ABD ve NATO, Türkiye'nin Rusya'dan Aldığı S-400'lerle İlgili Neden Tedirgin?

Rusya'dan satın almış olduğumuz hava savunma sistemi S-400'lerle ilgili detaylı bir durum değerlendirmesi.
ABD ve NATO, Türkiye'nin Rusya'dan Aldığı S-400'lerle İlgili Neden Tedirgin?
iStock

türkiye'nin, s-400 uzun menzilli füze savunma sistemleri satın alması, abd ve nato ile ilişkilerin gerilmesine neden olmuş durumda

bilindiği gibi türkiye, ilk etapta nato üyesi ülkelerden patriot savunma sistemleri almak istediğini, ancak müttefik ülkelerin (ki esasta abd’nin) bu satışa bir türlü onay vermemesi nedeniyle hava savunmasında bir zafiyet oluşmaması adına alternatif arayışına girdiğini söylüyor. ki bu doğrultuda ilk olarak geçtiğimiz yıllarda çin ile bir anlaşma sürecine girilmiş fakat sonrasında bir dizi nedenden ötürü bu anlaşma sonuçlandırılamamıştı. bu bakımdan aslında türkiye, kendi cephesinden son derece haklı bir argümana sahip. kaldı ki; türkiye’nin ilk elden almak istediği fakat bir türlü kendisine satılmayan patriot sistemi ile rus s-400 savunma sistemi arasında da çok büyük farklar var. hatta denilebilir ki, bu ikisini karşılaştırmak elma ile armudu karşılaştırmak kadar abes. aslında s-400 savunma sistemine batı menşei olarak emsal gösterilebilecek ya da kıyaslanması daha doğru olacak olan sistem thaad. ama, daha ilerde değineceğimiz gibi thaad sistemi de s-400’ler ile kıyaslandığında oldukça zayıf kalıyor.

peki abd, nato ve ab ülkeleri; rusya’dan türkiye’nin s-400 almasına neden bu denli üst perdeden karşı çıkıyor, yaptırımlarla tehdit ediyor?

bu kesimin, s-400 alım sürecine ilişkin temel eleştirileri ve kaygıları neler? gelin bunlara kısaca bir göz atalım:

s-400 uzun menzilli füze savunma sistemi

dünyada kullanımda olan en iyi hava savunma sistemlerinden biri olarak gösteriliyor. s-400, aslında rusya'nın, 1993 yılında, yani soğuk savaş döneminde geliştirmeye başladığı füze savunma sisteminin dördüncü neslini temsil ediyor.

1999 yılı sonlarında testlerine başlanan s-400 savunma sistemi, ancak 2007 yılında faaliyete alınabildi. insanlı ya da insansız her türlü hava aracının yanı sıra hem seyir (cruise) hem de balistik füzeleri imha etme yeteneğine sahip olan s-400 savunma sisteminin azami menzili 400 kilometre, ulaşabildiği en yüksek irtifa da 30 kilometre. s-400 sistemi, belirlediği her hedefe iki füze kilitleyerek çalışıyor ve eşzamanlı olarak 80 hedefi vurabiliyor.

en fazla 3 bin 500 kilometre uzaklıktan fırlatılan orta menzilli balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahip. 8 metre uzunluğunda ve 50 santim çapındaki füzelerden oluşan s-400 füzelerinin her birinin ağırlığı 1.8 ton ve bu füzeler, 145 kilograma kadar savaş başlığı da taşıyabiliyor.

s-400 hava savunma sistemi nasıl çalışıyor

- s-400 hava savunma sistemi, kendi içinde barındırdığı uzun menzilli izleme radarı aracılığıyla havadaki nesneleri takip ediyor ve gelen bilgiyi komuta aracına gönderiyor. potansiyel hedefler, komuta aracı tarafından değerlendiriliyor.
- hedef tanımlandıktan sonra komuta aracı füzenin fırlatılmasına karar veriyor.
- fırlatmayla ilgili veriler, hedefe göre en iyi konumda bulunan fırlatma aracına gönderiliyor ve buradan karadan havaya füzeler gönderiliyor
- angajman radarı, füzenin hedefine ulaşmasına yardımcı oluyor

s-400 vs patriot vs thaad

bu konuda araştırma yapmak isterken, sözlükten perkins tp nickli arkadaşın zaten oldukça kısa ve güzel bir karşılaştırma yapmış olduğunu gördüm. o nedenle kendisinin ilgili entry’sini olduğunu gibi aktarıyorum:

