışkanlık bende, dedim. hatırladım. mutfağa gittim. dolabın üstünde duran cici bebe kutusunu indirdim. 3. poşeti açtım (cicibebe severler bilirler, 4 x 250 gr. kiloluk kutuları var. tavsiye ederim bilmiyorsanız. ekonomik oluyor). light sütle bi kasede güzelce ezip bilgisayarın başına oturdum.

1999 yazının ağustos ayıydı. adapazarı. doğup büyüdüğüm sokaklar insan ölüsü kokuyordu. tanklar, ambulanslar, yıkılmış binalar... enkaz altından gelen sesler... savaş alanı gibiydi.

güzel şeyler de oluyordu

coğrafyanın nasıl kenetlendiğini gördüm o günlerde. bir de daha sonra gezi parkı'nda görecektim aynı manzarayı. galiba bu iki olay benim hala insanlığa olan umudumu diri tutuyor. sokaklar ülkenin dört bir yanından gelen erzak-yardım kamyonlarıyla-araçlarıyla dolup taşıyordu. muş'tan arabasına atlayıp kartonlarca sigara dağıtanlar mı ararsınız, diyarbakır'dan battaniye, erzakla kamyonunu dolduran mı...

benim favorim süt ve cicibebe dağıtan kamyondu. net hatırlamıyorum ben mi girmiştim kuyruğa yoksa aileden biri mi bilmiyorum. evde kolilerce cicibebe ve süt depolamıştım. unutmadığım bir detay var ama... mahallemizin kökten dinci bakkalı tüm sülaleyi bu kuyruklara sokup topladığı erzakları bakkalında satardı. o olaydan sonra aşırı muhafazakar insanlara hep uzak durdum. bu ayrı bir konu...

zaman sonra evde cicibebe stokları tükenmeye başlamıştı

son bir cicibebe paketi saklıyordum. kolay bulunmadığı için de kıymetliydi o son paket. bir gün bi şey oldu... o paket kayboldu. küçük yerde yaşayanlar bilirler. mahallede herkes ya akrabadır ya da akraba kadar yakın. zaten normal vakitlerde kimin kimde olduğu belli olmazken deprem zamanı evimiz müstakil ve sağlam kaldığı için gelenin gidenin hesabı yoktu. (halbuki ahşaptan bir köy eviydi. dedem, babam mahallenin sakinleri el yordamıyla yapmışlardı evi. o zamanki aklımla yüksek teknolojiyle inşa edilen apartmanların nasıl yıkıldığını çok aymamıştım. zaman geçtikçe anlaşıldı ki sorun teknolojide değil insandaydı.)

durum böyle olunca cicibebe'nin kim tarafından hiç edildiğini asla bilemedim. çok iyi hatırlıyorum, annem hala anlatır... deliler gibi aramıştım cicibebe'yi... bütün sülaleyi teftişe çekmiştim. nereye gitmişti son cicibebe paketi? psikolojide bunun muhtemelen bir tanımı vardır. o olaydan sonra çokça başıma geldi. belki sizin de geliyordur... travma yaratan bir olayın kendisine değil de abuk sabuk bambaşka bir konuda hüngür foşurt ağlamak... nasıl ağladım anlatamam. sanki bir yakınımı kaybetmişim gibi... (kaldı ki depremde kaybettiğim yakınlarıma o kadar ağlamamıştım.)

büyüdüm daha sonra

cicibebe bir şekilde hep hayatımda oldu. köktendinci bakkalımız geçtiğimiz yıllarda intihar etti. (gerçekten etti.) ben hala bir olayın bizzati kendisine ağlamayı erteleyip ilerleyen zamanlarda bambaşka bir şeyde patlıyorum.

velhasıl çocukluğumdur eti cicibebe...