2007'de Sokak Ortasında Katledilen Hrant Dink'ten Unutulmaz Alıntılar

Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin önünde katledildi. Geriye ise fikirleri kaldı.


“paris’e gideceğim. orada concorde meydanı’nda bir taşın üzerine çıkacağım ve haykıracağım: 1915’te ermenilere soykırım yapılmamıştır. o taşın üzerinden ineceğim, ankara’ya gelecek güven park’ta bir taşın üzerine çıkacağım ve ‘1915’te ermenilere soykırım yapılmıştır!’... fransa bir kolumdan türkiye öteki kolumdan tutup beni hapise sürüklemek isteyecek. ama ben düşünce özgürlüğünü savunmaktan bir an bile geri kalmayacağım. bu benim bir aydın olarak, bir insan olarak namusumdur, ödevimdir, sorumluluğumdur.”


"ermeni olduğum için, hayatımda birçok ayrımcılık yaşadım. bunlardan biri de askerlik yaparken oldu. devremdeki tüm arkadaşlarıma yemin töreninden sonra, erbaş rütbesi taktılar ve bir tek beni ayırıp; er olarak bıraktılar. iki çocuk sahibi koca bir adamdım, umursamamam gerekiyordu belki. amma velakin, fena koymuştu bu ayrımcılık. tören sonrasında herkes ailesiyle mutluluğunu paylaşırken, teneke barakanın arkasında tek başıma saatlerce ağladım. elimde tuttuğum anahtarı, ağladığım duyulmasın diye oluklu tenekeden barakaya sürtüyordum yürürken. bir o yana, bir bu yana yürüdüm, yürüdüm ve ağladım..."


"kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır"


301’den yargılandığı davada savcının : “sosyalist misiniz” sorusuna;

“bunu sormaya hakkınız yok. ama madem sordunuz, söyleyeyim. sosyalistim elbet. hem de sapına ve sonuna kadar. bunu saklayacağımı mı sandınız? ama o zaman ben, ben olmazdım.”


fransiz tv5 muhabiri: buronuzda ataturk'un resimleri var. burada ve arkada. neden?

hrant: "dikkat ederseniz ataturk'un bir entelektuel fotografini koydum oraya - yazarken, cizerken ya da okurken. en hosuma giden fotograflarindan biri. onun bu yanini cok sevdim, her zaman - ve onun icin onun bu fotografini astim. kendim istedigim icin, mecburiyet ya da dayatma yok."


trabzonda katıldığı bir panelde, 2000 yılında şu hikayeyi anlatır;

"bir gün yaşlı bir amca geldi, elinde ermenice birşeyler yazan kağıt. ne o amca dedim, define mi arıyon? he yiğenim dedi. aksarayda haritaların piyasası vardı, taksi parası gibi fiyatı artardı. var, doğrudur çok define var anadolu'da, onuda iyi biliyorum. ama asıl define toprağın üstündekilerdi, asıl define insanlardı..."


"bizim bu topraklarda gözümüz var. ama bir yerlere alıp götürmek için değil, yerin taa dibine gömülmek için…


"ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce." 

demişti, öldürülmeden tam 9 gün önce.


Özlüyoruz Ahparig!