“s-400'ün amerikan muadili patriot değil, thaad (terminal hight altitude area defence) sistemidir ki o da s400'ün karşısında zayıf kalmaktadır.

s-400 max sürati 17000km/h iken patriot pac 3 sistemi 5000km/h, thaad 10080 km/h dir.

s-400 sisteminin en uzun menzilli füzesi olan 40n6 400km'lik bir çapta görev yaparken, pac3 70 km, thaad 200km'de görev yapar.

s-400 sisteminin yine 40n6 fuzesi 185 (aslında 30km) km uçuş tavanına sahipken (irtifa) , pac 3. 24.2 km, thaad 150km irtifaya çıkar.

s-400 direk kinetik vuruş ve patlayıcı ozelliklerine sahipken, pac 3 hedefin yakınında patlar, thaad ise patlayıcı olmadan direk kinetik vuruş yapar.

s-400 patlayıcı başlık 180 kg, pac 3 90 kg, thaad ise 0 kg dır.

s-400 ile çok uzun erimde çok yüksek irtifada her türlü hava soluyan hedef ve terminal safhada balistik füze engellenebilirken, pac 3 her ne kadar balistik önleme kabiliyetine sahip olduğu belirtilse de nispeten çok daha düşük irtifa ve erimde hava soluyan hedefler için geliştirilmiş, thaad ise terminal safhada balistik füzeleri s-400den daha kısa menzillerde patlayıcı kullanmadan yok etmek uzere geliştirilmiş bir sistemdir.” *

bunlara eklemem gereken önemli bir farklılık var ki o da thaad sisteminin sahip olduğu gelişmiş radardır. sistem 1200 kilometre teşhis (radar kapsama) alanına sahiptir ki bu alanda s-400 sisteminden iki kat üstündür. bu nedenle thaad sisteminin asıl amacı istihbarat sağlamaktır. bundan dolayı abd’nin bu sistemleri konuşlandırdığı noktalar çin tarafından tepki ile karşılanmıştır.

çin’in elinde thaad bataryasının vuramayacağı füzeler bulunmasına rağmen guam adasına ve g. kore’ye bu sistemin konuşlanmasına sert tepki göstermesinin nedeni topraklarının büyük bir kısmının thaad bataryaları tarafından izlenilmesi. bu bataryalar sadece çin sınırlarını değil, rusya’nın da doğu sınırından 500 kilometre içerisini izleyebiliyor.

bir başka fark ise elbette fiyatlarıdır. s-400 ile thaad arsında fiyat bakımından da oldukça büyük bir fark var. 8 füzeli ve 6 fırlatma rampalı bir thaad bataryasının değeri yaklaşık 2.3 milyar dolar iken, 4 füzeli ve 8 fırlatma rampalı bir s-400 bataryasının değeri yaklaşık 500 milyon dolar olarak biliniyor. patriotlar çok daha ucuz olsa da, kapsam ve etkinliği nedeniyle geri planda kalıyor.

peki durum böyle ise; abd ve nato neden karşı çıkıyor?

nato ülkeleri ve abd’nin, türkiye’nin s-400 savunma sistemine karşı çıkışları için öne sürdükleri tezi anlamak için öncelikle nato üyesi ülkelerin savunma sistemleri ve taktik haberleşme sistemleri üzerinde kısaca durmak gerekiyor.

aslında taktik haberleşmeyi ifade eden link 16, link 1, link 11, link 22 gibi protokollerin önem kazanma süreci vietnam savaşına kadar uzanmaktadır. vietnam savaşı sürecinde taktik haberleşme anlamında çok ciddi sıkıntılar yaşayan abd; daha hızlı, yüksek kapasiteli ve karıştırmalara karşı dirençli dijital haberleşme sistemlerinin geliştirilmesi ihtiyacını fark etmiştir. bu dönemde kullanılan analog iletişimin operasyonel anlamda büyük zaafları barındırmasının tespitiyle, taktik haberleşme alanında nümerik/sayısal haberleşme/iletişim protokollerine yönelik araştırmalara hız verilmiştir. bu doğrultudaki çalışmalar neticesinde; link 1, link 11, link 22, link 16 gibi bir dizi yeni taktik data link (tdl) geliştirilmiştir.

a) link 1 

nato tarafından 1950’li yılllarda geliştirilmiş olan tek veya çift yönlü dijital veri iletişimi sağlayan link 1, nato’nun ilk nesil tdl standardıdır. öncelikli kullanım alanı nato hava savunma yer tesisleri (nato air defence ground environment - nadge), nato içerisinde radarların oluşturduğu hava resimlerinin paylaşılması amacı ile kurulmuştur. ne var ki bu tdl sistemi elektronik karıştırmalara karşı dayanıksız olduğu ve günümüz operasyonel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için çoğu nato üyesi ülke tarafından kullanımına son verilmiştir.

b) link 11

bu sistem 1960’lı yıllarda, deniz platformları için geliştirildi. ancak sonrasın hava, kara, su üstü ve su altı bilgilerin aktarımı için de kullanılmaya başlandı. her ne kadar eski bir teknolojinin ürünü olsa da, veri transfer hızı düşük olsa da, halen çoğu ülkede kullanılmaktadır. bunun temel nedenlerinden birisi, link-11’in güvenli veri aktarımı için tasarlanmış kriptolu bir sistem olmasıdır. ne var ki tek bir taşıyıcı frekansı ile iletim yapıldığından elektronik karıştırmalara karşı zayıf bir yapıya sahiptir. bu zaafı nedeniyle, link 11’in ikinci bir versiyonu olan link 11b geliştirilmiştir.

c) link 22

bu sistem; link 11’in yerini alması ve link 16’yı tamamlaması amcıyla abd, kanada, fransa, almanya, italya, hollanda, ingiltere’nin ortak çabaları ile geliştirilmiştir. nato ımproved link eleven (nıle) programı olarak adlandırılan bu programın geliştirilmesi süreci tamamlanmış değildir.

d) link 16

bu sistem, 1970’li yıllarda abd tarafından geliştirilmiştir. yüksek kapasitede veri iletişimi sağlayabilen, elektronik saldırılara karşı dayanıklı, güvenli, yakın gerçek zamanlı veri aktarımını sağlayabilen, düğümsüz (nodeless) yapıya sahiptir. link 16; hava, su üstü, su altı ve karada kullanılabilmektedir. link 16; nato üyesi ve müttefik/dost ülkeler arasında keşif, gözetleme, elektronik harp, görev ataması, silah kontrol ve koordinasyonu verilerinin değişimi gibi birçok önemli taktik verinin dost paylaşımı için kullanılmaktadır. 2015 yılından beri nato’da ortak operasyonlar için ana haberleşme protokolü olarak kullanılmaktadır.

işte abd ve nato üyelerinin, türkiye’nin s-400 füze savunma sistemi almasına karşı çıkmalarının temel zeminini de bu link 16 oluşturmaktadır. bu konuda, abd savuna bakanlığı (pentagon) yetkilisi katie wheelbarger tarafından ifade edilenler özet niteliğinde:

“s-400 bir bilgisayar. f-35 bir bilgisayar. kendi bilgisayarınızı rakibinizin bilgisayarına bağlamazsınız. [türkiye’nin s-400 alması halinde] yapılan şey bu olacak.”

yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi tüm nato ülkeleri askeri uçakların, gemilerin ve kara ordularının gerçek zamanlı olarak görüntü ve bilgi paylaşabilmesi için link 16 isimli 'ortak stratejik veri bağlantısı'nı kullanıyor. tüm hava kuvvetleri de ıads (ıntegrated air defense system) adlı yine özel bir entegre sistem ile görev ifa ediyor.

aynı şekilde tüm nato üyesi ülkelere ait hava kuvvetlerinde ıff (ıdentification friend or foe) adı verilen ve düşman ile dostu ayırt etmeye yarayan son derece önemli bir başka sistem mevcut.

türkiye f-35'leri aldığı anda ilk yapmak zorunda olacağı şey, diğer tüm uçakları ile birlikte bu uçakları da karadaki s-400 bilgisayarlarına dost olarak tanıtmak. aksi halde f-35'ler ve başka hiçbir nato uçağı s-400'ün koruduğu alan içerisinde uçuş yapamaz. bunun için de s-400 bilgisayarlarına link 16 ve ıff sistemlerinin yüklenmesi ve yazılımlarının s-400'e göre entegre edilmesi gerekiyor.

bu noktada artık s-400 bilgisayarları nato'nun ortak sisteminden gelen tüm verileri okumaya ve kaydetmeye başlıyor. bu ortak sistem üzerinden abd gibi ülkelerin farklı konularda ve bölgelerde edindiği ve nato ile paylaştığı istihbarat ve görüntülere ulaşmak olası hale geliyor. s-400 sisteminin rusya üretimi olması, nato açısından, rusya’nın bu ortak verilere ulaşım riskinin olması olarak kabul ediliyor. işte, karşı çıkışın birinci temel dayanağını bu oluşturuyor.

karşı çıkışlarının ikinci temel noktasını ise, nato ve abd’nin “en son” teknoloji olarak tanımladıkları f-35 radara yakalanmayan savaş uçakları için yaratabileceği zaaflar oluşturuyor. zira abd ve nato üyeleri; türkiye'nin f-35'lere sahip olması halinde bu uçaklar dünyanın başka hiçbir bölgesinde mümkün olmayacak şekilde s-400'lerin radarına sürekli girip çıkacak. s-400'ler tarafından 'hayalet uçak' teknolojisine sahip bu son nesil uçakların orta-uzun vadede radar karakteristiğine ilişkin kolektif veriler toplanmış olacak. öğrenebilen yapay zeka yazılımları sayesinde rusya'nın bu uçakları tespit etme kabiliyeti oluşturması mümkün. nato ve abd için f-35’lerin tespit edilmesine neden olacak verilen ele geçirilmesi kadar, elde edilen bu verilerin, rus uçaklarına adapte edilecek ekipmanlarla taklit edilmesi ve böylece nato ve abd radarlarının aldatılması ihtimalinin ortaya çıkması da bir diğer neden.

s-400 tartışmaları esnasında türkiye cephesinden sık sık, nato ve ab üyesi yunanistan’ın s-300 savunma sistemlerine sahip olmasına karşın nato ve abd tarafından sorun edilmemesi ya da bu sistemin bugüne dek nato için bir risk oluşturmamış olması argümanı da dillendirildi. bu argüman teknik olarak doğru görünse de, pratik sahada durum biraz daha farklı. bunun en temel nedeni, yunanistan’ın bu sistemleri soğuk savaştan henüz çıkılmış bir defacto döneminde almış alması ve depolarına kaldırıp hiçbir zaman aktive etmemiş olması. zira yunanistan s-300’leri güney kıbrıs’a konuşlandırmak için almıştı. ancak türkiye’nin yerinde ve doğru baskısı ile bunu başaramamıştı. sistemin depolara kaldırılması da böylece başarılmıştı. bir diğer nedeni ise s-300’lerin, 1990’lı yıllara ait daha eski bir teknolojiye sahip olması.

bütün bu gelişmeler ve tartışmalar yaşanırken, türkiye’ye s-400 savunma sistemleri parça parça teslim edilmeye başlandı

gerek teslimat ve montaj süreci ve gerekse de türkiye’den rusya’ya eğitim için personel gidecek olması, savunma sistemine entegrasyonu vb konular nedeniyle s-400 savunma sistemlerinin 2020 yılı ortalarında aktif hale gelmesi bekleniyor. kimi uzmanlar, geçtiğimiz günlerde teslimatı yapılan s-400 savunma sistemi parçalarından yola çıkarak söz konusu füzelerin 250 km menzilli versiyonu olduğunu iddia ediyorlar.

16 temmuz günü s-400 teslimatlarına, akdeniz’deki petrol arama faaliyetlerine, ab’nin yaptırım kararına ve nato ile abd’nin karşı çıkış gerekçelerine ilişkin açıklamalar yapan dışişleri bakanı mevlüt çavuşoğlu; "s-400'ler nato sistemine entegre edilmeyecek, tamamen bizim kontrolümüzde olacak" dedi.* bu ne derece mümkün bilemiyorum. ama şu saatten sonra bekleyip görmek gerekiyor. dahası bu entegrasyonun olmadığı durumda s-400 savunma sisteminin ne denli verimli olabileceği, müttefik ülkeler açısından bir dost kurşunu durumuna neden olup olmayacağı gibi soruları da düşünmek mümkün.

fakat durum ne olursa olsun, özellikle de akdeniz üzerinden son dönemlerde yaşanan gerilim dikkate alındığında, türkiye’nin savunma araçlarını çeşitlendirmesi önemli. elbette bu yapılırken nato dışına çıkılmadan çok hassas bir denge politikasının güdülmesi gerekiyor. zira ortadoğu gibi bir kapanda, maalesef ki tam da sayın cumhurbaşkanı’nın vaktiyle tüsiad için kullandığı deyim kesinlikle geçerlidir: “bir taraf olmayan, bertaraf olur.

Bir Subayın Gözünden: Türkiye'nin S-400 Alımı Hakkında Bilinmesi Gereken Şüpheli Hususlar